Birini -çok sevdiği birini- yitirdiğinde insanoğlu ağıt yakıyor en önce...
sesli, bağrış çağrış kimisi
kimisi sessiz içli içli......
ama her kayıp kesinlikle bir de ağıt getiriyor beraberinde
ve her ağıt yoğun yoğun, yapış yapış öfke yüklü aslında
neden ... neden ... neden ... ? lerle dolu...
her kayıpla -ister ölümle olsun, ister sırt dönüp gidivermekle; hepsi kayıp nihayetinde- biz de yarımlaşıyoruz.. eksiliyoruz her kayıpla
her kayıp bir ağıt
her ağıt bir yarımlaşma
her yarıya bölünüş tıklım tıklım dolu öfke ile..
her kayıp bizden eksilen bir yarım ve geriye kalan yarıda kalan lanet bir öfke.......
yine de
iş ki
yüreğini kaybetmesin insan...
BANA, AİLEME, YAPTIKLARIMA, YAŞADIKLARIMA, HİSSETTİKLERİME, KURGULADIKLARIMA DAİR NE VARSA KISA KISA...
31 Ocak 2013 Perşembe
29 Ocak 2013 Salı
Galiba hep güneşsizlikten...
olur bazen herkese..
gitgide netleşsin ister insan bir şey.. herhangi bir şey..
ama netleşsin istedikçe flulaşır o şey
işte her neyse..
bazen bazı insanlar vardır hani... tam olarak ne hissettiğini ifade edersin - iyi ya da kötü-.. değişir.. o gider başkası gelir
ifade ettiğine pişman olursun
ya da
neden belli etmemişim ki hislerimi bunca zaman
dersin ya..
olur yani
herkese olur...
bazen.. hem de her şey yolundayken ve hiç sorun yokken üstelik
yorulur
yoruluverir insan..
eli kolu kalkmasın ister...
çöküvermek ister.. öylece..
ve hatta
göçüvermek istediği bile olur insanın bazen
olur evet
herkesin olur..
ben mi?
yok
göçme isteği kısmı geride kaldı nicedir..
de
yorgunluk..
?
evet... var bu ara nedense..
yorgunum hiç sebepsiz yere...ne bileyim yaş etkisidir belki de..
eh orta yaşa döndü artık
kırkladık boru mu :)
Bay(an)kuş lakabımı bile yalancı çıkartacağım bu gidişle.. erkenden uykum geliyor pat diye.. Hani erken dedimse gene 2'yi buluyor da; 4'lerden önce yatak yüzü görmeyen benken almıştım "Bay(an)kuş"luk ünvanını nihayetinde..
şimdilerde lakabıma ihanet halindeymişim hissiyatım oluyor zaman zaman..
Pek dağınık oldu..
aslında daha kısa öz derli toplu üç-beş satır geçiyordu aklımdan yazmaya başlarken; sonrası parmaklarımın azizliği...
yazıverdiler işte...
pek sevimsizim işte niyeyse
neyse
dolunaydandır belki
geçer
umarım...
"I am blue" diyor İngiliz kısmısı...
depresyonun hüznün rengi onlarda
maviyim ben de bugün galiba..
müzik...?
tamam iyi fikir
iyi gelir..
Uzun zamandır Daniel dinlememiştim
"Dženi nosi kečke, Dženi ljubi dečke
Dženi ljubi dečke starije od nas"
:)
-her ne kadar ben hiç bilmesem de- Anadilimden..
Memleketimden.....
28 Ocak 2013 Pazartesi
Sokakları denize çıkan kente göçen kadının sayıklamaları.. 3
Hâlâ özlüyorum sana aşık olduğum zamanları bazen... Aslında çok önemli bir aşama bu... Seni özlemek değil de senli zamanları özlemeye edilmiş bir terfi... Sana değil de "aşık bana" özlem...
