22 Ekim 2014 Çarşamba

kış başlamadan hastalık başladı poffff

bu sene işe güce gitmediğime göre kış hastalıksız geçer zannetmiştim ama..
öyle olmadı
daha kış başlamadan ben başladım..
önce bi gribimsi bir şeyler oldu .. daha sonbahara yeni geçiş yaparken..

geride bıraktığımı hafta berbat bir migren atağı geçirdim, hem de bonusuyla
bonusu bağırsak enfeksiyonu
o neydi öyle ya ölecem sandım... rezil bir şeydi
oh geçti gitti bitti derken
iki gündür bütün ev halkı olarak aptal bir virüsle boğuşuyoruz. Kuvvetle muhtemeldir ki Defnoşun okuldan alıp getirdiği bir grip virüsü olsa gerek
üçümüzün de durumu seyrediyor
önce yanan genizler
sonra tıkanan burunlar
ve bu akşam saatleri itibarıyla başlayan gıcıklı öksürük

akşam yatmadan önce Defnoş'un ekstradan biraz da ateşi yükseldi.. şimdi ateşi yok, yatmadan düşürmüştüm, yükselmedi.. lakin huzuru yok uykuda bile.. sayıklıyor, rüya görüyor abuk subuk..

büü de aygın baygın yattı

bende de durum farklı değil, gıcıklı öksürüğe gıcık olurum adı üstünde işte..

Defne böyle huzursuzken uyumam da mümkün değil zaten.. eh uzandım mı da öksürük başlıyor..
iyisi mi bu geceyi ayakta tamamlamalı..
yarına bakarız artık ne olur durumlar...


14 Ekim 2014 Salı

Kitap Meydan Okuması: Gün Otuz

Vay canına kocaman bir ayı devirdik kaşla göz arasında...
tozlu arşivlere daldık meydan okuyacağız derken, unuttuklarımızı anımsadık, hafızamızı zorladık
kitap aşığı mis gibi yeni bloglar tanıdım kendi adıma
mutlu oldum...
okumak isteyip de daha okumadığım ne kadar çok kitap olduğunu gördüm, zaten kabarık olan listem iyice kabardı
herkesin bahsettiklerine özendim, okuyayım istedim
okuduklarımla karşılaştığımda sevindirik oldum...

hayat beni yorduğunda kaçacak ne kadar harika bie yerim mis kokulu kitap sayfalarım olduğunu yeniden yeniden anımsadım....

emeği gerçen herkese teşekkürler...

son gün final sorusu en zor soru...

30. gün : senin için tüm zamanların en favori kitabı

ne desem bilemedim...
en sevdiğin yazar sorusuna da yanıt verememiştim, sanırım buna da veremeyeceğim...
sevdiğim öyle çok kitap var ki....
en sevdiğim de şudur diyemedim işte..
hani birden fazla çocuklu bir anneye "favori çocuğun hangisi?" diye sormak gibi geldi bu bana..

son günde oyunbozanlık etmek istemezdim ama

ettim gitti ya la...
nck nck nck..

fotoğrafsız post sevmiyorum
o zaman bu postu da bir başka okumakta olan Nes kadrajı süslesin mi?
e hadi :)

f: mart 2013/eymir-ankara--otoportre

13 Ekim 2014 Pazartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmidokuz

29. gün: Herkesin nefret ettiği ama senin sevdiğin bir kitap

Aklıma gelen Elif Şafak hanımefendinin Siyah Süt'ü
biliyorum ki edebiyattan gerçekten anlayan çoğunluk (okuyanları tabi; büyük bir çoğunluk zaten tenezzül etmedi) nefret etti bu kitapta..
Ama ben sevdim..
Nedenini söyleyeceğim ama öncesinde yazarı hanımefendi hakkındaki fikirlerimi söyleyeyim..

Elif hanım tarzı, tavrı, duruşu, hayata bakışı, inandığı ideoloji, konuşmaları, savunduğu değerler bakımından zerre işim olmayacak bir hanım.... hiç ama hiiiiç hoşlanmam kendisinden
Hele  soyadını yurtdışında shafak olarak yazmasıyla gösterdiği  anlamsız kompleks o kadar itici gelir ki bana.. yani o kadar olur

ama romanlarını okudum, çünkü yazım dilini severdim; taa ki İskender'e kadar... İskender okuduğum son elif şafak romanı oldu bir daha elime almam dedirten...
24 yaşında bir genç kızken Pinhan gibi bir romanı kurgulayıp yazabildi ise onca pişmişliğe onca olgunluğa İskender neyin nesi idi?
Ben kendi adıma dedim ki.. Ya Pinhan'ı bu hanım yazmadı ya da İskenderi
ikisi aynı kalemden çıkmış olamaz dedim
evet dedim bunu..

neyse iskender de benim hanımefendiye vedam oldu..
iyi de oldu galiba..

