29 Nisan 2010 Perşembe

Sen olsak... Ben olsak....

"Bir insana verilebilecek en büyük hediyelerden biri de kendisi olmak şansını sunabilmektir"
dedin bana
ve
ben birdenbire
kendime dahi olamadığımca bazen
kendim oldum sana
hani zaten kısıtlanmış halimle bile yeterince deli dolu çenesi düşük bir kadınken ben
kısıtlamalar kalkınca ortadan
zemberekten boşalmışçasına
kendimden parçalar yüklemeye başladım sana
taşıyıp taşıyamayacağını
ya da aslında taşımak isteyip istemeyeceğini bile sorgulamadan....
Böyleyim işte
Abartarak yaşarım hayatı
Hep öyle oldum...
Doğruluğunu sorgulamıyor
Açıkçası çok da doğru olduğunu düşünmüyorum inan...
Sevdi mi abartarak, kızdı mı abartarak, üzüldü mü abartarak, sevindi mi abartarak belli eden bir tarzım var ta çocukluğumdan beri...
hani insanlar törpülenir yaşı ilerledikçe, çocuklukta, gençlikte sivrilen, sağa sola batan huyları yuvarlanır ya gitgide;
benim tam tersine daha da mı sivriliyor nedir bu yanım
Abartma yanım yani...
Ya da belki
Bunu da mı abartıyorum bilemedim ki.....

Belki de sen benim tam da sen gibi bir adama ihtiyacım olduğu bir anda mı çıktın karşıma?
Tamamen ilgisiz rutinlerde akıp giden hayatlarımız varken
ve bu akışın değişmesi gibi bir talebimizi hiç olmamışken
Seni kendime bunca yakın hissediyor olmam niye... Bilmiyorum
Neyin nesi bunca açmam kendimi sana,
Üzerine üstlük ödüm de kopmuyor değil haa bıktırmaktan seni
Ben daha çözememişken kendi kendimi
Daha durulmamışken iç dünyamdaki it dalaşı
Sana bunca yüklersem beni
Neden taşımak isteyesin ki?
Hiç bir mecburiyetin yokken üstelik...
Aklını karıştırıyor olmalıyım muhtemelen
Muhtemelen geçiyor olmalı düşüncelerinden
"Bu kadın deli mi?"
öyle belki de
hoş itirazım da olmaz inan deliliğe
Deliler "ne yapsa yeridir"lere sığınıp böylesi eğlenirken.....

Ben bazen eğriyi doğruyu karıştırıyorum biliyor musun bunca hayat tecrübeme rağmen....
Bunca yaşanmışlık
Bunca birikime rağmen
ve inan bilmiyorum eğride miyim doğruda mı konu sen iken...
Hiç bir talebim, hiç bir beklentim yokken senden
bunca hayatımda kalmanı istiyor olmak neden....
üstelik de tamamen yanlış anlaşılıp
seni kendi ellerimle itip uzaklaştırma ihtimalini böylesi artırırken....
Daha ben kendi kendimi anlayamamışken
Sana
"beni anlıyor musun?" sorusunu sormaya kendime şans tanımıyorken...
İnan bilmiyorum
hiç bilmiyorum gerçekten
ve
aslına bakacak olursan
umurumda da değil bilmek
üstelik sen bana
"Bir insana verilebilecek en büyük hediyelerden biri de kendisi olmak şansını sunabilmektir"
demişken....

aslına bakarsan canım..
-seviyorum sana -ve belli başlı bir kaç kişiye daha- canım demeyi, bir insanın sahip olabildiği en değerli varlığını birileriyle özdeşleştirebilmesi ne güzel-
ne talep
ne beklentim varken
sana toplumun iki insanın biraradalığına verdiği değerlerden hiçbir tanesini bile yakıştıramazken
dostum, arkadaşım, kardeşim, sevgilim, aşkım, yoldaşım,... şuyum, buyum diyemezken
ama ille de huzur bulurken varlığını hissetmekten yanıbaşımda
tek istediğim var biliyor musun aslında şimdilerde

seninle konuşasım var abarta abarta köküne kadar


istiyorum ki


Başbaşa otursak sakin, salaş bir meyhanede, alsak şarabımızı mı olur biramızı artık önümüze



Anlatsak karşılıklı saatlerce....

anlatsak

dinlesek

anlatsak

dinlesek

öyle yoğurulsak ki nihayetinde

SEN olsak

BEN olsak

BİR KOCA İNSAN OLSAK gözgöze....................

Şikayet..

