Cuma gününden yazıyorum, gün cuma ama içim pek cuma değil. Yumuşak ışıkla dolu sakin bir gün, cuma coşkusu yok pek, hoş zaten epeydir herhangi bir şeyde herhangi bir şeyin coşkusunu bulabilmekte çok zorlanıyorum ve eminim bu toplumsal bir süreç, bana has değil yani.
Dengesiz, tipik bir mart günü esasında, sabah ışıltılı bir berraklıkla canlı bir mavi olan gökyüzü gün içerisinde beyazlaşan gri mavi bir pus arkasına saklanmayı tercih etti.
Yine de güzel bir gün diyebiliyorum, binaların soğuk, itici, üst üste yığılmış keşmekeşine inat üzerlerini incecik bir tül gibi usulca örtmüş olan pus sayesinde kırlara has bir huzur ve sükûnet ziyaret etmiş sanki şehri. Bu ziyaret hissi kentin onca gürültü ve hengâmesine rağmen bir sessizlik çökmüş izlenimi uyandırıyor ve bu ruhumu canlandırıyor adeta. Kırlardaymışımcasına zihnim dinleniyor.
Tam da zihnimizin en çok dinlenmeye ihtiyacı olan zamanlar. Mutlu, gamsız, genç, güzel zamanlarımdaymışım gibi düşsel bir varsayımla bakıyorum güne. Bu düşsel varsayımdan kaç yüz anı çıkartabilir insan düşünsenize.Lâkin anılara da çok dalasım yok zira çok kayboluyorum anı dehlizlerine kendimi bırakıverdiğim zamanlarda. Yaş ne kadar ilerlerse bu dehlizler de o kadar uzayıp derinleşiyor haliyle.
Kış bitti, bahar göz kırpıyor her ne kadar mart şuursuzluğunu yapmaktan geri durmasa da.
Ben sakince sıcak şarap kaynatıp bir kışın daha sezon finalini yapıyorum, gün ılıkça akıyor.......