Gelelim siyah süt e
bu anlamsız cinli ecinnili hoppacık zıppacık hanımlar içeren kitabı neden sevdim?

çünkü içerisinde edebiyat tarihinin kadın yazarlarına dair çok ciddi bir araştırma içeriyordu...
okurken öğrendiklerimi araştırıp doğrulama şansım oldu
ve bu ufkumu açtı
ve ufkumu açan şeyleri seviyorum

minik minik cincikler olsalar bile :)


12 Ekim 2014 Pazar

kitap Meydan Okuması: Gün Yirmisekiz

28. gün: En sevdiğin kitap adı


Ben bu sorudan kitabın sadece adına vurulmak anlamını çıkartıyorum, içeriğini gündem dışı bırakarak..???
doğru mu anlamışım ki?
ne ise bu şekilde cevaplandırayım ben öyleyse...

Soruya
Kayıp Zamanın İzinde
diyeceğim ben, Proust..
hem sevip hem sevmediğim kitap konusunda da bu kitabı yazmıştım...

Bu serinin sadece ismi bile  başlıbaşına bir felsefe sanki...

Kayıp zamanın izini sürmek...
Çok güzel geliyor kulağıma.. Beni kendine doğru çekiştiriyor mıknatısın demiri çektiği gibi...
Halihazırda hala okumaktayım..
Kayıp zamanın izini sürmeye devam yani :)


11 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmiyedi

27. gün: Bir kitapta okuduğun "en sağ gösterip sol vuran" gelişme ya da süprizli son

Bende biraz fazla son tahmin edebilme ya da olmadık bir ipucundan olacakları yakalama huyu var sanırım...
Pek iyi bir şey değil bu
Mesela 6. his filmine gittiğimizde ufaklık Bruce Willis'e "I see dead people" (ölü insanlar görüyorum) dediği an Büü'ye dönüp anaaa Bruce hastası ateş ettiğinde ölmüş ya...
diyerek filmin içine etmişliğim var mesela.. kendime bütün zevki kaçırdığım yetmez gibi Büü'nün de zevkini kaçırmıştım... kıpsssss
aslında sinir bozucu bir durum yani....

Belki biraz da bu huyumdan pek süpriz olmuyor kitap sonları bana..

Mutlaka onca okuma geçmişimde beni şaşırtan sonlar olmuştur ama yazık ki okuduğumu kolay unutma huyum da var... Hani maden unutuyorsun neden o kadar okuyorsun diyebilirsiniz, cevabı basit, okurken harika hissediyorum kendimi, bu dünyadan kopup okuduğum kitapta anlatına geçiş yapıyorum falan... ve bittabi üzerinden asır geçse unutmayacağım kitaplar da var...

ne ise uzattıp mevzuyu..

düşündüm düşündüm pek bir sonuca ulaşamadım..

Tam süprizli son demeyim de, kurgusuna hayran olduğum,, vay canına nerden nereye bağladı şimdi olayı helal olsun dediğim..
vay canına bu da buymuş demek ki diye kendi kendime söylendiğim bir kitap var
Hakan Günday /  AZ

adı az kendi çok roman...

bence Günday'ın magnum opus'u...


Panda'lı zamanlarda okunanlardan.... Ah karakızım, senin o harika sıcaklığını öyle özlüyorum ki... giderken içimden bir parçayı da kopartıp gittin sanki.. hep eksik orası... canım kızım...