Hiç kaybetmeyi istememiştim seni. Hep bir şekilde bir yerde kal, bir yerden hayatıma değ istemiştim... Olanaksızdı bu belki. Bunun var olabilmesi aşkın ebediliği anlamına gelecekti belki ve -herkes bilir ki- aşk ebedi değildir asla...
Bazı bazı düşünüyorum tam olarak ne zaman vazgeçtim senden diye.. Tam hangi zamana denk geliyordu... bilemiyorum...
Net, bıçakla keser gibi birdenbire oluvermedi demek ki.. Demek ki ağır ağır oldu; usul usul... "Nasıl olmuş olabilir"i kurguluyorum kafamda... Kurguluyorum çünkü nasıl olduğunu anımsamıyorum hiç... Hafızam bana en çok acı veren hatıraları silmek vasıtasıyla koruyor belki de beni...
Bilmiyorum..
Neyse..
ne diyordum?
Haaa... evet; nasıl gerçekleşmiş olabilir bu senden vazgeçme işi....Sanırım ilk önce aramayı bırakmışımdır; telefonların çalmaz olmuştur benden gelen aramalara... Sonra sonra yazmayı... kesilen telefonların ardından yazma kısmı bir hayli devam etmiştir ama kesin... Bilirsin severdim hep yazmayı - hâlâ seviyorum- Sonra bir gün pat diye yazmama kararı almışımdır... Sana artık yazmamaya karar vermişimdir kendimle savaşa boğuşa.. Evet bunun için şüphesiz karar almış kendime sözler vermişimdir; kendiliğinden oluvermez hep yazadurduğum birine yazmayışlarım benim... Bilirim kendimi... Kuvvetle muhtemel yazıp yazıp sildiğim, buruşturup attığım, yırtıp yırtıp parçaladığım nice cümleler olmuştur başlarda zamanla acıya acıya alışmışımdır sana yazmamaya.
Sonra düşünmelerim, hayal kurmalarım azalmıştır.. Günün her saatinden günde bir iki defaya gerilemiştir zamanla.. Sonra 2-3 günde bire, haftada belki bir belki iki haftada bire... Derken kendimi senden vageçmiş buluvermişimdir işte böyle..
Zaman zaman sana değil de senli zamanlara yani "aşık bana" duyduğum özlem dışında pek bir şey kalmamış işte senden geriye...
Seni sevdiğimce sevebileceğim biri çıkmış olsaydı karşıma o da kalmazdı mutlaka.. Hâla da öyle bence.. Demek ki senden sonra kimseyi seni sevdiğim gibi sevememişim... Bu böbürlendirmesin seni... Seni sen sevilmeyi çok hak ettiğin için sevmemiştim ben... Hatta hak etmediğini.. hem de hiç hak etmediğini benimle flört etmenin keyfini sürüp dururken yaşamakta olduğun bir de ilişkin olduğunu benden sakladığın vakit anlamıştım tam olarak ben taa o zamanlar... Karşı cinse ihanet edip aldatabilirim ama hemcinsimi aldat(a)mam ben.. Belki de tanıyordun tam olarak beni, benim zannımdan da çok ve ona sebep bahsetmemiştin hayatındaki kadından bana..
O zamanlar o kadın nefret etmişti benden ölesiye.. boğmak istemişti beni... Bunu düşünmek hep gülümsetir beni buruk buruk... Bilseydi ki varlığından haberdar olsam dakka durmazdım... Bilemezdi.. Önemi de yoktu ki.. hiç olmadı... zerre önemi olsa söylerdim o kadına günah keçisinin ben olmadığımı.. onun varlığını bilmediğimi bilsem orada kalmayıp hemen ortamı terk edeceğimi...
Hoş söylesem ne değişirdi ki.. İnanmazdı, inanmak istemezdi.. Aşıktı o da...
Herhalde o kadının varlığını öğrendiğim.. ya da diğer bir söylemle o kadının benim varlığımı öğrendiği zamanlara denk düşüyordur gri kenti terkedip sokakları denize çıkan bu kente göç edişim....