Bizim ev
Akdeniz Caddesi üzerinde Ankara'da
Anıtkabiri görüyor
Hani bizim ev dedimse
bizim değil kira
ama şimdi içinde oturduğumuza göre bizim demektir;)

Ne vakit  öfkelense bana, sinir yapsa Capon Balığı
Dooooooğruu salonda alıyor soluğu











Yapışıyor cama
Yanına gitmeye kalktığımda kovuyor beni
"Hişşşşşşşşşşşşşşşştt git başımdan Atama şikayet ediyorum seni"





















Ben?
Ben zaten sık sık alıp elime biramı
kadeh kaldırıyorum Ataya
(gönül rakı içebilmeyi ister onu gibi, ama beceremiyorum işte napiim, midem almıyo anason kokusunu)
Eeee diyorum kendisine
kurtardın noooldu ki sanki
buyur ne hale getirdiler
ahhhh ah
dertliyim yahuuu dertliiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii......................

28 Nisan 2010 Çarşamba

3 günlük haftasonu tatili ardından....

Talebim varrrrr
Cumalar tatil olsun
Yok yok Pazar çalışalım demeyeceğim şeriat düzeni gibi
Pazar da tatil kalsın
Kısacası
hafta sonu tatili 3 gün olsun


23 Nisan Cumaya geldi ya
peeeek güzel oldu
Haa ben hönönö hönönö gene her zamanki model
o ayrı
bir de şikayetim yok koşturmacadan
Böylesi olduğu vakit


23 Nisan gündüzünden söz ettim
Capon Balığının kostümlü balosu vardı
Giyindi süslendi hophoplandı toptoplandı gitti minik kedi...
Fotoğraf çekimlerinden biraz sıkıldı ama bu defa
E bıktı çocuk haliyle
Anası bir manyak haline geldiği için :))
Balo çıkışında yemek yiyip Pelinikolara gittik
Önce şööle tavşan kanı birer çay yuvarlayıııp
Akabinde
Torladık topladık hastane süslerini
Hooop soluğu hastane odasında aldık, hahaha hihihihi
azıcık kavga gürültü -stres ve gerginlikten haliyle-
süslü püslü bir hale getirdik odamızı

Bayağı oyalandık
Saatler gece yarısını çoktaaan geçmişti eve vasıl olduğumuzda
Uykum kaçtı heyecanlandım
4.30'a kadar oturdum iyi mi
Sabah 6'da saatin sesine fırladım
dooğru hastaneye
Pelinikoyu hazırlayıp

Aldılar ameliyathaneye
Sabri ile bekliyoruz bekliyoruz çağıran yok
endişelendik bir hayli
Meğer epidurale cevap vermemiş pelinikom
Uyuşmadı
Genele döndü anestezi mecburen
Oğluşumuz geldi

Nefiiiis bir bebek
Maalesef annesi göremedi ilk hallerini
Olsun ikisi de sağlıklı ya
Mühim olan....







Doğum sırası, doğum sonrası, babayla ilk buluşma
ablayla ilk buluşma, anneyle ilk buluşma
kare kare görüntülemeye çalıştım elden geldiğince
Benim arkadaşlarımın diye demiyorum ama hep mi güzel bebek doğurur bunlar yahuuu
İpek bir ayrı melekti maşallah
Arsım bi ayrı melek maşallah

Öğlen Büü ve Capon da geldiler
bir hayli kaldık
















sonra Tunalıya indik çekirdek aile



Capona ayakkabı bakalım diye



bulamayınca atladık taksiye

-araba Karum'un park yerindeydi oynatmayalım dedik-


doooru Kızılaya
Capona ayakkabılar aldık cici cici

Yemek yedik sonra

Özlemişim Kızılay'ı

Nicedir gitmemiştik, nostalji oldu bana




Yüksel'e falan çıktık



bin türlü anı turladı beynimin duvarlarında



Dedim ki hadi yürüyelim Karum'a


Yürüdük ama isyan etti bacaklarım sonlarında


eh sabah beri ayaktaydım nede olsa


Eve gelince seriliverdim kanepeye anında














pazar sabahı uyanamamışım yorgunluktan

Büü ve Capon kalkmıııış, oynamıış, Büü çamaşır asmış ve hatta ütüleri yapmış

ve benim ruhum duymamış
peeees

ölü toprağı serpilmiş adeta üzerime

o derece
11 de Büü uyandırmasa daha da uyurdum sanki


Giyinip 7. caddeye gittik
Kahvaltıya




Sonra Büü ve Capon Balığı parkta oynarken ben alış-veriş yaptım azıcık
ve sonra da hastaneye gittik

Pelinikomla Arsım paşayı çıkarmaya

Pelinikolarda Elif yemek yaptı, ben yardımcı oldum filan

oturduk sohbet muhabbet











Arsım Bey'e hayran olduk
Yeniden
(maşallah)

yemek yedik
veee şükür eve vasıl olduk
Ertesi gün iş vardı
Ayyy nasıl zor geldiii kalkıp gitmek
hiiiç söz etmeyim..

ve bir mucizeye daha edilen tanıklığın damga vurduğu bir haftasonu da geride kalmış oldu böylece.....