10 Ekim 2014 Cuma

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmialtı

26. gün: Bir konu hakkında fikrini değiştirmiş olan kitap

Bize yıllarca hep Kolejlerde yapılan yabancı dille eğitimin iyi bir şey olduğu itelenmişti. Bütün dersleri yabancı dilde, tercihen ingilizce okursan süper lisan öğrenir aranan istenen eleman olursun iş hayatında falan..
Hep bu fikir vardı kafamda..
ta ki Oktay Sinanoğlu'nun Türk Aynştaynı isimli kitabını okuyana değin

Sinanoğlu çok iyi yabancı dil öğretilebilir ama bilim derslerini kişi ancak anadili ile öğrenebilir, bilim derslerini yabancı dille öğretmeyi itelemek ancak sömürgelerde olur, benlik kaybettirmek için kasten yapılır diyordu özet olarak kitabın bir bölümünde

Sonrasında çalıştığım yerde gerçekten ilkokuldan itibaren yabancı dille eğitim yapan okullarda okuyup üniversiteye gelen lisansız gençler tanıdım...
Ne yabancı dili yeterli öğrenebilmişlerdi ne de kendi dillerine hakimlerdi.
Çok şahit oldum ve çok üzüldüm
gerçekten lisansızlardı.. :(

elbette bu çocuğa da bağlı, hepsi öyledir demiyorum ama iyi lisan öğretim bilimi kendi dili ile öğreten okulları tercih ederim...

Benim yabancı dille eğitim veren okulları üstün görme fikrimi -hatta önyargımı diyebilirim- değiştiren kitap bu oldu..
Bu kitap keşke herkes okusa sorusuna bir cevap da olabilirmiş aslında...


9 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmibeş

25. gün: Kendine en yakın bulduğun karakter

Aha tıkandım ben yine bu soruda...
hadi buyurun bakalım.. ne desem bilemedim ki...
Kitap okurken kendimi çok kaptırıp karakterlerle özdeşleştiriverdiğim olur aslında sık sık
ama birden hah işte bu benim dediğim bir karakter de gelmiyor aklıma...

Tamamen zıt karakterlerde olsak da
ben ne kadar etli butlu isem o  o denli anoreksik
ben ne kadar kakara kikiri sosyalsem o o denli suratsız ve asosyal
ben ne kadar gevezeysem o o denli suskunsa da  yine de kendime en yakın bulduğum karakter olarak aklıma gelen Lisbeth Salander..
onu bu kadar yakın hissetmem zekasına ve cesaretine hayran oluşumdan kaynaklanıyor muhtemelen...

Millenium Serisi'nin kahramanı Lisbeth'den söz ediyorum, hani şu Ejderha Dövmesi olan, Ateşle oynayıp, Arı kovanına çomak sokan kız var ya
hah işte o....



ne yapalım canım  onun ejderhası, yaban arısı, kolunu bileğini saran halka dövmeleri var ise, benim de pek romantik bir kuş tüyüm var
halla halla :)


8 Ekim 2014 Çarşamba

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmidört

24. gün: Keşke daha çok insan okusa dediğin bir kitap

Ecevit Kılıç--Özel Harp Dairesi

Ben politik kitap okumayı epeydir bıraktım aslında... Özellikle Defne'yi doğurduktan sonra, beni fena halde karamsarlığa sürüklüyordu çünkü... Kızımın geleceği için çok endişelenip dururken zaten kitaplarla üzerini kalın kalın geçmek beni yoruyordu....
Zaten okumazken de yeterince karamsarken bir de okuyup katmerlemeyim dedim..

Özel Harp Dairesi'ni Büü okudu, bana özet geçti.. Detaylı okudum desem yalan.. atlaya sıçraya göz attım ama ana hatlarının detayını büüden aldım..

Bir sürü soru işaretine bir sürü cevap var kitapta..
hayrete düştüğüm bölümler vs.

Bence herkes okumalı...
Okumalı ve durup düşünmeli
ve vay canına demeli...



7 Ekim 2014 Salı

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmiüç

23. gün: Ne zamandır okumak isteyip de bir türlü okuyamadığın bir kitap

Aslında çok var.. Özellikle klasik eksiğim var benim :) Çünkü klasikleri kafam rahatken okuyabiliyorum ve şu emeklilik dönemime dek de kafamın rahat olduğu olamadı pek.. Son 8 yıllık işkence dönemine girmeden evvel okurdum ama son 8 yılda olabilemedi...
ne ise...
artık okurum diye umuyorum

ama çok uzattım
onca okumak istediğim içinde en çok istediğim
Don Kişot
(Aaaa hala okumadın mı demeyin lütfen...
Geçen Büü ile konuşurken konusu geçti, okusam artık falan derken Defne bile "Anneeeeeeeeee sen daha Don Kişot'u okumadın mıı.. yok artıkkkk" dedi yaa..
yuh )
ya tabi çocukken çocuklar için kısaltılmış halini okumuştum yani konuya hakimim ama arijinal halini okumadığım kitabı okudum saymıyorum ki ben...

