30 Kasım 2009 Pazartesi

Bir Bayram günü eskimeyen eski dostlarla...

Bir Bayram daha geldi geçti...

Bayramlara özel bir bağım olmadı hiç, hani o geleneksel eski bayramlar özlenir, anılır falan ya
O model olmadım hiç.
Bayram benim için tatil demek.
Yoksa gezeyim, büyüklerin elini öpeyim, küsler barışsın, şeker, tatlı yiyeyim filan hiç tarzım değil.
Bizim sülalenin yakaladığı fırsatlarda bir araya gelmeleri asla kaçırmayan ve bunun için bayram seyran bekleme ihtiyacı duymayan cins bir sülale olmasındadır sanırım bu.

İşin tatil kısmı güzel elbette...

geçen bayram olduğu gibi bu bayramda Büü'nün ve benim ortak arkadaşlarımızdan oluşan ekiple bir araya geldik.
İstanbul'da olduğundan bir çoğu bayramlarada anne baba ziyaretine geliyorlar Ankaraya
ve buluşuyoruz ayarlayabildiğimizce...
Hayli eğlenceli oluyor
Sinan-Özlem-Gamze triosu ev sahipliği yaptı bu defaki buluşmaya
teşekkür ederiz kendilerime bu vesileyle.
Evden son ayrılanlar olarak bıraktığımızda hortum geçmiş gibiydi evin orta yerinden.

Eski dostluklar ne kadar değerli,her seferinde tekrar anlıyor insan...
ve sık sık görüşme imkanı olmasa da aslında hiç eskimediğini kimi dostlukların...
iyi ki varsınız diyebilmek bir çok insana
ne büyük ayrıcalık :)....
Bayanlar...

Baylar...



16 Kasım 2009 Pazartesi

KIZIMA

ÇOK GEÇ ASLINDA BU YAZIYI BURAYA AKTARMAK İÇİN
AMA KAYITLARA GEÇSİN İSTEDİM :)

4. DOĞUM GÜNÜ MEKTUBUM KIZIM KUZUMA.....

----------

19 AĞUSTOS 2009


Canımın Parçası,

inanması zor dört yıldır hayatımı aydınlatmakta olduğuna... Nasıl da geçiverdi dört koca yıl; öyle hızlı ki şu zaman denen kavram...

doğduğun gün her ayrıntısıyla aklımdayken hâlâ üzerinde dört tane 365 gün geçmiş olduğuna inanmak zor geliyor bana...

Canım Kızım, Badem Şekerim;
Sana her yazdığımda
"şunu yap"
"bunu yapma"
diye ahkâm kesip duruyorum; biliyorum
analık içgüdüsü işte...
Oysa biliyorum ne söylesem de ben sen bildiğin yolda gideceksin...
Bana düşen arkandan takip etmek, edebildiğimce,
Düştüğünde kalkıp kalkamayacağını gözlemek.
Tutmak isteyeceğim şüphesiz tökezlediğin anlarda
Düştüğün an tutup kolundan kaldırmak isteyeceğim


Ama böyle yaparsam sen sen olamazsın biliyorum...
Tökezlemeden, düşmeden öğrenilmiyor hayat...

Sen büyüdükçe
Her doğum gününde
Seninle beraber telaşım da büyüyecek
elimde değil...
annelik böyle bir şey işte birtanem...
çocuğun ağladı mı senin için katılıyor, düştü mü senin canın yanıyor
Dünyanın en zor mesleği bence "anne olmak"
Ama hiç şikâyet etmeden zevk alarak yapıyorsun....
Bir başkası için sabahlaman gerekse zor gelir belki, bir gün bilemedin iki gün dayanırsın da üçüncü gün başlayabilirsin söylenmeye; lâkin evladının biraz ateşi olsa, azıcık keyfi kaçsa günlerce sabahlıyorsun, zerre şikâyet etmek gelmeden aklına, başucunda...

Dördüncü doğum günü mektubunu neden böyle yazdım, bunlardan söz etmenin zamanı mıydı? Bilmiyorum.

Sana yazarken hep içimden geldiğince sıraladım sözcükleri. kalemi elime alıyorum gerisi kendiliğinden akıp gidiyor. hiç sorgulamadım yazdıklarımı, yine sorgulamayacağım....

Sen benim hayatımdaki en önemli varlıksın.
Kanımdan kan, canımdan can verdiğim, aşkımdan gelen en büyük armağansın bana...