27 Nisan 2010 Salı

Bu dünyadan nefret ettiğimce seviyorum seni

Bu dünyadan nefret ettiğimce seviyorum seni. ne kadar istiyorsam bozuk düzene başkaldırmayı, o derece boyun eğmek istiyorum sana...
Bu tarifi olmayan bir çelişki, nefret ettiğimce gidesim varken dünyadan, seni sevdiğimce kalasım var mesela...

Tüm bu karmaşada ise en mantıksız olanı ne biliyor musun? Sen, seni sevdiğimi bile bilmiyorsun!...
Oysa ben değil miydim her ortamda "sevgi itiraf edilmedikçe sevgi değildir, illa ki ifade edilmelidir" diye bilmiş bilmiş ahkâm kesen?
Biliyorum ki bilirsen sevdiğimi gideceksin benden ve şimdilerde ben karşılaşabildiğimiz kısacık, kısıtlı anlarda bir el uzatımı mesafede olmana rağmen kilometrelerce uzağımdaymışçasına sadece seyredebiliyorum seni.. Bunu yitirmekten öylesi korkuyorum ki sesim soluğum çıkmıyor...
Oysa dünyaya, bozuk düzene, haksızlığa, aymazlığa nefretim kadar seviyorum seni. ve sen biliyorsun bu sözünü ettiklerimden ne kadar nefret ettiğimi... Merak etmiyor da değilim hani, bilebilseydin ne kadar sevildiğini, kayıtsız kalabilir miydin? Kaçabilir miydin ki?

Soru işareti işte bu sebeple kanca gibi bana sorarsan, cevapsız sorular nasıl kanca gibi kanata kanata takılıp kalıverirse insan beyninde -benim cevaplayamadığım bu sorular gibi- yazıya dökerken de hisleri o beynimize takılıp kalıveren kancaları konduruveriyoruz işte cümle sonuna... Ve konu sen olduğunda öyle çok kanca aslı ki beynimde...
Beynimdekilere katlanırım aslında, delik deşik edip, sarksalar da orasından burasından beynimin salkım saçak, yenerim, atlatırım verdikleri acıyı. Tanıyorum kendimi... O değil işte esas konu...
Esas konu, o en büyük kanca, o en cevapsız soru....
Onun kancası yüreğime asıldı nicedir, damla damla kanıyor, usul usul sızıyor, ılık ılık bedenime yayılıyor. Seni her görüşümde, bakışların bana her değişinde bir parça daha derine saplanıyor, verdiği o tarifsiz acı br derece daha artıyor... Öldürse bu acı dedirtiyor, öldürse ve nefret ettiğim dünyadan çekip gitsem bu sayede...
Lâkin öldürmüyor...
ve öldürmediği bir yana sana olan sevgim müsade etmiyor yok olmama

Kıskıvrak bağlanmış kalmışım... Örümcek ağına yakalanmış sinek misali, debelendikçe daha çok bağlanıyorum, debelendikçe daha bir fazla kısıtlıyorum hareket alanımı. hayır madem memnun da değilim yeni dünya düzeninden, hani kıskıvrak da yakalanıvermişken direnmesen de kolayca uzaklaşıversen dünya düzeninden demiyor da değil içimde bir yanım...
Lâkin yeni dünya düzeninden kaçmaya kalktığımda bir yanım, soru işaretleri kancalarının en kocamanıyla delinivermiş yüreğim müsade eder mi sence seni bozuk dünya düzenine olan nefretim ölçüsünde severken...?

Ha bir de vicdan azabı var hepsine ek, iyi mi? Bunca seviliyorsa biri, hakkı vardır bilemeye diyen bir yanım da var ki içimde, onu hiç duymayı istemiyorum işte... Hani her şeye katlanıyor da bu yürek, seni üzmeye..........?

Ve aslında belki de -ve hatta belkiden öte, büyük bir ihtimalle- senin de yüreğinde asılı bir cevapsız soru kancası var, en az benim kadar acı vereninden...

Senin de sevgin bana sınırsız belki de dünyaya olan nefretin kadar... Sen de aynı çelişkiler içinde dağılıyorsun belki, bencileyin, bölük pörçük... Ve sen de benim kadar çaba harcıyorsun belki elindekini yitirmemek adına, ite kaka hislerini....