Kaçmışım herhalde.. evet evet kaçmışım..
Şimdilerde de varmış bir sevgilin, duyuyorum ortak dostlardan bazen.. Çok mutluymuşsun.. daim olsun.. Belki de artık sevgilini gizlediğin flörtlerden kaçıyorsundur... Ya flörtlerin bilip kabulleniyordur bir sevgilin olduğunu ya da gerçekten seviyorsundur o sevgiliyi ve cepte flörtlerin yoktur belki de... Hoş bana neyse.. :)
neyse ne yahuu..
belli ki aşık olasım var.. aşık beni özlediğime göre durduk yerde bu kadar...
yine yazarım.. şimdilik hoşçakal...
Hamiş: Sana yazmama kararı almış olma ihtimalimden söz ettim mektupta.. O somut sana yazıp sana yollanan kelimelerden bahis...
Yoksa "karar uygulanmamış bak yazıyorsun hâlâ"lık bir durum yok ortada..
Bu yazdıklarım sana hitaben görünse de
bana
sadece bana..
hadi sağlıcakla...
fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman / ocak 2013- sinop/akliman
modelim Yeşim Kiriş'e sevgi ve teşekkürle....
Hiç kaybetmeyi istememiştim seni. Hep bir şekilde bir yerde kal, bir yerden hayatıma değ istemiştim... Olanaksızdı bu belki. Bunun var olabilmesi aşkın ebediliği anlamına gelecekti belki ve -herkes bilir ki- aşk ebedi değildir asla...
Bazı bazı düşünüyorum tam olarak ne zaman vazgeçtim senden diye.. Tam hangi zamana denk geliyordu... bilemiyorum...
Net, bıçakla keser gibi birdenbire oluvermedi demek ki.. Demek ki ağır ağır oldu; usul usul... "Nasıl olmuş olabilir"i kurguluyorum kafamda... Kurguluyorum çünkü nasıl olduğunu anımsamıyorum hiç... Hafızam bana en çok acı veren hatıraları silmek vasıtasıyla koruyor belki de beni...
Bilmiyorum..
Neyse..
ne diyordum?
Haaa... evet; nasıl gerçekleşmiş olabilir bu senden vazgeçme işi....Sanırım ilk önce aramayı bırakmışımdır; telefonların çalmaz olmuştur benden gelen aramalara... Sonra sonra yazmayı... kesilen telefonların ardından yazma kısmı bir hayli devam etmiştir ama kesin... Bilirsin severdim hep yazmayı - hâlâ seviyorum- Sonra bir gün pat diye yazmama kararı almışımdır... Sana artık yazmamaya karar vermişimdir kendimle savaşa boğuşa.. Evet bunun için şüphesiz karar almış kendime sözler vermişimdir; kendiliğinden oluvermez hep yazadurduğum birine yazmayışlarım benim... Bilirim kendimi... Kuvvetle muhtemel yazıp yazıp sildiğim, buruşturup attığım, yırtıp yırtıp parçaladığım nice cümleler olmuştur başlarda zamanla acıya acıya alışmışımdır sana yazmamaya.
Sonra düşünmelerim, hayal kurmalarım azalmıştır.. Günün her saatinden günde bir iki defaya gerilemiştir zamanla.. Sonra 2-3 günde bire, haftada belki bir belki iki haftada bire... Derken kendimi senden vageçmiş buluvermişimdir işte böyle..
Zaman zaman sana değil de senli zamanlara yani "aşık bana" duyduğum özlem dışında pek bir şey kalmamış işte senden geriye...