İyi ki doğdun güzeller güzeli
Açık olsun bahtın
Yüksek olsun şans yıldızın
Sağlık, başarı, huzur, özgüven, adalet, asalet ayrılmaz parçan olsun hayat yolunda
bu yolda yürüken engebeli arazilere denk geldiğin zamanlarda, kendini yalnız ve zorda hissettiğin anlarda bedenen yanında olabilsem de olamasam da sana olan sonsuz sevgimle seni her zaman kutsayacağımı sakın unutma....

YAŞAMA SEBEBİM
İYİ Kİ VARSIN HAYATIMIZDA

NİCE NİCE YILLARA

Annen

12 Kasım 2009 Perşembe

iyi ki doğmuşsun Annelerin bitanesi

İÇİNDEN ÇIKTIĞIM
İÇİMİ AÇTIĞIM
CANIMA CANIYLA CAN VEREN
CANIM ANNEM

Küçük bir kızken gülerdim sana
Annem de derdim
Ağlıyor vara yoğa
Minik damlacıklar hazır gözpınarlarından pıtır pıtır akmaya
Gülümserdin sadece
Bazen "anne ol inşallah, anlarsın" derdin
Anladım
Haklıydın
Her zaman olduğun gibi
Sen bu dünya üzerinden olabilecek annelerin en mükemmelisin
ve ben evlatların en şanslısı
ÇOK SEVİYORUM ANNEM SENİ
KUTLU OLSUN DOĞUM GÜNÜN
...

Bu hikayeyi de eklemek istedim
çok beğendiğim:


TANRI en güvendiği meleği çağırıp, hazırladığı anne modeli hakkında onun fikrini sormuş.


Melek gördüğünü beğenmemiş.


Çok çalıştınız yüce efendimiz, artık ne yaptığınızı bilemez hale geldiniz.

Şuna bakın! Bütün hastalıkları iyileştiren özel bir öpücük ve yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, okşamak,tutmak, temizlemek için altı çift el yapmışsınız. Bu iş yürümez!

Sorun ellerde değil.” Diye
karşılık vermiş Tanrı, aslında üç çift göz koymalıydım: Kapalı kapılar ardında da olsa çocuğunu görmesi ve onu açık pencerelerden koruması için bir çift göz; ona iyi terbiye verebilmesi için ciddi ciddi bakan, ödün vermez bir başka çift göz ve ne kadar işi olursa olsun, bitmez tükenmez sevgisini ve şefkatini sürekli olarak yansıtabileceği üçüncü bir çift göz!

Melek biraz daha dikkatle incelemiş, anne modelini. Peki bu ne böyle?”
kendi kendini iyileştirme önlemi. Çünkü onun hastalanmaya vakti olmayacak, kocasıyla, çocuklarıyla, eviyle uğraşması gerekecek.

Bence siz biraz dinlenseniz iyi olacak”, demiş melek. Dinlenip, sakinleşip iki kolu iki gözü olan standart bir model üzerine çalışsanız çok daha iyi olacak.

” Tanrı, meleğe hak vermiş, biraz dinlendikten sonra , anneyi normal bir kadın haline getirmiş. Ama meleğe şöyle demeden de edememiş:

”Onun içini çok büyük bir azimle doldurmalıyım. Bu azim, öylesine büyük olmalı ki, altı kolu, üç çift gözü ve kendi kendini iyileştirme sistemi varmış gibi davranmalı. Yoksa görevlerini yerine getiremez, yükün altından
kalkamaz.

Melek modeli incelemiş. Bu kez Tanrı’nın başardığına kanaat getirmiş. Ama birden bir sızıntı fark etmiş: Galiba siz, bu modelin içine yine çok fazla şey doldurdunuz. Kadının içi boşalıyor.

Hayır boşalmıyor. Bunun adı gözyaşı.”

Ne işe yarar?”

Sevincini, hüznünü, düş kırıklığını, acısını, gururunu, mutluluğunu, coşkusunu ifade etmeye yarar.”

Siz büyük bir mucitsiniz!” diye heyecanla bağırmış melek, modelin tek eksiği buydu, şimdi tamamlanmış oldu.”

Tanrı buruk bir sesle yanıt vermiş: Onu ben koymadım. Parçaları birleştirdiğim zaman, gözyaşı kendiliğinden ortaya çıktı.”



11 Kasım 2009 Çarşamba

yürümek bir yola çıkıp.........