Bütün sorun basit bir zamanlama hatası belki...
Sen bana pek gecikmişsin, ben dalıvermişin hayatına pek erken...

Şimdi zor geliyor her şey nefretim ölçüsünde terk ediveresim varken dünyayı, seni o nefretim ölçüsünde bunca severken.........


Dip Not: Kurgusal Deneme

24 Nisan 2010 Cumartesi

Muchacha Morena*

Çocuk olmak....

Öyle güzel ki
Özendim
Çocukluğumu özledim bugün
Onu giydirip süslerken,

makyaj yapmasına izin vermek bir yana kendi ellerimle boyarken yaşadığı heyecanı gözlerken...

Dedim ki
Çocuk olmak ne güzel...


Kostümlü balo vardı her yıl olduğu gibi








ve Minik ispanyol dilberiydi bizim kız...









Miniminicik Latinomuz




Miniminicik "Muchacha Morena"muz bizim.....


*Muchacha Morena= Esmer Kız

22 Nisan 2010 Perşembe

Lokma Lokma







Köfte dudaklarını


Hokka gibi ağzını





Serçe parmağını


























Fıstık yanaklarını



 Lokma lokma her yanını 

Öpsem yeniden........






20 Nisan 2010 Salı

Benim Senin Hayatında İşim Ne Be Sevgili?

Benim ne işim var senin hayatında Sevgili?
Aşk...
Aşk çözüyor mu sanki her şeyi...
Sen ve ben ak ile kara kadar alakasız
Sen ve ben melek ve Şeytan kadar zıt
Sen ve ben Şark ve Garp kadar uzakken
Aşk neyi çözecek ki?



Sen aslında mükemmel bir koca olursun -olacaksın- Sevgili.. Ama benim için değil
Sen hani şu evden işe, işten eve
attığı her adımdan eşine bilgi veren model ideal kocalar var ya
İyi bir örneksin eminim onlara
Eşin de her adımından haberdar eder seni zevkle mesela...
Hani evlenip hemen çocuk yapan ve kendini çocuğuna adayan model hanımlar var ya işte onlardan bir tanesiyle mesela...
hani sırf çocuğuyla yaşıt çocukları diye arkadaşlık kuran yeni yeni insanlarla ve dostluk diyen bunun adına
Ve hatta mümkünse 2 bilemedin 3 yıl arayla iki çocuk biri kız biri erkek en idealinden
sonra yaşıt çocuklu ailelerle gelmeli gitmeli ilişkiler adına sosyalleşme (!) denileninden
Hanımlar "ay biz bu ara brokoli sevmiyoruz başlarda yerdik, sizin uyku sorunu ne alemde" (bööö) muhabbeti yaparken, beyler de içlerinden "ne işim olur benim şimdi bu adamla yaa" düşüncesini geçirirken süper anlaşıyor birbirine bayılıyor numarası yapar ya hani...
Buluşmalar da çocuklar uyutulur da başbaşa kalan ebeveynler sessiz film falan oynar ya ve daha daha da klasik ve tiksinci okey falan mesela (ayy kaldırmayacak yüreğim galibaa yazmayı bile ....)
ve hani bide "ayy ne eğlendik ne eğleeendiiik" derler ya...
Belli başlı alışkanlıklar edinip bir adım ötesine geçmez ya kimi insanlar, hani bir adım sapmaya kalksa "eşim ne der ama" tereddüdüyle yaşar hani, o yüzden öylesi standarttır ki hayatı
mesela hesap vermeden de bir akşam çıkıp kendince gezemez telefonu elli kere çalmadan mesela
ne biri ne diğeri
Hani çok önemli bir aktivitedir çocukları alıp "çocuk oyun parklı ve çocukla ilgilenen oyun ablalı" o harika (!) mekanlara gidip, çocukları oyun ablasına verip başbaşa (!) brunch yapmak karı-koca, ya da alış-veriş merkezlerinde yine çocuğu oyun parkına koyup zaman geçirmek mesela...
Hani işinden gücünden tatile gidemediğinden karısını çocuklarını erkenden iki taraftan birinin anne-babasının yazlığına yollayıp da ardından bir hafta on günlüğüne kendi de onlara katılan
hep aynı insanlarla aynı ortamlarda tatil yapıp
"vaay ne eğlendik" diyen ev erkeği modelleri vardır ya
Bu tarz bir evililiğin adamısın sen aslında
Toplumuza ideal eş ideal baba...
sen çok mutlu edersin evleneceğin kadını Sevgili... hem de çok..
Çünkü öyle çok ki bu kadınlardan etrafta
ve böylesi bir rutin seni de tamamen mutlu eder aslında,
eh eşin de zaten nefis yemekler, muhteşem kek ve kurabiyeler, sosyalleştiğiniz arkadaş gurplarına zarif ve şık sofralar hazırlama potansiyeline fazlasıyla sahip olacaktır elbette bu şartlarda
evinse ışıl her zaman silinip süpürülmüş, ütüler zamanında ip gibi yapılıp yerleştirilmiş falan...
ve seks hayatı bile çizilmiş sınırlarda olacaktır elbette bu tertip düzen içinde...
Bu rutinin içinde olanca tembelliğinle yayılıp akışta sürüklenmek tam tarzın aslında, yorar bu rutinin dışına çıkmaya kalmak seni mutlaka...

