Yeniden sever miyim ki onu?
Diye düşündü kadın…
Çatı katı olan, pencereleri panjurlu, kocaman bir
bahçesi olan ve o bahçedeki ağaçlar gökyüzünü delecek gibi duran bir evde… Onu
yeniden sever miyim?
Geniş pencerelerinden içine aydınlık dolan,
gökyüzüne uzanan ağaçlardan birisinin dalında çingene salıncağı salınan, her
köşesinden huzur damlayan bir evde..
Aşklarını kalabalık bir kentin yüksek sitelerinden
birisinin dördüncü katına sıkıştırmışlardı.. Kısacık süren ama kadın için bir
ömre bedel olan aşklarını… Çocuksuz sokakları olan, yeşillendirme çabası göze
çok yapay görünen bir site. Renksiz…. Gri…
-Giysilerimize dahi yansımıştı renksizliğimiz- diye
aklından geçirdi kadın. Onlar bile hep soluk renklerdi. Canlı turuncular, göz
alıcı yeşiller, iç açan turkuazlar, şehvetli kırmızılar, boncuk mavileri, çingene
pembeleri, menekşe morları, güneş sarıları falan yoktu gardıroplarında.
Varsa yoksa toprak rengi, lacivert, kahverengi, bej,
ekrü, taba, gri… En çoksa hüzün siyahı…
Adamdan sonra başlamıştı kadın gardırobunu ışıl ışıl
renklere boğmaya. –Ama çok geç kalmıştım- diye söylendi içinden.
Hayatı renklendirmeye bir yerden başlamak için çok
geçti.
-Sevgim yeter sanmıştım o zamanlar hayatımızı
çiçeklendirmeye… “Bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey” sözde…”Dünyayı
güzellik kurtaracak”tı..
Aklımca çok güzel sevmiştim ben.. Oysa sevgi, aşk
falan, hiç var olmamış ki…
Hiç olmamışsa; biz, ikimiz de nasıl olmuş gibi
davrandık ki o zaman?-
-Ah harika, hepten deliriyorum belki de. Kendi
kendime konuşur da olduğuma göre-
Sustu sonra kadın, ama içi susmadı…Düşünene deli
demiyorlardı; içinden sessiz sessiz
saatlerce konuşana. Ama sese dökmek bu iç konuşmaları, tehlikeli yapıyordu
insanı. Ne saçmaydı.
İlişkileri bittiğinde hatayı hep kendisinde aramıştı
kadın. –Mutlaka bir yerde yanlış yaptım-
demişti günlerce, gecelerce. Hiç acımamıştı kendisine; hüzün karasına
sarıp sarmalayıp bedenini, lime lime etmişti ruhunu…
Hep sebep aramıştı
-Neden
Neden
Neden-
demişti
Onun kendisine bunca eziyetine hiç kıyamayan can
dostu söylemişti oysa.
--Sebebi yok, sadece canı öyle istedi
demişti defalarca ve defalarca.
-Hiç mi sevmedi, sevmediyse nasıl öyle baktı, öyle
dokundu, öyle kokladı?-
demişti kadın kendini hırpalarken defalarca ve
defalarca
zaman aldı kadının bu gerçeği kavrayıp hak vermesi..
bir hayli zaman aldı
o zaman zarfında çok canı yanmış, ruhu çok hasar
almıştı..
Sonra bir gün anladı kadın, birdenbire anladı.. Onun
tek başına çabasının hiç işe yaramayacak olduğunu, hataları da varsa, hatasız
insan olamayacağını… O kusursuz da davransa adamın yine de aynı davranacağını,
ondan birdenbire sıkılıverdiğini, gidişine bir sebep aramanın anlamsız
olduğunu…
Çünkü bir sebebi olmadığını
Sadece canının o zaman öyle istediğini
…
Birdenbire anladı…
Sonra gidip saçlarını mora boyadı…