Bir gün biri bir yola çıkmış düşe kalka
Çıkmaması gereken bir yolmuş ama
çıkmış bulunmuş bir defa
Dönmek istemiş
ııh
dönememiş
Döndürmek istemiş bir diğeri
döndürememiş
biliyormuş ki
çıkmaz yoldaymış
yolun sonunda mutlaka aşılmaz bir duvar çıkacakmış karşısına
aldırmamış
aldırmamaya ulaşmak kolay olmamış aslında
ama aldırmadan
ve o yolda fütursuz yürümeye devam ettiğince mutlu olduğunu farketmiş
demiş ki
"yürüdüğüm sürece mutluysam
çıkmaz yolun sonuna dek zamanım var mutluluğu yaşamak için
çıkmasaydım bu yola
hiç olacaktı elimde
koca bir hiç"
ve gülümsemiş attığı her adımda
her adımın sona yaklaştırdığını bilse de
gülümsemiş kocaman............

10 Kasım 2009 Salı

On Kasım'larda Yürümek




Atatürk'üm işte 10 Kasım yine

Dalgalanır ağaçlarla oğullar

Dalgalanır oğullarla nineler

Dalgalanır ninelerle genç kızlar

Özlemin ta yüreğime işlemiş

Seni bulmak, seni görmek için ben

Bütün toprakaltıyla barışacağım



Ereceğim sana usta, barışta, başarıda

Öyle

Güçlüsün ki

Güçleneceğim

Öyle yücesin ki, yüceleceğim

Düşüne düşüne seni kocaman kocaman

Dağlara, dağlara karışacağım



Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz

Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün

Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt

Sanki ellerim gece

Sanki ellerim gündüz

Yazacağım seni daha, bir daha

Ben senin ölümünle yarışacağım



Fazıl Hüsnü Dağlarca




5 Kasım 2009 Perşembe

Adam'la Tanıştım


Valla tanıştım Adam Fawer'la

hatta fotoğraf bile çektirdim

uykusuz geçen bir gecenin ardından bir de üstüne migren atağı geçirmekte olduğumdan

fotoğrafta berbat ötesi görünsem de önemi yok

Çok sıcak bir adam Adam :)


Ha sormak istediğim soruları soramadım elbet

Onları ifade etmek için

ohoooo

derya deniz edebi İngilizce bilgisi gerekir insana

Tam da benlik !!


haaa bu arada bir de
adıma imzalı bir "Empati"mle
imzalı bir "Olasılıksız"ım oldu nur topu gibi

3 Kasım 2009 Salı

okuduklarımdan


Aslında bir hayli oldu okuyup bitireli

hakkından bir şeyler karalayasım bittiği günden beri var da

blog'dan çok uzaklaşmıştım nicedir.

bu aralar yakınlaşmak için dürtüyorum kendimi

biliyorum

bir kaptırsam pıtır pıtır dökülecek çünkü gerisi


Empati- Adam Fawer

Olasılıksızdan sonra yine son derece başarılı bir kurgu

Bu yazarın roman içinde sinsice hissettirmeden ciddi sağlam bilgiler sızdırmasını seviyorum en çok beynimin kıvrımları arasına

Empati de Edison'un belki de bir üçkağıtçı olabileceği ihtimali bulunduğu, tarihte bir Nikola Tesla isminin olduğu gerçeğini öğretti bana

Edison Tesla kapışmasını okurken kitapta beynime kaçan araştır araştır böceği kemirince bir kaç gri hücreyi

Nikola Tesla dünyasına daldım ulu manitu google dan

adına en çok patent sahibi olan

Sırbistan'da neredeyse adım başı heykeli bulunan kocaaa bir mucit çıktı karşıma

o zaman işte

her zaman savunduğum bir konu dolaştı yine beynimin koridorlarında tok tok yankılanan ayak sesleriyle

"Ne kadar bildiğin, ne kadar çalıştığın, ne kadar başardığın değil, kendini ne kadar pazarlayabildiğin önemli bu kavanoz dipli dünyada"
Kitap etkileyici
beni bir hayli allak bullak eden bir şey olmakta iken hayatımda okumakta olmama rağmen kalıcı izler bırakabildiyse bende, bana uygun bir akıcılığı varmış belli ki
Yalnız sonunda hani biraz zorlama bir sonuç çıktı gibi sanki ortaya
sanki tahmin edilemesin diye özel uğraşılmış gibi üzerinde
nasıl oldu da oldu diye sorasım var Adam Fawer'a
aslında sorabilirim haa
Adam yarın konferans vermeye geliyor buraya tam dibime
hem de bizim fakültenin bölümlerinden ikisinin sponsorluğuyla
harika fırsat
da
bende nerde sormak istediğim soruyu
-hem de Adam Fawer'a-
soracak ingilizce...
ağzıma yüzüme bular koyarım ortaya :))))

Capon Balığı'na dair


Capon çok büyüdü...

