31 Aralık 2013 Salı

2014'Ü KARŞILARKEN....

HER YIL GİDENDEN GÜZEL OLSUN DENİR YENİ GELENE
BAZEN OLUR
BAZEN OLMAZ
KİMİNE OLDUĞUNDA KİMİNE OLMAZ
AMA İNSANOĞLU YAŞADIĞI MÜDDETÇE UMUT ETMEKTEN HİÇ VAZGEÇMEZ

İYİ SENELER SEVDİKLERİM

İYİ SENELER SEVENLERİM

HEP DAHA İYİSİNİ UMARAK

DİRENEREK

SEVGİYLE...


26 Aralık 2013 Perşembe

Sağlık Olsun da...



Boşuna değil işte benim kış mevsimini sevmiyor oluşum..
Aralık ayı hastalık ayı oldu..
Aslında işin başlangıcının kışla alakası yok, her mevsim olabilecek bir durum
vertigom hortladı
vertigo başdönmesi demek bilmeyenler için açıklayım
ve mevcut vertigo rahatsızlıklarının %40'ının sebebi olan kulak içindeki vestibüler tüplerdeki dengemizi sağlayan kristallerin herhangi bir sebeple mevcut tüpünden dışarı kaçması sonucu meydana gelen olağanüstü allak bullak edici dengesizlik idi benim başıma gelen
İlk 5 sene önce olmuştu retina ameliyatımdan sonra 12 gün yüzüstü alın yere dayalı vücut anatomisine aykırı yatınca
şimdi de tekrarladı durduk yere
ama canıma okuyarak
bu defa çok şiddetli geldi
allak bullak olmuş kristaller, yerlerine çeşitli kafa manevraları yaptırarak oturtuluyorlar, oturmaya oturdular ama 20 gün canıma okuduktan sonra
sersemliği de devam ediyor bir süre sürermiş böyle
çok boktan bir durum, ayağa kalkmak yürümek hareket etmek olanaksız yer gök alt üst oluyor mide doluysa fışkırarak bir kusma, boşsa gürültülü rezalet bir öğürme eşlik ediyor bu başdönmelerine...
Dün iş yerinde bir hocamızla konuşuyordum, ah ahh benim de başıma geldi, ilk olduğunda "işte ölüm bu ve ben şimdi ölüyorum dedim" diye tarif etti ki cuk oturdu bu tarif duruma
Düşmanıma dilemem

İşte ben sorunla debelenirken kış mevsimi süprizini o noktada yaptı, vücut bağışıklığım düştüğünden işe başladığım gün ortalıkta gezinip duran ilk virüsü kaptım hemen geçen hafta, nezle olarak başlayıp 39 derece gibi bir ateş yapıp sonrasında gribal bir duruma dönüşen hala da atlatamadığım bir hastalık sundu bana bu sevimsiz mevsim sağolsun!!!!!!

2013 Aralık hayatımda kayıp bir ay..
Ne yılbaşı alışverişi yapabildim, ne arkadaşlarımla görüşebildim, ne toplantılarıma katılabildim, ne kızımla, kocamla yeterince ilgilenebildim...
En kötüsü canım annem katarakt ameliyatı oldu geçen hafta  Bülent getirdi götürdü ben hiç bakamadım. Ameliyat sonrası da onu şımartayım isterdim, onu da yapamadım.. :(
çok üzdü bu durum beni..
Zaten hastalığımın en şiddetli zamanlarında annemde kalmıştım ve bana o bakmıştı, sonrasında ameliyatlı ameliyatlı her işi kendine kaldı, elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştım ama hiç faydam olmadı..

Pandacan bütün hastalığım boyunca dibimden ayrılmayarak pozitif enerji yükledi durdu bana sessiz sedasız, kedi dene yaratığa neden bunca hayran olduğumu bir kez daha altını kalınca çize çize anımsattı bana.. güzel hayvan...

Nasıl bir yıldı bu 2013 yalnız yaaa..
Hani şaka bir yana 13 rakamının uğursuzluğuna inanacağım handiyse...
Amma gündem amma olay amma ölüm amma üzüntü amma karmaşa sığdırdık bir seneye ülke olarak...
vay be......

yine de söylenecek tek söz geliyor şu günlerde ister istemez zihnime...

"sağlık olsun da yahuuu... sağlık her şeyin başı"

4 Aralık 2013 Çarşamba

benim ol(a)masan da sevdim

seni, eller gibi, benim ol diye sevmedim ben...
benim ol(a)masan da sevdim
senli anlarımı akıtmadım hızlıca... damla damla, gıdım gıdım, yudum yudum  soludum senli havayı senle olunca
ve
sen bir güldün
umut mavisi tüller çektim gecenin karanlığına......



"İkinci bir parıltı var senin bakışlarında... keşke yalnız bunu için sevseydim seni.." c.s.

2 Aralık 2013 Pazartesi

kahrolsun baĞzı km.ler....