Ben?
Ben alışamam Sevgili böylesi hayata
ben ideal eş, ideal karı değilim bu toplum hayatında....
bir alışkanlığım bir rutinim olamaz hayatta
hiç sevmezken kıvır kıvır saçı mesela
gidip pat diye perma yaptırabilirim olmadık bir anda
benim hayatımı paylaşacak adam da sormamalı işte bunun hesabını bana
niye bu durduk yere dememeli...
o da diyelim hiç sevmem kareli pantolonları derken, bir gün giyip de geliverse olur ya..
ben de sadece vaaay tarz değişikliği ha deyip geçmeliyim aynen onun benim kıvır saçlarıma dediği gibi anladın mı Sevgili
evlenmeliyim ben de evet mutlaka
ama
en az 3-5 yıl çocuk yapmamalıyım Sevgili
gez toz eğlen yapmalıyız nerde akşam orda sabah...
Çocuğum da olmalı tabi, illa ki olmalı her kadın kadar isterim anneliği de Sevgili
anneyim diye köle olmamalıyım mesela doğurduğum çocuğa
kendi hayatlarımızda özgür bırakmalıyız kocam çocuğum ve ben birbirimizi
mesela çocuğum en sevdiği arkadaşında yatıya kalmalı  istediği gecelerde uygun olduğunca
anneannesinde babaannesinde zaman geçirmeli benden uzak
ve kocam mesela eski bir okul arkadaşıyla bilardo oynayacağını söyleyip gelmemeli eve gece bire kadar ki belki de ben tanımamalıyım bile bu adamı
ama umrumda da olmamalı anladın mı
ben de herhangi bir akşam arayıp kocamı çocuğa bak sen ben çıkacağım arkadaşlarla içeceğiz kızkıza diyebilmeliyim
ve o, o tanımadığım adamla bilardo oynarken
ve ben onun tanımadığı kızlarla içerken
çalmamalı telefonlarımız
"e hadi nerdesin" dememeli kimse kimseye
dans etmeliyiz mesela çıkıp canımızın istediği gecelerde
dostlarla meyhane programları yapmalıyız
mükellef sofraları olsa olsa yılda üç bilemedin beş defa kuramalıyım ben evime
ve yılda üç bilemedin beş defa gitmeliyim dost sofralarına
zorunluluk olmamalı ev ziyaretleri mesela
zorunluluk diye değil de sırf öylesi hoşuma gittiğinden yemek yapmalıyım akşamları
ve yapmak istemediğimde de neden yapmadın dememeli kimse mesela
sırf yapmak hoşuna gittiğinden yapmalı evin alış-verişini kocam ve yapmak istemediğinde de niye yapmadın diye soran bir kadın olmamalıyım mesela
ayrı ayrı tatillere gitmeliyiz zaman zaman
arkadaşlarla, eski dostlarla
ki
beraber gittiğimizde aldığımız zevk katlansın bir kaç kata
evet yaşıtlarıyla dostluk kurmasına destek atmalıyız çocuğumuzun belki ama
sırf o dost edinecek diye biz mecbur hissetmemeliyiz ana babasıyla sessiz film oynamaya kendimizi mesela
kendinden çok büyük ya da çok küçük çocuklarla da gelmeli aynı ortamlara çocuğumuz mesela
ve biz müdahale etmeden gerek dayak yiyerek gerek döverek kalmalı ayakta
hani gerçek hayat nasılsa öyle anlatabiliyor muyum Sevgili
biz sırça köşk yapmamalıyız ona ya da onlara....
Ben mesela günlerce çamaşır yıkamayabilmeliyim sırf canım istemedi diye ve kocam da sormamalı nerde benim mavi gömleğim diye
bilmeli kirlide olduğunu ve benim canım istemedi diye yıkamadığımı
ya da yıkadığımı ama ütülemediğimi mesela
çok istiyorsa atmalı makinaya ve yıkamalı hesabı kitabı olmadan
ütüleyip giyivermeli ya da
ve ben dağıtıverdi okuduğu dergileri sağa sola, içtiğinin bardağını bırkıverdi salonun ortasında diye söylenmemeliyim
kaldırmalıyım canım isterse istemezse 3 gün durmalı orda birimizden birinin canı kaldırmayı isteyene değin mesela....
canımızın istediği anda canımızın istediği yerde -mutfakta mesela- sevişmeliyiz çocuklara yakalanma riskini ortadan kaldırdığımız sürece bir rutini olmamalı mesela. Sırf keyfimiz yok diye aylarca dokunmamalıyız birbirimize de çok havaya girdik diye bir günün içinde üç beş kere de sevişebilmeliyiz mesela yeri geldiğinde

