7 Ekim 2014 Salı

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmiüç

23. gün: Ne zamandır okumak isteyip de bir türlü okuyamadığın bir kitap

Aslında çok var.. Özellikle klasik eksiğim var benim :) Çünkü klasikleri kafam rahatken okuyabiliyorum ve şu emeklilik dönemime dek de kafamın rahat olduğu olamadı pek.. Son 8 yıllık işkence dönemine girmeden evvel okurdum ama son 8 yılda olabilemedi...
ne ise...
artık okurum diye umuyorum

ama çok uzattım
onca okumak istediğim içinde en çok istediğim
Don Kişot
(Aaaa hala okumadın mı demeyin lütfen...
Geçen Büü ile konuşurken konusu geçti, okusam artık falan derken Defne bile "Anneeeeeeeeee sen daha Don Kişot'u okumadın mıı.. yok artıkkkk" dedi yaa..
yuh )
ya tabi çocukken çocuklar için kısaltılmış halini okumuştum yani konuya hakimim ama arijinal halini okumadığım kitabı okudum saymıyorum ki ben...

Edebiyat dünyasında Don Kişot okumamış olan okur yazar sayılmazmış..



En kısa zamanda okuyacağım inşallah :)

Bir de Ulysses var ama... Onu okuyabilirim, kesin okurum falan diyemiyorum.. Denesem mi ondan bile emin değilim :)

6 Ekim 2014 Pazartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmiiki

22. gün: Seni ağlatan bir kitap

Bir tanesini sormuşlar soruda ama benim aklıma hemence geliveren bir kaç tane var...

İlk ortaokul yıllarımda okuduğum Şeker Portakalı geliyor aklıma... Canım Zeze yaaa.. yine okudum geçenlerde yine ağladım, yine okuyayım yine...



Bir başkası lise başlarında okuduğum Gazap Üzümleri- John Steinback..
O da bitiş bölümünde Rose Sharon'un açlıktan ölmek üzere olan çiftçiyi emzirme bölümünde beni ağlatan bir romandı..



Ve Tom Amca'nın Kulübesi.. ortaokul yıllarım yine gözyaşı...
ırkçılığın, faşizmin ne denli miğde bulandırıcı olduğunu tam olarak algıladığım ilk roman belki de...



Daha yetişkinimsi yaşlarımda okuduklarım içinde
birkaç'ar kez okuduğum her okuyuşta beni hüngür hüngür ağlatan "Darağacında Üç Fidan-Nihat Behram"



ve
hüngür hüngür olmasa da yine de illa ki ağlatan "Gülünün Solduğu Akçam-Erdal Öz"



Daha yakın zamanda gelirsek sanırım 2010 yazında okuduğum Khaled Hosseini'nin meşhur romanı "Uçurtma Avcısı"
Emir'in Hasan'ın öldüğünü öğrendiği noktada kopmuştum bu  kitabı okurken de ... :(




Daha da vardır eminim ama ilk etapta aklıma gelenler, en çok iz bırakanlar bunlar olmuş demek ki...

Ben de amma ağlakmışım ya yahuuu...

5 Ekim 2014 Pazar

Kitap Meydan Okuması: Gün YirmiBir

21. gün: Okuduğunu Hatırladığın İlk Roman

Küçük Prens ...
Çok emin olamıyorum ama %90 ilk romanım ilk aşkımdı..



ve fakat beni şüpheye düşüren %10 luk alternatifler

Pollyanna

Siyah İnci



Fadiş



Tom Sawyer



Mary Poppins




evet Küçük Prens öncesi bunlardan birisinin olma ihtimali de var...

Hafızam hiç iyi değil zaten, hatta okuduğum nice kitaba dair tek kelime anımsamadığım oluyor bazen... ne üzücü :(


4 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmi

20. gün: En sevdiğin aşk romanı

Aslı Erdoğan -- Kabuk Adam

Anlatımı, kurgusu, örgüsü çok sıradışı bir aşk öyküsü...
Yapış yapış vıcık bıcık olmayan, şaşırtıcı, sarsıcı bir aşk..
Çok güzeldi..

Okumayan herkese tavsiye ederim..
Bir fizikçinin hem de ilk roman olarak çıkarttığı bir eser olduğu düşünülünce daha da saygı uyandırıcı...


3 Ekim 2014 Cuma

Kitap Meydan Okuması: Gün Ondokuz

19. Gün: Filmi çekilen sevdiğiniz bir kitap

aslında soruyu tam anlamadım, filme çekilen sevdiğiniz kitaplar içinde kitap kadar filmini de sevdiğiniz oldu mu
mu demek istemiş ki?
sanırım
öyle yanıtlayayım ben..

aslında ben kitabı okuduktan sonra filmi izlersem hiç beğenmiyorum, hep hayalkırıklığına uğruyorum, buna sebep hafızamı zorladım bir hayli ve aklıma sadece bir tek kitap-film geldi..