Süprizli bir hafta sonu planlamıştık Sibel ile. 1 - 1.5 ay kadar öncesiydi...
Bir doğum günü süprizi pastası ile bir doğum günü çocuğunun karşısına çıkacaktık "ceee" diye..
Benim bunun için Ankara'dan İstanbula gitmem gerekiyordu..
Gelirim yahuu dedim..
Giriştik planlara..

her şey süper gidiyordu..
ben gidiş-geliş bilet organizasyonu falan hep halletmiştim
Hatta gitmişken Deniz'i de göreyim diye evi havaalanına yakın diye uçakla gidip onu görüp oradan süpriz mekanına ışınlanırım
ve hatta pazar sabahı da arayıp evde iseler kuzenlere kahvaltı tanrı misafiri olarak çat kapı yaparım oradan otobüse atlar dönerim
şeklindeydi plan..

Ama süpriz Sibel ile ikimize süprize dönüştü.. :P
Duygu'ya ani bir mesai darbesi indi tepeden ve Cumartesi gecesini ofiste çalışarak geçirdi...
Doğum günü süprizi yalan oldu...

İş hayatı böyle işte ne zaman sağ gösterip hangi dere bir arada kaldırıp sol vurduğu hiç belli olmuyor..

Olsun

Planlar çorbaya dönünce Deniz'de kaldım ben de..
Denizle uzuuuun uzun dertleşesimiz konuşasımız vıcır vıcır vıcırdayasımız ne çok birikmiş meğer..
Çok iyi geldi bu hafta sonu hem deniz havası hem Deniz sohbeti bana..
ilaç gibi




Yine de gittik Taksime ve buluştuk Sibel'le elbette..



Bir hayli  beklettik Sibel'i.. çok üzüldük ama o hiç kızmadı bize..



 tarçınlı şeker gibi bir hatun.. bayılınası.. ki bayıldım zaten :)



Sibel'le çok ortak yanımız olduğu çok belliydi.. Sosyal medya sayesinde sanal tanışıp çook sevmişken birbirimizi yüzyüze görünce ohooooo bağlar oldu mu kördüğüm
e daha çözülmez artık...


Tek derdim km. ler
hay olmaz olasıcalar..

kahrolsun baĞzı km.ler....

dipteki not 1
 Duygummmm iyi ki doğdun.. Seni seviyorum..

dipteki not 2:
Denizimm sen ne nefis ötesi bir ev sahibi, dost işte daa bi sürü şeysin...

dipteki not 3
Sibelcanımmm.. seni ve Tibet'i ve hatta eşini de tabi ki en kısa zamanda Ankaraya bekliyoreeeee....

dipteki not 4
Eh İstanbul nası bi şehirsin sen ki plana programa uydurulamıyor her şeyi kendi istediğince yönetiyorsun öyle.. aşkolsun ama...

30 Kasım 2013 Cumartesi

Gözlüklü şiir..

                         f: neslihan k. tamyaman / kasım 2010

İyi değiliz gözlük bak durmadan
kırmaya çalışıyorlar bizi hiç iyi
değiliz iki gözüm, bende can, sende cam
bırakmadılar, daha kırılacak ne varsa bizde,
gözlüğü olmayanlar çok mu acımasız oluyor
ne, çekip alıyorlar seni gözümden, öyle
çok eziliyoruz ki gözlük, sen bensiz kırık,
ben sensiz karanlık, nerde insanlık
bizi bu kadar kırmasalar, di’mi cam
dostum, onlara da birer gözlük alırdık!
Ne güzel gözümün önünde olman yine,
sensiz ne gülüşün tadı var ne de bakışın
sen olmayınca kötülük daha kötü görünüyor
gözüme, yumruklar daha zalim, sözler daha
sert iniyor yüreğime, sensiz bu dünya
bomboş görünüyor gözüme, sana gözüm
gibi bakacağım, artık senden başkasını görecek
gözüm yok, bizi görmeyenlere
söyleyecek sözüm yok, bizi çok kırdılar gözlük,
bizi tuzlabuz, bizi unufak, bizi camçerçeve
kırdılar da bakmadılar bir kez olsun cangözüyle,
şimdi hem cana, hem cama göz diktiler,
hem gözden düştük hem sözden, bir daha
kırılamayız gözlük, sonumuz olur kırılmak bir daha,
parçamızı bulamazlar ikimizin de! Ah ne bakacak
göz, ne görecek gönül bırakmadılar bize,
bir güzellik kalsaydı, iki ne dört gözümüzle
titrerdik üstüne, candan içeri olan camdan içeri
derdik demesine de, öyle bakımsız, bakışsız
bıraktılar ki gözümüzü, gönlümüzü, ne can
hevese geldi, ne göresi geldi camın,
biz birbirimize iyi bakalım gözlüğüm, canım,
belki onlar da iyi bakarlar kendilerine,
gözlüğüm, iki gözüm, kemiğim, bu sözlerimle
umarım kırmamışımdır seni, zira çok incesin
kırılırsın, kırılır arkadaşlığın camdan kalbi de!