Edebiyat dünyasında Don Kişot okumamış olan okur yazar sayılmazmış..



En kısa zamanda okuyacağım inşallah :)

Bir de Ulysses var ama... Onu okuyabilirim, kesin okurum falan diyemiyorum.. Denesem mi ondan bile emin değilim :)

6 Ekim 2014 Pazartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmiiki

22. gün: Seni ağlatan bir kitap

Bir tanesini sormuşlar soruda ama benim aklıma hemence geliveren bir kaç tane var...

İlk ortaokul yıllarımda okuduğum Şeker Portakalı geliyor aklıma... Canım Zeze yaaa.. yine okudum geçenlerde yine ağladım, yine okuyayım yine...



Bir başkası lise başlarında okuduğum Gazap Üzümleri- John Steinback..
O da bitiş bölümünde Rose Sharon'un açlıktan ölmek üzere olan çiftçiyi emzirme bölümünde beni ağlatan bir romandı..



Ve Tom Amca'nın Kulübesi.. ortaokul yıllarım yine gözyaşı...
ırkçılığın, faşizmin ne denli miğde bulandırıcı olduğunu tam olarak algıladığım ilk roman belki de...



Daha yetişkinimsi yaşlarımda okuduklarım içinde
birkaç'ar kez okuduğum her okuyuşta beni hüngür hüngür ağlatan "Darağacında Üç Fidan-Nihat Behram"



ve
hüngür hüngür olmasa da yine de illa ki ağlatan "Gülünün Solduğu Akçam-Erdal Öz"



Daha yakın zamanda gelirsek sanırım 2010 yazında okuduğum Khaled Hosseini'nin meşhur romanı "Uçurtma Avcısı"
Emir'in Hasan'ın öldüğünü öğrendiği noktada kopmuştum bu  kitabı okurken de ... :(




Daha da vardır eminim ama ilk etapta aklıma gelenler, en çok iz bırakanlar bunlar olmuş demek ki...

Ben de amma ağlakmışım ya yahuuu...

5 Ekim 2014 Pazar

Kitap Meydan Okuması: Gün YirmiBir

21. gün: Okuduğunu Hatırladığın İlk Roman

Küçük Prens ...
Çok emin olamıyorum ama %90 ilk romanım ilk aşkımdı..



ve fakat beni şüpheye düşüren %10 luk alternatifler

Pollyanna

Siyah İnci



Fadiş



Tom Sawyer



Mary Poppins




evet Küçük Prens öncesi bunlardan birisinin olma ihtimali de var...

Hafızam hiç iyi değil zaten, hatta okuduğum nice kitaba dair tek kelime anımsamadığım oluyor bazen... ne üzücü :(


4 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Meydan Okuması: Gün Yirmi

20. gün: En sevdiğin aşk romanı

Aslı Erdoğan -- Kabuk Adam

Anlatımı, kurgusu, örgüsü çok sıradışı bir aşk öyküsü...
Yapış yapış vıcık bıcık olmayan, şaşırtıcı, sarsıcı bir aşk..
Çok güzeldi..

Okumayan herkese tavsiye ederim..
Bir fizikçinin hem de ilk roman olarak çıkarttığı bir eser olduğu düşünülünce daha da saygı uyandırıcı...


3 Ekim 2014 Cuma

Kitap Meydan Okuması: Gün Ondokuz

19. Gün: Filmi çekilen sevdiğiniz bir kitap

aslında soruyu tam anlamadım, filme çekilen sevdiğiniz kitaplar içinde kitap kadar filmini de sevdiğiniz oldu mu
mu demek istemiş ki?
sanırım
öyle yanıtlayayım ben..

aslında ben kitabı okuduktan sonra filmi izlersem hiç beğenmiyorum, hep hayalkırıklığına uğruyorum, buna sebep hafızamı zorladım bir hayli ve aklıma sadece bir tek kitap-film geldi..