Seni sevdiğimce sevebileceğim biri çıkmış olsaydı karşıma o da kalmazdı mutlaka.. Hâla da öyle bence.. Demek ki senden sonra kimseyi seni sevdiğim gibi sevememişim... Bu böbürlendirmesin seni... Seni sen sevilmeyi çok hak ettiğin için sevmemiştim ben... Hatta hak etmediğini.. hem de hiç hak etmediğini benimle flört etmenin keyfini sürüp dururken yaşamakta olduğun bir de ilişkin olduğunu benden sakladığın vakit anlamıştım tam olarak ben taa o zamanlar... Karşı cinse ihanet edip aldatabilirim ama hemcinsimi aldat(a)mam ben.. Belki de tanıyordun tam olarak beni, benim zannımdan da çok ve ona sebep bahsetmemiştin hayatındaki kadından bana..
O zamanlar o kadın nefret etmişti benden ölesiye.. boğmak istemişti beni... Bunu düşünmek hep gülümsetir beni buruk buruk... Bilseydi ki varlığından haberdar olsam dakka durmazdım... Bilemezdi.. Önemi de yoktu ki.. hiç olmadı... zerre önemi olsa söylerdim o kadına günah keçisinin ben olmadığımı.. onun varlığını bilmediğimi bilsem orada kalmayıp hemen ortamı terk edeceğimi...
Hoş söylesem ne değişirdi ki.. İnanmazdı, inanmak istemezdi.. Aşıktı o da...
Herhalde o kadının varlığını öğrendiğim.. ya da diğer bir söylemle o kadının benim varlığımı öğrendiği zamanlara denk düşüyordur gri kenti terkedip sokakları denize çıkan bu kente göç edişim....
Kaçmışım herhalde.. evet evet kaçmışım..
Şimdilerde de varmış bir sevgilin, duyuyorum ortak dostlardan bazen.. Çok mutluymuşsun.. daim olsun.. Belki de artık sevgilini gizlediğin flörtlerden kaçıyorsundur... Ya flörtlerin bilip kabulleniyordur bir sevgilin olduğunu ya da gerçekten seviyorsundur o sevgiliyi ve cepte flörtlerin yoktur belki de... Hoş bana neyse.. :)
neyse ne yahuu..
belli ki aşık olasım var.. aşık beni özlediğime göre durduk yerde bu kadar...
yine yazarım.. şimdilik hoşçakal...
Hamiş: Sana yazmama kararı almış olma ihtimalimden söz ettim mektupta.. O somut sana yazıp sana yollanan kelimelerden bahis...
Yoksa "karar uygulanmamış bak yazıyorsun hâlâ"lık bir durum yok ortada..
Bu yazdıklarım sana hitaben görünse de
bana
sadece bana..
hadi sağlıcakla...
fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman / ocak 2013- sinop/akliman
modelim Yeşim Kiriş'e sevgi ve teşekkürle....
Etiketler:
deneme,
fotoğraf,
Sokakları denize çıkan kentin kadını
25 Ocak 2013 Cuma
Bi ferahlama Bi ferahlama ohhhh
Ara ara olur olmaz gelirler bana
heyheylenirim...
Dün akşam durduk yere birden gardroba bir saldırı düzenleme güdüsü ile dürtüldüm..
ben yazlık kışlık ortaya karışık bir kadınım... hani kaldırılır ya hava ısınınca kışlıklar soğuyunca yazlıklar
hah
işte ben onu yapamıyorum
kış günü kolsuz bir penyemi mesela bir hırka ile giyebiliyorum çoğu zaman
yaz gecelerinde üzerime kışlıklardan bir şal ihtiyacı doğabiliyor bazen
hal böyle olunca neyim var neyim yok ortada
bohçalanıp kaldırılan bir çöpüm yok
böyle olunca da gardrop çekmeceler falan azıcık tıkışık tabi
ne zamandır sürünmekte olan -sözde- diyetim bir türlü olması gerektiğince konsantre olmayı beceremediğim için veremediğim birikmiş onca kilo
ve gardropta her açışta üstüme üstüme gelen, aradığımı bulmamı imkansız kılan bulduğumu da ütülemeden giymeme olanak tanımayan bir hal..
yeniden o zamanlara döneceğimğimğimğimğim de
onları da giyeceğimğimğimğimğim...
ohooooooo
ayyyyyy dedim
dönünce yenisini alırım
ve sonuç bir eleme çalışması
hangilerini giyiyorum ki dedim halihazırda başladım tek tek bakmaya
bu değil
bu değil
bu hiç değil
bu asla olmaz..
inanmazsınız bir ferahlama bir ferahlama..
sanki odanın ortasındaki yığıntı büyüdükçe benim kilolar eriyor
o derece
gardroptan sonra çekmecelere de daldım bi...