haydar ergülen

29 Kasım 2013 Cuma

bazen biri bir cümle kurar

Bazen olur..
Biri vardır hayatında.. Bir süredir oradadır.. Orada olması hoşuna gidiyordur
Kızarsın bazen
Bazen kırılırsın
Bazen sevgi taşar içinden ona..
Bazen gülersin beraber...
Konuşursun-tartışırsın-sarılırsın
Vardır
ve iyi gelir varlığı sana..

sonra bir gün
yaptığın - ya da söylediğin bir şeye
basit herhangi bir şeye..
Öyle bir cümle kurar ki..
basit bir cümle, sıradan gündelik, kendine sorsan "e ne var ki bunda" diyeceği

o dakika o noktada biter o kişinin hayatındaki yeri...
boş kalır gönlünde onu koyduğun yer..
"zamanla dolar nasılsa, ya yeni birini koyarsın ya var olanlar yayılıp doldurur o boşluğu" dersin kendi kendine..
"aldırma" dersin

tuhaf aldırmazsın da hakikaten..

bazen biri bir cümle kurar.. öylesine sıradan harflerle kurulup çiziktiriverilmiş öylesine sıradan bir cümle..
ve bir devir kapanıp gider....

fotoğraf: neslihan k. tamyaman / ekim 2010--ankara

27 Kasım 2013 Çarşamba

Benim de var "selfie"lerim nooolmuş :P

Zaman değişiyor
Teknoloji, dijital alem vs.
Hal böyle olunca bir takım medeni insanlara kullanmakta oldukları mevcut lisandaki kelimeler yeterli gelmiyor
ne yapıyorlar peki?
oturup düşünüp üretiyorlar..

İngilizlerin yakın zamanda üretip akabinde yılın popüler sözcüğü seçtikleri ise "selfie"
"kişinin kendi kendisinin -özellikle cep telefonu ile- fotoğrafını çekmesi" bu kelimenin tanımlaması

Pekiiii medeni dünyada bunlar olurken TDK (Türk Dil Kurumu) ne yapıyor?
Var mı yeni kelimeler türetme çabaları ki?
Belki vardır bilemem
ama kamu oyuna yansımıyor bir çaba varsa da

ama bir çaba yoksa da çok şaşırmam zira kanımca TDK tetikte beklemekte baĞzı kişilerin kullandıkları kelimeler için anlam sözlüğünde kimi değişiklikler yapmaları gerekiyor malum...
e o baĞzı kişilerin de çene anlamında pek ayarı olmadığından zaman kalmıyordur TDK çalışanlarına kafa yorup da yeni kelime türetmek için...

Ne ise

selfie  popüler sözcükmüş madem
benden de bugünümün selfieleri gelsin o zaman..
Benim neyim eksik ki
di mi ama ;)



25 Kasım 2013 Pazartesi

Kağıt mürekkep kokusuna hayran yanım...


Şüphesiz her insanın kendisinde sevdiği ya da nefret ettiği taraflar vardır..
İlla ki vardır yani
Ben kendimi irdelediğim vakit fark ediyorum en sevdiğim tarafım kağıt ve mürekkep kokusunun en depresif en berbat en sinirli anımda dahi beni sakinleştirip yatıştırabiliyor olması..

Kitapsız kalemsiz deftersiz bir hayat kurgulayamıyorum kafamda.. Kütüphanesiz evler gördüm ben ya. şaka gibi.. kütüphanesi olmayan bir ev.. bildiğiniz kabus bana..

Nerden mi çıktı?

Son Idefix siparişimden..
Cuma günü tam ofisten çıkarayak yetişip beni ziyadesiyle mutlu eden kocaman paketimden...
Pazartesime de neşe olsun diye kasten götürmedim cuma akşamı eve..

"Fotoğraflarla 20. Yüzyılın Sosyal Tarihi" / Nick Yapp

Epeydir istediğim bir setti, geçen gün Idefix'te %45 indirimde olduğunu görünce atladım üstüne cup diye..
Bir güzel ki..


Mutlu edilmesi çok kolay bir kadınım ben..
Valla billa..

Bir kitapla hooop yelkenler suya..

severim kendimin mürekkep kağıt kokusuna hayran tarafını...
herkesin olmalı kendine huzur veren kokuları..
her ne olursa artık
ama illa ki olmalı..


Ben kadar Büü'nün de kitap kokusunda huzur buluyor olması da güzel bir şans.. Ailecek ayrı kalamadığımız mekanlar kitabevleri..