Ortaokul yıllarım olsa gerek, azılı bir Stephan King hayranıyım.. Elime geçirebildiğim her kitabını okumuyor adeta sömürüyorum..
80'li yılların başıydı sanırım Tepki isimli kitabını okumuş
ve tesadüfen kısa bir zaman sonra filmini izleme şansını yakalamıştım..
Kitap elimde yok, arkadaşımdan alıp okumuştum ama netten buldum şu kapaklı baskı idi:


filminde ise  Drew Barrymore başrolde oynuyordu, minicik ve çok güzel bir kız çocuğuydu,


Film çok başarılı gelmişti bana...
Bilmem gerçekten öyle miydi?

Çocuklukta, gençlikte her şey daha güzel görünüyor belki de insana....

2 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Meydan Okuması: Gün Onsekiz

18. gün : Seni hayalkırıklığına uğratan bir kitap

Yakın zamanda okuduğum bir Oya Baydar kitabı
Çöplüğün Generali..

Çok basit, çok yüzeysel, çok özensiz yazılmış sanki..
Hani yazan Oya Baydar olmasa üzerinde durmayacağım sürrealist bir çaba deyip geçeceğim ama yazar Oya Baydar olunca beklentim artmış olmalı..

Ergenekon davasının başlarında gömülü cephaneler ve kolları arkasından bağlanıp kurşunlanıp gömülmüş cesetler bulunduğu zamanlar olayların etkisinde kalıp yazılmış bir roman
ama pek olmamış yaa..
o kadar basit bir kurgu ki ilk anda sonunu tahmin ediveriyor insan, süprizsiz, akıcı olmayan bir dil
ne bileyim
sevmedim
Oya Baydar'a yakıştıramadım..
Bunu yazan Oya hanımsa öncekileri kim yazdı, öncekileri yazan Oya hanımsa bunu yazan kim dedim durdum okurken..
Sonuna kadar okudum ama okumasam da bir kayıp olmazdı bence..

.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Kitap Meydan Okuması: Gün Onyedi

17. Gün: En sevdiğin kitaptan, en sevdiğin alıntı

En sevdiğim kitap diye kendimi sınırlayamıyorum ben.. Bir sürü sevdiğim kitap var. İçlerinden sadece bir tanesini seçmek kolay değil..

En sevdiğim demeyeyim de okuduğum bir sürü kitap içinde beni etkileyen alıntıların en sevdiğimi diyeyim ben bu alıntıya

Sema Kaygusuz- Yeryüzünde Bir Yer

Tam da fotoğraf ve fotoğrafçılık üzerine kupkuru bir süngerin suyu emmesi gibi elime geçen her kitabı okuduğum zamanlarda araya giren romanlardan birisiydi bu.. Fotoğrafa dair bir şey bulmayı hiç ama hiç ummuyordum.. Okuduğum onlarca fotoğrafçılık kitabının yanında sönük kaldığı bir saptama ile çıkıverdi roman karşıma..
Ne güzel süprizdi bana...

“Bir gün üşenmeyip sabaha karşı Beyoğlu’na çıksan, katılmadığın hayatın az çok neye benzediğini görebilirsin aslında. Ara sokaklardan sızan içki kokuları, köşe başlarında kusmuk öbekleri, sabah esintisiyle uçuşan naylon torbalar, her adımda ayak ucunla itmek zorunda kaldığın bira kutuları, ezik izmaritler, çiçekçi kadınların insanın burnuna dayayarak zorla sattığı karanfiller, sokak müzisyenlerinden kalma bozuk paralar, yiyecek ambalajları, dürülerek bırakılmış gazeteler, düşürülmüş, kaybedilmiş ve atılmış bu darmadağın her şey, buraya gelmek için ne denli gecikmiş olduğunu gösteren, bütün yeni tanışların ve büyülenmelerin ve kucak kucağa sığışmaların, kafa kafaya verip söyleşmelerin ve rezil oluncaya sarhoş olmaların ve olmadık bir laf ederek gözden düşmelerin, hata etmelerin ve hatalarını düzeltmelerin ve ödeşmelerin, apaçık meydan okuyarak savaşmaların ve bir yabancıya merakla sokulmaların sensiz izleriydi. Hiçbir zaman fotoğrafını çekmeyi aklından geçirmediğin izler... Biraz ileri gidiyorum kusura bakma ama, insanın yüreğine tesir edemeyen bir fotoğrafçı olamanın nedeni, ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkaramayışındandır şu lanetli dünyadan” (s. 162 -163 )


O halde bir gün şu lanetli dünyadan ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkartabilerek insan yüreğine tesir edebilen bir fotoğrafçı olabilmek umudu ile diyorum ben....