ohhhhhhh
heyheylenirim...
Dün akşam durduk yere birden gardroba bir saldırı düzenleme güdüsü ile dürtüldüm..
ben yazlık kışlık ortaya karışık bir kadınım... hani kaldırılır ya hava ısınınca kışlıklar soğuyunca yazlıklar
hah
işte ben onu yapamıyorum
kış günü kolsuz bir penyemi mesela bir hırka ile giyebiliyorum çoğu zaman
yaz gecelerinde üzerime kışlıklardan bir şal ihtiyacı doğabiliyor bazen
hal böyle olunca neyim var neyim yok ortada
bohçalanıp kaldırılan bir çöpüm yok
böyle olunca da gardrop çekmeceler falan azıcık tıkışık tabi
ne zamandır sürünmekte olan -sözde- diyetim bir türlü olması gerektiğince konsantre olmayı beceremediğim için veremediğim birikmiş onca kilo
ve gardropta her açışta üstüme üstüme gelen, aradığımı bulmamı imkansız kılan bulduğumu da ütülemeden giymeme olanak tanımayan bir hal..
yeniden o zamanlara döneceğimğimğimğimğim de
onları da giyeceğimğimğimğimğim...
ohooooooo
ayyyyyy dedim
dönünce yenisini alırım
ve sonuç bir eleme çalışması
hangilerini giyiyorum ki dedim halihazırda başladım tek tek bakmaya
bu değil
bu değil
bu hiç değil
bu asla olmaz..
inanmazsınız bir ferahlama bir ferahlama..
o derece
gardroptan sonra çekmecelere de daldım bi...
ohhhhhhh
20 Ocak 2013 Pazar
İy Ki Doodun Büü
Büü cüğün doğum günüydü bugün..
kaba bir hesap yaptık ayaküstü
1999 yılının ocak ayında onun doğum gününden 2 gün sonra 22 ocakta çıkmaya başlamıştık
14 sene olmuş
vay canına
zaman hızlı
iyi ki doğmuş
iyi ki hayatımda var olmuş
iyi ki kızımızı var etmişiz beraber..
nicelerine aşkım..
sağlıkla
huzurla
aşkla
kaba bir hesap yaptık ayaküstü
1999 yılının ocak ayında onun doğum gününden 2 gün sonra 22 ocakta çıkmaya başlamıştık
14 sene olmuş
vay canına
zaman hızlı
iyi ki doğmuş
iyi ki hayatımda var olmuş
iyi ki kızımızı var etmişiz beraber..
nicelerine aşkım..
sağlıkla
huzurla
aşkla
17 Ocak 2013 Perşembe
Bana benziyordu...
Sabah evden çıkarken yağmur vardı Ankara'da...
işe geldik.. kar kıyaet rüzgar gözgözü görmez bir tipi...
feci
Defne şemsiyesi ile uçtu hatta bir ara
şaka değil savruldu ciddi ciddi..
Öğlene doğru sicim gibi bir sağanak indirdi..
deli çılgın...
tam çıktım bir dolu döktürdü ki...
pıtır pıtır pıtır pıtır pıtır
sonra güneş gösterdi yüzünü.. uzaklara bakınca şehire doğru
ışıltılıydı yağış falan yoktu Ankara'da
belliydi...
Okul sakin bu ara tatilde öğrenciler.. uzağa gitmek istemedi canımız Eda'yla o enteresan havada binanın altındaki cafe'de oturduk..