Capon balığını da iyi bir okur yapmak için sonsuz çaba harcıyorum, bebekliğinden beri bayılır kitapçılara.. Alışveriş merkezine gittik mi oyuncakçı falan gelmez aklına ille de kitapçı..
Hala kitapçılardan kopamıyor kopmasına ya bu aralar eline alıp kitap okumaktan biraz kaçınıyor. İped daha cazip..
Ama ben bunaltmamaya da gayret ederek eline tutuşturmaya çabalıyorum..
Zaten eline alana kadar sorun, aldı mı kaptırıp gidiyor, kendini kaybediyor o da bencileyin...

Kitap=Huzur

bu yani...

15 Kasım 2013 Cuma

sudaki bir kız çocuk suretiymiş aşk....

Ben aslında sevmemiştim ki..
Özlemek mi? yok canım.. hiç özlemedim ki..
canım mı yanmış.. hadi oradan.. yüreğim yaralanmışmış da.. zor kabuk bağlamış
yok artık...
üstünden nice zamanlar geçse de gelip kaldırırsa o kabuğu kanarmış..
güleyim de gitmesin boşa..
ben zaten
hiç sevmemişim ki..

yanılsamaymış hepsi

sudaki bir kız çocuğu suretiymiş aşk denen..
gelmiş
geçmiş
suya yansıyan suret iz bırakır mı...

ee bırakmaz tabi

zaten
bırakmamış...

f: neslihan karayakaylar tamyaman / haziran 2011--ankara

14 Kasım 2013 Perşembe

Yaş Almayı Seven Bir Kadın Varmış...

yıllar yılları kovalayıp yaş aldıkça insan daha bir "kendi"leşiyor sanki..
Yalnız kalmaktan pek de korkmaz oluyor belki, arkadaşlık uğruna, dostluk uğruna, aşk uğruna pek de harcatmaz oluyor kendisini..
Daha az kişi ile daha yüzeysel paylaşıyor mesela "özel"ini, kendisine sakladığı vakit ağır geleceğini düşünmüyor en azından
hani gençlikte öyledir ya.. paylaşmadan duramaz insan..
güvenip aldandıkça
güvenmemeyi..
ama güvenmediğinden de incinmemeyi öğreniyor..

daha kendi oluyor insan yaş aldıkça
aman bunu dersem yanlış anlaşılırımlar falan usuldan eriyor..
yanlış anlaşılmak hiç de trajik gelmiyor..
yanlış anlıyorsa onun sorunu doğru anlasaydı deyip geçebiliyor insan..
gençlik yıllarında gözyaşı döktüğü şeylerin benzerleri geldiğinde başına; buruk bir gülümseme ile ardında bırakıp yoluna devam edebiliyor..

arkadaş deyip arkasını yaslayacağı denli kuvvetli olduğuna inanıp her ortamında yanında istediği insanlar yeni insanlar tanıdıkça uzaklaşıp gidiverince incinmiyor  mesela, buraya kadarmış deyip umarsızca herkes kendi yolunda devam etsin cümlesini kurabiliyor..

zayıf taraflarını daha iyi gizliyor yıllar içinde insan.. zayıf tarafını gösterdikleri olmadık zamanda bunu başına kakıverdiklerinde geçirdiği sarsıntı gençliğe kıyasla daha hafif atlatılıyor..

iş yerimde 17 yıldır 17 kez doldurulup arşive yığılan onlar yirmilerce dosyalarım gibi hayatımda biriktirdiklerim de...
yığın yığın duruyorlar gönül arşivimde...
"tecrübe" deniyor adına..

benim hissettiklerime de
"olgunlaşmak" deniyor...

yıllar yılları kovalayıp yaş aldıkça..
artan tecrübelerle olgunlaşıyor insan..

ve seviyorum ben bu yaş alma mevzuunu
her ne kadar "kadınlar yaşlanmayı sevmez" diye bir klişe olsa da
yaşlanmıyor
yaş alıyorum ben
ve evet ciddiyim
seviyorum yaş almayı...


12 Kasım 2013 Salı

içime sıkışmış eski model bir kadın var...

İflah olmaz bir eski kafa ruhum var benim..
yok öyle bildiğiniz eski kafalık değil kastım..
hani "nostaljik" deniyor son yıllarda
işte ondan..

ama öyle çocukluk yıllarıma 70lere özlem falan değil benimkisi...

daha evveline..
50ler-60lar

O yılların "Hayat" dergilerine baka baka büyüdüm



o yılların şarkılarından aldığım zevki pek kolay almam başka müziklerden

içime bir köşeye sıkışmış eski bir kadın var
incecik belli, şık tayyörler, drapeli drapeli elbiseler, tuvaletler giyen..
illa ki sarışın.. -ki bu içime sıkışan kadın ben koyu renk saçlıyken ve saçımı asla sarıya boyatmam derken dahi sarışındı Marilyn Monroe tadında..