Farkındasın değil mi Sevgili
Ak ve Kara
Melek ve Şeytan
Şark ve Garp

Ne işimiz var bizim bir arada?
Ne yapıyorum ben senin hayatında?

Aşk mı?
Aşk evet

O kanımı kaynatan
O içimi coşturan
O yapamayacağımı yaptıracak
O gidemediğime götürecek
O muhteşem üç harf...

A

Ş

K

hislerin en güzeli evet

ama
her güzel şey gibi
Aşk da biter be Sevgili....

Hani belki de
Yitirmeden bu güzelliği
Toparlayıp tası tarağı...

.....
...
..

Benim

Senin

Hayatında

İşim

Ne

Be

Sevgili?




Dip Not: Bu yazı bir denemedir...

18 Nisan 2010 Pazar

Hızır Acil ve Fındıkkurdunun EVET dediği an...

Hayal ettiği
ya da olmasını istediği gibi olmuyor hayatta her şey insanın
ne yazık...

Candostum
Aynı anne babadan doğmuş olsak bu kadar abim olabilecek kadar abim
Canım hızır acilimin nikahı vardı bugün
cimcime mi cimcime, güzeller güzeli Fındıkkurduyla evlendi bizim Hızır Acil...
Nefis planlarım vardı
muhteşem bir albüm yapacaktım onlara çektiğim fotoğraflarla
harika fikirlerim vardı
Olamadı...

Hastaydı Capon Balığı dün
Ben ise 2-3 gündür
Sabah kalktığımızda Capon hayli ateşliydi
benimse sesim gitmişti tamamen
yok öyle şaka ya da abartı falan değil
ciddi ciddi sesim yok
Gitmiş...
Elimden geldiği kadarını yapabilmek için gittim kuaföre Nuray'la
Caponu anneanneye götürüp
Sürekli telefonlaştık
Annem dedi kızın durumu iyi değil
Kuaföreden fırladım gittim





Büü nün Yönetim Kurulu Toplantısı vardı, çıkamıyordu
annemle attık caponu taksiye doooru Bayındır Acil'e
Sonuç
Tonsilit
-hani bizim zamanımızın anjini, şimdilerde değişmiş adı ingilizceleşmiş böyle olmuş, esasen bildiğiniz bademcik iltahabı işte-
Uğraştı didindiler
ilaç
ılık duş
şu bu
İnattır benim inatçı kızımın ateşi
kolay düşmez
38'in altına düşmeden bırakmam dedi Doktor abisi
ama 38.2'nin altına inmeyince ısrarla o da pes etti...
Eve dönerken Büü aradı yoldayım diye
caponun ilaçlarını vs. alıp
eve gidip




tam 15 dakikada giyinip, makyaj yapıp, kendime çeki düzen verip hazırlandım
İşte ne kadar hazırlanmaksa o da...
Nikaha da kıtı kıtına yetiştim, Büü yetişemedi park yeri aramaktan,
ben Shoppe'nin önünde atladım zira hemen arabadan, o arkadan geldi...


Sonra aşıklar parkına geçip biraz çekim yaptık elden geldiğince


Kafamı toplayıp kompozisyon çeşitlemesi yapamadım fazla
Olduğu kadarıyla böyle kareler çıktı işte ortaya...

Mutluluklar Candostlarıma..............



17 Nisan 2010 Cumartesi

Anne ve yavru aslanın havlu attığı an

Dengesiz bahar havasına yenildik
havlu attık
Hastayız Biz
:(
Anne -kız serildik..
Ben kaç gündür hastaydım zaten
çok da umursamıyordum ya
Capon ateşlenince sabaha karşı 04:30 da
hiç hoş olmadı...
inat ateşi var
yükseldi mi düşmez Allah düşmez...
bir de bu defa mide bulantısı da girdi işin içine
ben çocukken çok bulanırdı midem
yetişkinliğimde de devam etti
hala olur zaman zaman
berbatttttttır...
capon da o durumdaydı bugün
kıyamam
ıh ıh diye inledi
kustu...
sabah anneanneye gitti direk
sonra öğlen aradılar beni
erken çıktım gittim...

hastalıktan kafayı kaldıramıyor ama yine de dili durmuyor maşallah
kucağımda inlerken ateş 38.5

"oooof of ne kötü bi gün
Şu başımıza gelene bak"

diyebilme potansiyeline de sahip hani hala

peeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeesssssssssss....