Gerçekten

Ona ait bir defterim var yazdığım,

iş yazmaya geldimi normal tavrımın tam tersi gelenekçi davranıyorum,

e-posta yerine mektubu

blog yerine günlüğü tercih edişim bundan

Kendim içim yazdığım bir günlüğün yanısıra Caponum için de yazdığım bir tane var

buna sebep blogda çok geçmiyor yaptıklarımız ettiklerimiz

şu oldu bu oldular

Ama yine de zaman zaman yazasım geliyor...

Capon balığı çok nev-i şahsına münhasır bir çocuk...

(Hale bak yaa çocuk o artık, bebek değil ...!, sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim gitti)

Belki burcunun özelliği bilemiyorum

e biraz çocuk bencilliği de vardır elbet

istiyor ki odak olsun hep

o merkezde dursun dünya etrafında fır dönsün

annemle, büüyle, aygukla, (özge yoksa) özlemle, bir araya geldiğimizde diğer dost ve arkadaşlarımla sohbet şansı tanımıyor bana

arkadaşlarımla

bir süre sabretse de nihayetinde illa ki karışıyor lafa

pat pat pat koluna vurma huyu var dikkatimi çekene kadar

vurduğu süre zarfınca anne anne anne anne demeyi ihmal etmiyor elbette

Daha 8 aylıkken bilinçli olarak kullanmayı seçtiği kelimelerden birisi anne olduğunda tarifi imkansız bir mutluluk yaşattığında bana bir kaç sene sonra zaman zaman anne kelimesini duymayı istemeyeceksin ağzından deseler inanamazdım kesin...

Ama bazen o noktaya geliyoruz...
bu odak olma hevesini kişiliğine zarar vermeden yumuşatmaya çabalamak bazen ciddi yoruyor beni...

İnanılmaz geveze bir zilli kendisi

Enteresan !!!

Kime çektiyse :)

yok ailede öyle geveze birisi falan

ben?

hele ben

hiç alakası yok :))


bazen ciddi hayret ediyorum verdiği tepkilere sarf ettiği sözcüklere

en yakın örnek dünden geliyor aklıma

Babaanne ve halası anneanneye gelmişlerdi, ben Büü ve Capondan erken çıkıp kuaföre gitmiştim, oradan aradım hadi siz de çıkın beni yoldan alın diye

Ankara'nın kışı her yıl olduğu gibi bu yıl da yaptı yapacağını haince ve bir gecede geldi pat diye...
(depresif yazılarıma hazırlıklı olmak demek bu, kış eşittir depresyon ya genelde bana, neyse ayrı mevzuu bu)

Hava nasıl buz, cehennem soğuğu modeli (evet biliyorum alışıldık tabir cehennem sıcağıdır, bu deyimi bu şekilde kullanmamın bir öyküsü var, yazarım bir gün)

biraz geciktiler, capon çıkarken mont giymek istememiş ağlamış, ödün vermemiş Büü giydirip oturtmuş araba koltuğuna beni yoldan yarı donmuş bir halde topladıklarında hala ağlıyordu, anneannenin apartmanının önünde park edeceğimiz ana kadar devam etti, tam ineceğimiz sırada içini çeke çeke

"babam söylediklerini tekrarlamasın ama (bana anlattı ya caponun niye ağladığını) çok şaşırırlar onlar"

gülesim geldi

bizim cadı gurur yapmış ona ağlarmış meğer daha çok

hani yanlış yaptığını biliyor, anlatılırsa madara olacak, karizma çizilecek:) hoş değil...

e dedim tamam bu bizim aramızda bir sır olarak kalsın

sen ben ve baba bilelim

ama bir daha yapma

şimdi sorarlarsa neden şiş ve kırmızı gözlerin diye, uykusu geldi esnedi deriz..

(mükemmel anne örneği :) çocuğa mantıklı yalan söylemek öğretilir itinayla .. hey Allahım bazen kaş yapayım derken göz mü çıkartıyorum ne?)


neyse girdik anneanneye harala gürele, hoşgeldin beş gittin vs.

Bir süre sonra caponla Büü yanyana oturuyorlar

sessizce bir şey dedi zilli babasına

Büü kahkaha attı içten içten

nooldu dedim sonra dedi

sonra çaktırmadan anlattı ki

bizimki sessizce demiş ki:

nasılda kimse bir şey anlamadı

evet demiş büü sus çaktırma

bizimki bi duralamış

ama demiş ben bir şeyi unuttum

esneyecektim...


e yuh


Büü'nün cingöz anası kılıklı dediği doğru mu ne?.....