O yıllarda yaşamış
bu yılları hiç görmemiş olmayı
O kadınlardan olmayı isterdim galiba...

nasıl olurdum acaba?
hmmmmm



çok da fena sayılmaz mı acaba :)


küçücük bir kız çocuğuydum, yine bu 1959  yılının Hayat dergilerinden birinde gördüğüm bir tuvalet beni büyülemişti, o sayfayı işaretledim ve dedim ki
"ben bir gün gelir de evlenirsem bu tuvaleti diktireceğim gelinlik olarak"
yaptım da...
hayatta verilip hedefinden zerre şaşmadan sabit kalan tek kararım bile olabilir bu karar..
7-8 yaşlarındayken verdiğim bir kararı 29 yaşında evlenirken uygulamak
vay canına istikrara bakın hele.... bu ben olamam diyesim var ama tam olarak da benim işte...



11 Kasım 2013 Pazartesi

aşksal sayıklamalar....



bir ömür kaç aşk sığdırır içine..?
aşkların
biri bitince mi başlar diğeri?
aşk
hiç biter mi?
bir yenisi gelince mi siner gizlenir bir köşeye önceki?
bitmez de
saklanır mı sadece?
bir yürek bir ömürde
kaç aşkı gizler içinde?
peki olmadık zamanda "cee" der mi gizlenen aşklar yüreğin bir köşesinden pat  diye?
der mi?
demez mi?
der mi der..
mi?
sahi
aşk ne ki?
peki
var mı kendini tek aşka kurban eden insanoğlu?
var mı?
olur mu?
olur mu olur..
ya iyi mi olur?
bir yürek tek bir aşka geniş gelmez mi?
nice yürek bir ömürde nice aşkı sığdırırken içine
bir yürek tek aşka adarsa kendini
karşılıksızsa o adanan
o yürecik
yok yere
çürüyüp gitmez mi?...

bir ömürde bir yüreğe.. kaç aşk sığdırmalı ki?..
sıkış sıkış gizlenirken o aşklar
bir gün
birisi
birdenbire
su yüzüne çıkarsa..
o yürek bu yaptığını kendine yedirebilir mi?
neden gizledin bunu bunca sene diyene
verecek yanıt bulabilir mi?

en iyisi tek aşka adanmak mı?

son aşka adanmak mı?

sevgiliye kurban olmak mı... hiç kurban olmamak mı..

sevmek mi?
sevilmek mi?
sevmemek mi?


"ay laçin
can laçin
men sene gurban laçin"

9 Kasım 2013 Cumartesi

"dayanılmaz kokacağız.. nefes nefese"


f:neslihan karayakaylar tamyaman/mayıs 2011-ankara

"...
Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi, gündüzü, yıldızları
Görmemişiz hiç
Tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
Göreceksiniz nasıl
Güller güller güller dolusu
Nasıl gül kokacağız birlikte
Amansız, acımasız kokacağız
Dayanılmaz kokacağız nefes nefese."


edip cansever

4 Kasım 2013 Pazartesi

Yine dalmışım aynada yüzüm ağlar... yine dalmışım elimde fotoğraflar...



Babam....

Zaman..
Ne kadar hızlı, sen gittin ve üzerinden koskocaman altı yıl geçti gitti...
Ama içimdeki sen hiç bir yere gitmiyor.. Hiç gitmeyecek...

Özlüyorum..

Ahh keşke diyorum bazen, keşke yanımda olsaydı..
Bazen de diyorum ki.. iyi ki gitmiş de bunları görmedi diyorum yurdumun halleri delirtince...
yurdumun halleri dedim de..
Burada olsan inanamazdın olanlara biliyor musun BABA...
kimlerin eline kaldık, neler yaşar olduk bilsen Atatürk Türkiye'sinde..
Ama yok anlatmayacağım uzun uzun bunları sana..
Sıkılmasın canın.. Bizimki sıkkın zaten yeterince..

Defne'yi görmelisin.. Pek fena bir şey oldu.. Hiç izin vermedim seni unutmasına.. Hiç unutmadı o da.. Her fırsatta anıyor "dedem" diye.. Konuştuğuna yetişememiştin ya en azından "dedeeeee" diye bağırmalarını duyabilmiştin... O da güzel..

Keşkelerim bir sürü Baba konu sen olunca.. çok, öyle çok ki... Oysa iyi ki lerle dolu olsaydı hiç keşke olmasaydı diyorum..
Olamadı
Beceremedim..
Sen yanımdayken ben seni belki de yeterince sevemedim..
Bilemedim....

Tek bildiğim
Sen gittin
Ben eksildim
4 Kasım 2007'den bu yana hep bir yanım eksik yaşıyorum...
Hiç tamamlanmayacak bir eksikle..

Babam seni çok özlüyorum

Küçük Kızın....

"Yine aylardan kasım, sanki sende kaldı bir yarım.. her nefesim her anım.. sanadır canım...."

20 Ekim 2013 Pazar

bazı kadınlar hep sonbahar kokar....