.
.
.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Caponsu Anekdotlar












tahta oyuncakları ile oynamakta olan Capon Balığı annesine seslenir
(bu arada tahta oyuncakları enteresan bir şekilde dizmiştir)
Capon Balığı: Annneeeeeeeee geeeeeeeel
Yazgüneşi: Efendim kızım ne oldu
CB: Gel gel soyutlama yaptım, fotoğrafını çek
YG: (Hööönk!!!!!!!!!!!!)

-------


Ali Abi (servisimizin sahiplerinden, ayrıca konutkent servisinin şoförü) her zaman olduğu gibi Caponu havalara atıp tutmaktadır. Bu arada  der ki
Ali Abi: Eeee Defne Ayguk dayın evleniyo.. Hoş evlenip de ne yapacaksa
Capon Balığı: Ne mi yapacak? Napıcak evlenip pipi yapacak
Ali Abi: -kahkahadan yerlerde-
Yazgüneşi: Utançtan mosmor

ve hala bu laf bilinçli mi söylendi bilinçsiz mi meçhul Yazgüneşi sorup deşelemeye cesaret edemiyor...

------

Yazgüneşi dün gece acayip hasta olup bol ilaçla kendini zor ayakta tutmaktadır.
Bu arada Capon Balığı da anlamsız derecede fazla su içmektedir.
Nezle olmasından endişelenen Yazgüneşi ve Büü Capona ibufen vermeye karar verir
Büü ibufeni verirken
Capon Balığı: E benim bi şeyim yok ki; bunu ne diye içiyorum şimdi?
YG&Büü: (yuuuuuh)

-------------

Capon Balığı serviste Neriman Hoca ile kitap okumaktadır. Bir resimde Capon dağ der Neriman hoca kaya
CB: Dağ bu
NH: Dağ ya da kaya fark etmez, kaya da dağın bir parçası
CB: Kaya dağ olur mu hiç? Kayadan ateş çıkar mı? Ama dağ yanardağsa ateş çıkarır
NH ve YG: !!!!! :p

Arsım'ı beklerken...

Geçen hafta gitmiştim Pelinikoma
Belli değildi doğum ne zaman olacak
Kritik günlerdi
Yazmak istedim ya
belirsizlik olunca Allah biliyo ya elim o kadar da gitmedi yazmaya
Bir belli olsa neyin ne olacağı diye
Bugün belli oldu şükür Arsım Bebek 24 Nisan da gelecek hayırlısıyla :)
Tam da olması gereken zamanda :)

O akşam sözde ciddi aile fotoğrafları çekecektim ya
cıvıklıkta tavan yaptık
ve ne fotoğraflar çektik ne fotoğraflar
Elif, Ayşegül ve Nimet de vardı
Fotoğraflar Ayşegül'ün icadı...
tam şamata :)
gül gül yapıştık yerlere

Capon Balığı ve Mısra ikilisine bayılıyorum bu arada
Bir araya geldiler mi değmeyin keyiflerine
Muhteşem anlaşan iki muhteşem kız
Birbirini çok seven iki anne kızları için daha başka ne ister ki?
Baksanıza şu kankalara :)

13 Nisan 2010 Salı

Biz gideriz Beypazarına hey Çayırhana höööy....

Valla hasta olacak gibiyim
her tarafım dökülüyor lime lime

ve bugün inanılmaz gergin bir gün geçirdim
şaka gibi üstüste geldi her şey
ve hatta bir ara isyan bile ettim
"niye hep ben, yukardakinin ne alıp veremediği var benimle"
diye
bu salak saçma şeyleri anlatacak değilim uzun uzun
değmez ...

asıl bahsetmek istediğim şey dünkü gezimiz..

Beypazarı- Çayırhan..
Her zamanki gibi harikaydı
Cumartesiyi pazara bağlayan gece -aslında gece de denemez sabaha karşı- 4 te yatıp üstüne 6 da kalkmak bile zor gelmedi
yolculuklar sırasında uyudum midibüsteydik biz.
Doğumdu filan derken katılacağımın mailini göndermekte geciktiğimden otobüs dolmuştu
midibüsle gittik biz de
7.30 da çıktık yola
Önce Beypazarı Değirmencioğlu Konağında mükellef bir kahvaltı ettik
ve sonra aktık Beypazarı sokaklarına

Biz soyutcular nerde çatlak, patlak, çizik, doku görsek yapıştık...
Hava eh fena değildi henüz Beypazarında olduğumuz sıralarda

Yurdumun sıcacık teyzeleri ablaları sohbet etti
zeytinyağlı sarma, elde açılmış baklava, beypazarı kurusu ikram ettiler bizlere boyuna






Yüzü güzel ruhu güzel çocuklar seslendi arkamızdan
"abla bizi çeken mi?"
Çekem gülüm çekem, yeter ki siz isteyin dedik onlara...