Huzur doluydu
yağmuru izledik sakince atıştırırken yemeklerimizi
koşuşan insanlar vardı..
sağa
sola...
Güneş göründü bir süre daha o ara..
bulutlar yıldırım hızıyla kaymaktaydı tepemizden
tavanı cam bir mekanda oturup deli dolu hava durumunu gözlemek ne hoş...
ve akabinde
yine yağmur...
bir dertli
bir neşeli
bir tatsız
bir ışıltılı
bir kararsızdı buraların havası bugün
baktııııııııım baktım
bana benzettim.....
işe geldik.. kar kıyaet rüzgar gözgözü görmez bir tipi...
feci
Defne şemsiyesi ile uçtu hatta bir ara
şaka değil savruldu ciddi ciddi..
Öğlene doğru sicim gibi bir sağanak indirdi..
deli çılgın...
tam çıktım bir dolu döktürdü ki...
pıtır pıtır pıtır pıtır pıtır
sonra güneş gösterdi yüzünü.. uzaklara bakınca şehire doğru
ışıltılıydı yağış falan yoktu Ankara'da
belliydi...
Okul sakin bu ara tatilde öğrenciler.. uzağa gitmek istemedi canımız Eda'yla o enteresan havada binanın altındaki cafe'de oturduk..
Huzur doluydu
yağmuru izledik sakince atıştırırken yemeklerimizi
koşuşan insanlar vardı..
sağa
sola...
Güneş göründü bir süre daha o ara..
bulutlar yıldırım hızıyla kaymaktaydı tepemizden
tavanı cam bir mekanda oturup deli dolu hava durumunu gözlemek ne hoş...
ve akabinde
yine yağmur...
bir dertli
bir neşeli
bir tatsız
bir ışıltılı
bir kararsızdı buraların havası bugün
baktııııııııım baktım
bana benzettim.....
Etiketler:
bana dair,
fotoğraf,
hayatın içinden
16 Ocak 2013 Çarşamba
hüzne dair...
"bir kapı arkası sözü veriyorum
bahar yeşil güz sarı bir etek altı beyazlığı
kışa hüzün vadediyorum
ilkini tutamadığım biraz geç
metinler yazdım toplasan hepsini hiç
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
cemal süreya
çünkü hüznü en güzel gözler anlatır... çünkü bana en çok hüzün yakışır....
bahar yeşil güz sarı bir etek altı beyazlığı
kışa hüzün vadediyorum
ilkini tutamadığım biraz geç
metinler yazdım toplasan hepsini hiç
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
cemal süreya
çünkü hüznü en güzel gözler anlatır... çünkü bana en çok hüzün yakışır....
bazen olur böyle
herkese
iş yine de bakabilmekte uzaklara
öylece...
"uzaklara doğru bir bakışın vardı,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni" cemal süreya.
12 Ocak 2013 Cumartesi
"Aman Puhu Guşu Yühsehlerden Seslenir Atelyesi Eğitim Gezisi"
Ne zamandır İlker'in başının etini yiyorduk, "her kış mutlaka en az bir defa gittiğini bildiğimizden" --İlkeeeer bizi Sinop'a götüüüüüüür--- diye..
Yıldı adam en nihayetinde..
ve geçen cuma akşamı havadaki yağış riskini de göze alarak vurduk kendimizi yola.. İlker Ayşe, Yeşim, ben
Defnesiz bu defa; kolay olmadı benim için çok alışkınım kızımla kanguru gibi yaşamaya; ama yol uzundu süre kısaydı mevsim kıştı, çocuğumu sefil etmek istemedim...
Aslında götüredebilirmişim birgünlük okula gitmekten feragat ederdi, ama kıyamadım yok yere okulundan kalmasın diye.. bir de hasta olursa diye endişelendim..
o olmadı ama ben oldum
feci bir anjin... yeni nesil adıyla tonsilit...