"eylül - ekim - kasım"DI
"toprak rengi - sarı - turuncu - kırmızı -yeşil - mor"DU


"ve sonbaharları seven kadınlar var"DI


bu kadınlar
yaza vurgun olsalar da..
yalnızca yazın güneşinde  ışıldasalar da..
yine de
hep sonbahar kokarlardı


her daim yaz özleseler de..
bütün enerjileri sadece yazın patlasa da..
bu kadınların bir köşesinde hep hazan saklanırdı...


bu kadınların gözlerinde her mevsim sonbahar yaprakları cıvıldardı.
ve bu sonbaharı seven kadınlara
hep
ve en çok
hüzün yakışırdı...


onlar yaza vurgun olsalar da
içlerine hazanın hüznü sıkışır kalırDI...

fotoğraflar: Neslihan K.T. --ekim 2013--ankara




dipteki not: Ankaramda henüz katledilmemiş ağaçlar bulabiliyorken...... yakın gelecek konusunda derin endişelere sahipken.....

18 Ekim 2013 Cuma

An-kara--en-kara..



bir tuhaf şehir şu ankara..
adı üstünde var bir "kara"lık bünyesinde
an-kara, en-kara...

içinde yaşayıp giderken çok pis, çok gri, çok bıkkınlık verici, hep kaçıp gitmeyi istetici...
lakin
uzaklaştın mı kucak dolusu özleme dönüveren..

ben tatiller ve çok kısa bir dönem bursa da çalıştığım dönem  sayılmazsa ayrılmadım hiç bu kentten
ama ayrılan çok dostum oldu
hepsi özledi

biliyorum ben de duramayıp çekip gideceğim bir gün
mutlaka gideceğim
ama yine biliyorum ki gidince de çok özleyeceğim..

ankaralı olmanın laneti bu sanırım..

ankaradaysan göremezsin pek güzelliklerini.. grisi, karası, kasveti batar durur gözüne
en çok denizsizliği koyar mesela bana

ya
bir gitsen
neleri neleri düşer aklına..


ama şimdi bir itirafta bulunacağım
bu kocaman bayram tatili boyunca bir yerlere gidememek çok koymuştu başta..
pek sinirlenmiştim bir yerlere kaçamayışımıza sebep olan mevzulara..
ikinci gün günübirlik akçakocaya kaçırdım kızımla kocamı biraz da metazori, deniz görmesem denize değmesem çatlayıverecektim sanki.. gördüm değdim ilaç gibi geldi
o ayrı



ama itiraf kısmı şimdi
ben sevdim bu tatilde ankarada kalakalmış olmayı
neden mi?

bilmiyorum ki..

zaten
yaşı 41 lemişken
ben çözememişim hiç kendimi
siz nerde çözeceksiniz..
he deyin geçin en iyisi

ben öyle yapıyorum zira bana...

hem kim ne derse desin
yağmur güzel yağar bu kente.....




14 Ekim 2013 Pazartesi

kendime günde 3 öğün aç karnına Bukowski öğretisi yazıyorum ya la....



Kimseyi değiştiremezsin hayatta..! Ve kimse için de değişmemelisin..! Kimliğini kaybettiğin an, yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin sürece, hiçbir şey için ödün vermeyeceksin. Çünkü gün gelir, verecek hiçbir şeyin kalmaz. Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil. Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır. Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil. Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki, yanında yer almayı bil. Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için… Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini. Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel… Ve unutma ; "Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir…! " 

demiş Bukowski

doğru demiş

çok doğru demiş

zoraki olmayan ilişkileri oldurmaya çalışmak ne yorucudur..

oldurmayacaksın

salacaksın
gidecek..


döneceksin sırtını

kaldırıp kadehini içeceksin beraber hayata çok şey katabileceklerinle beraber

çabalamayacaksın sana değer vermeyenlerin gözünde değer kazanmaya

hadi


vira vira...






13 Ekim 2013 Pazar

yine geceyle örtüldü sokaklar....

f: neslihan karayakaylar tamyaman / bodrum --temmuz 2012


Yine geceyle örtüldü sokaklar 
Yine sen yoksun yanımda 
Umutlar öğüten hırsız geceler 
Ve yalnızlığım kolkola. 

Altmış dört gündür ayrıyız 
Çıkmıyorsun aklımdan 
Nefes almak yaşamak değil 
Vurulmuşum aşkından. 

Aaah seni unuttum sanma 
Aaah yanıyor içim hala. 

Yarabbim ne güzeldi paylaşmak o sevgiyi 
Verdiğin mutluluğu hatırlarım hala 
Gel gör ki ayrılığı hiç düşünmüyor insan 
'ya biterse' demiştin sen haklıydın aslında. 

Kimlere yar oldun sen kimlere 
Düşünmek zor geliyor 
Ellerin şimdi kimin ellerinde 
İçim çok eziliyor...



1 Ekim 2013 Salı

Bazen sıkışmış hissediyorum alandra


Canım Alandra,

Ne çok oldu yazmayalı.. Seni özlemediğim anlamına gelmiyor
biliyorsun..