Bir ara zuzu (kuzu) çekeceğim diye 90 dereceye yakın diklikte bir yamaca sırtımda çanta boynumda makina tırmanırken buldum kendimi..
bir ara yuvarlanıp gideceğim zannettim hatta :)
neyse en azından değdi tırmandığıma


yerlere yattım bi de özellikle geniş açı çekerken
bayaa dalga geçtiler ama :)

bir de Osman'ı çekerken yayıldım yattım yere
Osman kim mi?
Bir restaurant'ın kedisi
peeek sevimliydi....

Gümüş işleme atölyesinden halhal aldım telkari..
Öncekinin aynı
eskimişti o
topları dökülmüş kele dönmüştü yer yer
şimdi yepyeni gıcır gıcır var bir tane..
Banu Nazo gelin bile oldu hatta benim halhalı kullanarak
Ayağına değil başına taktı o ayrııı :)













Beypazarından ayrılıp İnözü vadisine gittik öğlen yemeği için, Açık havada yan canibimizde şırıl şırıl dere akarken yedik öğle yemeğimizi..
Zaten sanırım gün boyu yedik ehühe
hatta dönüş yolunda kusarım diye korktum bir ara
böööö
ne iğrencim ama ..:P

Yemek sonrası torlanıp toplanıp dooooooru Çayırhana
Kuş cennetine uğradık önce...
Kuş göremedik o ayrı :)
gördük tabi arada V şeklinde göç etmeteydiler grup grup

Amaaaaan o zavallılarınki de ne hayat ama
hadiyin oluşturun V'yi göçeeceeezz..
Hadi tam oturduk derken
heey soğuyo havalar oluşturun V'yi göçeceeezz
göç o yana göç bu yana
peeeh
hayat mı geçer yaaa

şaka bir yana çok uzakta olduklarından benim 200'lük tele yetersiz kaldı
tripotu kurup makinaya da 500 lük teleyi dayamak lazım sağlıklı sonuç almak için
aksi takdirde sinek pisliği modeli görüntüler çıkıyor meydana :)

daha çok çiçek kaya manzara çektik göl kenarında
ama hava o kadar berbattı ki
ışıksızlıktan boz bulamaç çıktı tüm resimler
Son derece memnuniyetsizdim bu sebeple söylendim durdum vırvırvırvır
hoca aman bir sus kızım ya getiririm seni bi daha
demek zorunda kaldı valla.

Jeolojik yapıyı falan da ışık elverdiğince çekmeye çalıştık biraz nafile çaba da olsa ama
ne yapalım şans işte

sonra tekne gezisine çıkacağımız yere gittik. Ayşe, Tuba, Yalçın abi akıllılık edip aşağıda oturdular

Biz bağrı yanıklar Büü, ben, Özlem, Olga, Tuğba vs. yukarı çıkıp oturduk püfür püfür
ve hatta ben bi ara olayın dozunu kaçırıp makineyi alıp otomatiğe, tutuşturup Büü'nün eline, saçlarımı serbet bırakıp rüzgarla dansında
poz bile verdim...

ve bugün
şimdi şu anda
kendimi hasta gibi hissediyor olmamın
ana sebeplerinden birisi bu delikanlılık olabilir.





Tekne gezisi dönüşü akşam yemeği için Beypazarından aldıklarımızı yedik
-görüldüğü üzre yine yedik!!!-
semaver söyledik şöööyle mis gibi keyfedelim diye
lakin sayın hocamız varken ne mümkün ola
hadi hadi gitcez gitcez diye tutturunca
bizim misler gibi semaver çayımızın tamamına yakını kaldı ardımızda
İçimizi çekerek vedalaştık çayımızla....

Dönüş yolunda yorgunluktan harbi serildik Büü ile iki seksen..
Evin arka tarafından yürü adım 3 dakikalık mesafeden geçtik de tembellikten inmeyip gittik ta güvenpara kadar ve oradan taksiyle geldik eve

Pek koşturmacalı
ama bir o kadar eğlenceli bir gün daha geride kalmıştı
Herbirimizin dudak kenarlarında eminim irili ufaklı gülümseme izleri vardı dalmadan evvel uykuya :)

.