Ama iyi ki gitmişiz..
Sinop'a hayran kaldık biz.. Canım ruheşim Duygumcanımın memleketi.. Bir gün oraya yerleşeceğim deyip durmalarına hak verdim..
Şansımıza hava çok güzeldi, çok kısa bir zaman için yağmur vardı o da çok dokunmadı, genelde ılıman ve güneşli bir hava hakimdi Karadenizden beklenmeyecek ölçüde..
Sıcacık bir halkı var, sevecen, yardımsever, neşeli...Ev insanı değiller belli, sokaklarda herkes; kıştır yağıştır diyen yok...
Kişi başına 3 birahane düşüyor:) kıştır, müşteri yoktur dememişler ful hepsi açık hangisine istersen gir, balık restaurantları desen öyle...
Coğrafyası olağanüstü.. Bilmiyordum, görerek öğrendim Türkiye'nin tek fiyortu denen aslında fiyort olmayan ama fiyorta çok benzeyen bir oluşum varmış Sinop'ta Hamsilos Koyu diye bir koyda; ne kadar büyüleyici bir coğrafi oluşum...
Akliman varmış bir de Sinop'ta..
Hayran kaldık...
Tablo gibi adeta..
gökkuşağı bile selamladı bizi orada nefisti...
Türkiye'nin en kuzey ucu diye öğretildi bize bütün öğrencilik hayatımız boyunca İnceburun..
gittik oraya da
güzel bir deniz feneri vardı
ve ortamda anlatılamaz yaşanır bir huzur.. O uç noktada kayalıklarda durup denize bakakalmanın dayanılmaz hafifliği nefisti...
Cezaevi ayrı...
mimari yapısı
tarihi binaların heybeti büyüleyici
zindan kısmı ürkütücü.. değil oraya kapatılmak bir an için orada kendi düşünmek bile içinin çekilmesine sebebiyet veriyor insanın...Ne kanlı katiller ne türlü fikir suçluları neler neler barındırmış içinde yıllar boyunca...
çok etkileyici...
Aldırma gönül aldırma
şiirini yazdırmış mekan Sabahattin Ali'ye daha ne deyim..
İronik bir biçimde büyüleyici bir ışık vardı binaların içinde
fotoğraf için ideal..
Elbette portre çekimi için kılık kıyafet uygun olmalı
biz on kat üst baş kaz tüyü montlar ofuruk pofuruk hiç estetik bir görünüm sunamadık..
yazık oldu güzelim ışığa :)
anı olsun dedik
anı fotoğrafı çektik biz de ne yapalım :)
her ne kadar alerjilerim yüzünden ben yapamasam da et-bira ile eşlik ettiğim öğlen rakı balık sofralarımıza
üye olmayanın giremeyeceğinin üstüne basa basa söylendiği şehir kulübüne yağmurdan ıslak köpek yavrularına dönmüş biçimde daldığımızdan adamcağızların da kibarlıklarından geri çeviremeyip bizi özel oadaya alıp kapatmaları ve orada artılı eksili (!) okey oynama maceramız yine "deli" çizgimizden şaşmadığımızın, şaşmayacağımızın ispatı olarak işlendi bu gezinin anılarının yazıldığı defterlerimize :)
barınak Cafe'de Ayşe ile step yapasımız gelmesi konusunu gündeme dahi getirmiyorum ehe heee :))
"aman puhu guşu yühsehlerden seslenir atelyesi" konusu ise....
o ayrı bir dünya :))))))
bizi her anımsayışta ebediyete değin güldürebilecek malzemelerden birisi olacak bu...
net
:)
derindenizbalığım canım Ayşecanım öyle güzel anlattı ki benim yazı pek yavan kaldı yanında; ondan okunmalı bu gezi derim de başka şey demem ben şahsen kendim.. bir tıktık uzaklıkta :)
Etiketler:
fotoğraf,
gezdim-gördüm,
hayatın içinden
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)