Bazen oluyor böyle.. kendimi yapmayı sevdiğim her şeyden silkelenip uzağa savurulmuş gibi hissettiğim.. Öyle zamanlardayım bir süredir..
Bundandır sana yazmaları ihmal edişim de..
Hoş  açıklama yapmama hacet yok.. bilirsin zaten ya..
neyse..

Bazen kendimi iyice itilip itilip bir köşeye kıstırılmış gibi hissediyorum Alandra.. Üzerime geliyor her şey.. herkes..Hepsini, herkesi, her şeyi itecek bir deli gücüm olsa.. İtsem ve çıksam sıkışıp kaldığım köşeden istiyorum..
Ses bile çıkartamıyorum oysa.. Orada sıkıştığım köşeden iri iri açıp gözlerimi deli deli bakıyorum en fazla hayata.. o yani tek yapabildiğim..

Hep çok konuşmam gündeme gelir ya bilirsin.. Susmak hakkımı kullanıyorum böyle anlarda.. Üstüme üstüme gelen, canımı acıtacak  iğneleyici bir yığın söz sarfedenlerin her dediğini sükûnetle dinleyip kabullenivermiş gibi susarım böyle anlarda..
Yakıştıramadın değil mi bana..
Yakışmıyor belki de
ya da belki de aslında en yakışan bu bana..
Çok yıpratan bir şey susmak aslında.. için için yiyen bir şey insanı..
En çok bu zamanlarda düşünür merak ederim "neden değer verdiklerim bir yolunu bulup canımın acıyacak bir tarafına dürter ellerindeki iğneleri ki?" diye....

Oysa merak etmek yersiz belki de Alandra.. Hayat bu..
Sistem..
Böyle işliyor...

Alandra...
Çok özledim seni..

Hasret dolu sevgilerimle...

dipteki Not:
Fotoğraf: Otoportre - Eylül 2013/Gelveri

16 Eylül 2013 Pazartesi

Kızıma 8 yaş Mektubum



Hep tatilde oluşumuza denk geldiğinden günü gününe yayımlayamıyorum kızıma yazdığım mektupları blogda
olsun...

varsın geç olsun
ama hep olsun..



19 Ağustos 2013-- Bodrum

Kızım,

8 yılı bıraktık bugün geride seninle birlikte 41 dedim ben sen 8 derken..
Zaman hızlı..
Sanki dün gibi seni kucağıma aldığım 2005 yılı...
Büyülemiştin beni o zaman.. hala büyülüyorsun..
Çok cadısın.. bazen çok edepsiz, hayli inatçı ve son derece kaprisli, biraz tembelsin de..
ama diğer yandan çok merhametlisin, sevecen ve sosyal, iyi ifade edebiliyorsun kendini, açık sözlüsün eğrisiz dümdüz, çok cesursun, ciddi anlamda gözün kara ve çeviksin bir kedi kadar...

Şöyle böyle
artısıyla eksisiyle bir insansın işte canımdan can verdiğim
bir bireysin işte
her geçen gün kişiliği daha da oturan..

Aslında binlerce olumlu şey yazmak istiyor gönlüm sana hatıra bırakacağım bu mektuplarda ya... Yurdumun hali.. Kelimeler kocaman kocaman düğümler olup takılıveriyor boğazıma..

Sen bunca yıl seni korumak için görev yaptığı öğretilen polislerle karşılaştığında bu yaşında "anne bize gaz mı sıkacaklar, nolur kaçalım" diyerek bacaklarımın arasına saklanıp gerçekten ürküyorsan... ben ne anlatayım ki daha...

Çok üzgünüm Atamızın emanetine sahip çıkamadık layıkıyla... siz çıkın küçüğüm.. kurda kuşa yem ettik bize emanet edilen nimeti, siz toparlayın çekin alın ellerinden.. koruyun sakının saklayın meleğim...

Ben sana çok güzel yemekler yapmayı öğretebilirim, örgü örmeyi, dikiş dikmeyi... Şarkı söylemeyi öğretebilirim, dans etmeyi... matematiği, geometriyi öğretebilirim.. ingilizceyi.. güzel yazı yazmayı, akıcı konuşmayı..
öğretebildiğimce ve sen öğrenebildiğince öğretebilirim daha nicesini..
ama ben
sana
sadece insan olmayı öğretmeyi seçiyorum
öğretebildiğimce
kendim olabildiğimce..

çünkü benim canım kızım öğrendiğin, öğrenebildiğin bütün nitelikler insan olabildiğin ölçüde kıymetli..
gerisi kapı süprüntüsü...

şimdilerde insan olabilmek, insan kalabilmek için direnmeyi gerektiriyor kızım yurdumun halleri..
o halde
öncelikli dersimiz direnmek bu sene
8 yaşın kutlu mutlu umutlu sağlıklı huzurlu neşeli olsun güzel kızım..
diren özgürlük
diren insanlık
diren defne

seni canından çok seven Annen.....