Ortaokul yıllarım olsa gerek, azılı bir Stephan King hayranıyım.. Elime geçirebildiğim her kitabını okumuyor adeta sömürüyorum..
80'li yılların başıydı sanırım Tepki isimli kitabını okumuş
ve tesadüfen kısa bir zaman sonra filmini izleme şansını yakalamıştım..
Kitap elimde yok, arkadaşımdan alıp okumuştum ama netten buldum şu kapaklı baskı idi:


filminde ise  Drew Barrymore başrolde oynuyordu, minicik ve çok güzel bir kız çocuğuydu,


Film çok başarılı gelmişti bana...
Bilmem gerçekten öyle miydi?

Çocuklukta, gençlikte her şey daha güzel görünüyor belki de insana....

2 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Meydan Okuması: Gün Onsekiz

18. gün : Seni hayalkırıklığına uğratan bir kitap

Yakın zamanda okuduğum bir Oya Baydar kitabı
Çöplüğün Generali..

Çok basit, çok yüzeysel, çok özensiz yazılmış sanki..
Hani yazan Oya Baydar olmasa üzerinde durmayacağım sürrealist bir çaba deyip geçeceğim ama yazar Oya Baydar olunca beklentim artmış olmalı..

Ergenekon davasının başlarında gömülü cephaneler ve kolları arkasından bağlanıp kurşunlanıp gömülmüş cesetler bulunduğu zamanlar olayların etkisinde kalıp yazılmış bir roman
ama pek olmamış yaa..
o kadar basit bir kurgu ki ilk anda sonunu tahmin ediveriyor insan, süprizsiz, akıcı olmayan bir dil
ne bileyim
sevmedim
Oya Baydar'a yakıştıramadım..
Bunu yazan Oya hanımsa öncekileri kim yazdı, öncekileri yazan Oya hanımsa bunu yazan kim dedim durdum okurken..
Sonuna kadar okudum ama okumasam da bir kayıp olmazdı bence..

.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Kitap Meydan Okuması: Gün Onyedi

17. Gün: En sevdiğin kitaptan, en sevdiğin alıntı

En sevdiğim kitap diye kendimi sınırlayamıyorum ben.. Bir sürü sevdiğim kitap var. İçlerinden sadece bir tanesini seçmek kolay değil..

En sevdiğim demeyeyim de okuduğum bir sürü kitap içinde beni etkileyen alıntıların en sevdiğimi diyeyim ben bu alıntıya

Sema Kaygusuz- Yeryüzünde Bir Yer

Tam da fotoğraf ve fotoğrafçılık üzerine kupkuru bir süngerin suyu emmesi gibi elime geçen her kitabı okuduğum zamanlarda araya giren romanlardan birisiydi bu.. Fotoğrafa dair bir şey bulmayı hiç ama hiç ummuyordum.. Okuduğum onlarca fotoğrafçılık kitabının yanında sönük kaldığı bir saptama ile çıkıverdi roman karşıma..
Ne güzel süprizdi bana...

“Bir gün üşenmeyip sabaha karşı Beyoğlu’na çıksan, katılmadığın hayatın az çok neye benzediğini görebilirsin aslında. Ara sokaklardan sızan içki kokuları, köşe başlarında kusmuk öbekleri, sabah esintisiyle uçuşan naylon torbalar, her adımda ayak ucunla itmek zorunda kaldığın bira kutuları, ezik izmaritler, çiçekçi kadınların insanın burnuna dayayarak zorla sattığı karanfiller, sokak müzisyenlerinden kalma bozuk paralar, yiyecek ambalajları, dürülerek bırakılmış gazeteler, düşürülmüş, kaybedilmiş ve atılmış bu darmadağın her şey, buraya gelmek için ne denli gecikmiş olduğunu gösteren, bütün yeni tanışların ve büyülenmelerin ve kucak kucağa sığışmaların, kafa kafaya verip söyleşmelerin ve rezil oluncaya sarhoş olmaların ve olmadık bir laf ederek gözden düşmelerin, hata etmelerin ve hatalarını düzeltmelerin ve ödeşmelerin, apaçık meydan okuyarak savaşmaların ve bir yabancıya merakla sokulmaların sensiz izleriydi. Hiçbir zaman fotoğrafını çekmeyi aklından geçirmediğin izler... Biraz ileri gidiyorum kusura bakma ama, insanın yüreğine tesir edemeyen bir fotoğrafçı olamanın nedeni, ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkaramayışındandır şu lanetli dünyadan” (s. 162 -163 )


O halde bir gün şu lanetli dünyadan ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkartabilerek insan yüreğine tesir edebilen bir fotoğrafçı olabilmek umudu ile diyorum ben....