Dipteki Not: Post'ta yer verdiğim harika fotoğrafları Sevgili Dostum Alper Fidaner çekti ve ham hallerinden tarafımdan işlenerek bu hale getirildiler..

Teşekkürler Sevgili Alper.. bize bu kadar güzel bakıp güzel gördüğün güzel gösterdiğin için :)

15 Eylül 2013 Pazar

Kaşita...

Şimdi zamane çocuklarının tamamı feci fırlama, sıradışı falan
bu net
e her anneye de kendi çocuğu iyice bir farklı geliyor haliyle
bu da net..
ama ufak bir istatistik yaptım çocuklu aileler içinde
sorum şu:
onlarca yirmilerce Türk çocuk içinde gidip de dilini hiç bilmediği kızılderili bir çocukla can ciğer olan oldu mu çocuklarınızdan diye
hayır yanıtı aldım..
benimki hakikaten biraz değişikcene midir nedir bilemedim ki?
:)

Kaşita..
Defne'nin Bodrum'da teyzemin evinde kaldığımız sıra edindiği en iyi arkadaşı
ailesi sokak çalgıcısı
her gece kumbahçe meydanda müzik yapıyorlardı Kaşita da onlarla marakas çalıyordu
ta ki Defne gidip kızı yoldan çıkarana dek :)
sonra her akşam beraber parkta oynadılar, kaydılar, sallandılar, dans ettiler, marakas çaldılar.. çok eğlendiler
Defne Türkçe den başka lisan bilmiyordu
Kaşita ispanyolcadan başka lisan bilmiyordu
ama çok çok çok iyi anlaştılar
sanırım onlar çocukça konuştular....

:

10 Eylül 2013 Salı

Sanatçı adayımızın son marifetleri...

Bizim minik sanatçı adayının tatilde içinde bulunduğu sanatsal faaliyeti seramik dersleri oldu bu sene...
Teyzesi onca koşturmacası arasında buna da yetişip cimcimeyi seramik derslerine taşıdı..
Teyze demek ana yarısı demek diye boşa dememişler...
Hatırlıyorum çocukken bayılırdık teyzelerime.. Dünya bir yanaydı onlar bir yana..
Büyük olanını kaybettik ne yazık ki... canımın içi nurlarda uyusun mücevher gözlü teyzem..
Küçük olanına hala bayılıyorum.. daha uzun upuzuun ömrü olsun..
Neyse uzattım biraz
demem o ki
Bizim kızın da teyze manyağı olmasına şaşırmamak lazım..

Nagihan'ın fikriydi, Defne kesin çok sever onu seramik derslerine götüreyim ben dedi, bizimki hayır der mi atladı hemen..
Öğretmeni çok yetenekli bulmuş..
Ben ortaya çıkarttığı eserleri görünce hayret ettim...
Oyun hamuruna benzemiyor bu iş, öyle kolay değil yani.. eline seramik çamurunu bir kez alıp şekillendirmeyi denemiş olan varsa bilir..
çamur dedim de
aklıma geldi;
bizimki başladı derslere ben Ankaradayken, telefonla konuşuyoruz ilk dersin akşamında
soruyorum:
"Defne sevdin mi seramik derslerini, tam senlik değil mi o hamurlarla oynamak"
bizim zilliden gelen yanıt:
evet anne çok zevkli
deee
o hamur değil çamur yannızz...!!

bir de bilmiş bir eda bi büyüklenme.. apışıp kalmıştım telefonda

neyse..

eser demiştik değil mi?

kızımın minik parmaklarından çıkma....

Bu ilk eseri; benim için yapmış; takılarımı koyayım diye.. Kendisi hiç beğenmemiş, hırslanmış binbir trip yapmış "olmadı" diye diye teyzesine..
Bana sorulursa gayet de olmuş.. hem de harika olmuş
ama kızımız titiz biraz :)



Küçümencik elleriyle ne işler yapmış bizim titiz hanım..


Bu çalışma şu hale dönüşmüş sonuçta:


ve bu da tam Defne'in ruhunu yansıtmış bana kalırsa, ne de olsa benim kızım bir sukuuuuuuuşu :D;



Bunu yapmış ama boyaması yetişmemiş..
naturel bir baykuş olmuş
böyle de güzel bence


Bir gün ders sonrası eve götürmek için çamur istemiş bizim kız Esra öğretmeninden. Evde gelince de Tan'la oturmuşlar başıan, uğraşırken bir kedi yapmış Defne tamemen kendi çabasıyla, yardımsız


sonraki derslerde atölyede boyamış da kedisini, fırınlanmış falan işte hangi işlemler gerekiyorsa

sonuç mu?

bence harika:



Eee tamam ben biraz abartıyor olabilirm.. Kız ne yapsa
ay harika
aman ne güzel diyor da olabilir.

e ne yapayım yahuuu

ben anneyim...