21 Ocak 2016 Perşembe

Bülbülü Öldürmek / Harper Lee

Bülbülü Öldürmek ta çocukluğumda okumuş olduğum bir roman. Harper Lee'nin yayımlanmış tek romanı idi. Ta ki yenilerde Tesbih Ağacının Gölgesinde yayımlanana değin...

Bülbülü Öldürmekteki baş karaker Scout'un büyümüş halini anlatıldığı roman...

Bülbülü Öldürmek ilk okuduğumda da aklımda izler bırakan etkileyici bir roman olmuştu benim için. Tesbih Ağacının Gölgesinde'yi okumadan hatırlamak istediğimden yeniden okudum. Yine çok zevl alarak bir çırpıda okuyup bitirdim.

İnternette gezinirken kitabın bir çok kişi tarafından özetinin yazılmış olduğunu buldum.
Bir tanesini buraya geçireceğim. Madem yapılmış ben tekrar uzun uzun yapmayım diye :)

çok mutembelim neeey :D



Bülbülü Öldürmek Harper Lee


Scout’un ağabeyi Jem’in on üç yaşındayken kolu kırılmıştır. Aralarında kolunun neden kırıldığını konusunda farklı nedenler söylerler. Babaları Atticus ikisinin de haklı olduğunu söyler. Evde Jem, Scout, babaları Atticus ve aşçıları Calpurnia ile birlikte Maycomb isimli küçük bir kasabada yaşamaktadırlar. Anneleri onlar küçükken ölmüştür. 

Her yaz mahalle komşularının yeğeni Dill gelir ve onunla oynarlar. Bütün yaz komşuları Boo Radley’i dışarı çıkarmak için uğraşırlar. Babaları Atticus bir avukattır ve çok yoğun çalışmaktadır. O yıl Scout okula başlar. Öğretmeni okumayı bildiğini fark edince ona kızar okumasını yasaklar. Okula gitmek istemez, babası akşamları okuyacaklarına söz verince okula gitmeye ikna olur. Ama okulda çok sıkıntı yaşamakta diğer öğrenciler de onunla dalga geçmektedir. 

Okula giderlerken önünden geçtikleri bir ağaca birileri hediyeler ve şeker koyar ancak Nathan Radley ağaçtaki o kovuğu çimentoyla kapatır. Dill o yaz yine gelir ama Scout’la çok oynamazlar artık. O da Bayan Maude’nin terasında yaz boyunca ikindi vakitleri oturarak onunla sohbet eder. 

O kış ihtiyar Bayan Radley ölür. Bayan Maude’ nin evinde yangın çıkar, çocuklar ve komşular ona yardımcı olurlar. O sıralar Atticus’un zenci bir adamın davasına bakması istenir. Bu duruma Maycomb’ lular çok tepki gösterirler. Okuldaki çocuklar da Scout ve Jem’le dalga geçer. Babaları aldırış etmemelerini ve dik durmalarını söyler. Komşuları Bayan Dubose’dan ikisi de çok korkmaktadırlar ama Bayan Dubose babalarının bu davaya bakmasıyla ilgili laf edince Jem Bayan Dubose’un bahçesindeki çiçekleri yolar ve dağıtır. Babaları özür dilemesini ister Jem den. Bayan Dubose Jem’in her gün gelip kendisine kitap okumasını ister. Scout’ la beraber her gün gidip kitap okur ama Bayan Dubose kısa bir zaman sonra ölür. Babaları Bayan Dubose’ un çok yaşlı ve hasta olduğunu yıllardır ağrılarını dindirmek için morfin kullandığını, artık acılarının dindiğini söyler. 

Bir gün Calpurnia çocukları kendi gittiği kiliseye götürür. Çocuklar orda diğer zencilerle tanışır ve onların iyi insanlar olduklarını öğrenir. Babalarının davasına baktığı Tom Robinson Bay Ewell’in kızına tecavüzden suçlanmaktadır. Ama işin aslında kız Tom’ a iftira atmaktadır ama zenci olması sebebiyle kimse inanmaz. O sıralar çocuklara göz kulak olmak için Alexandra Hala gelir. Scout’un bir erkek gibi davranmasını istemez, atık bir hanımefendi gibi davranması gerektiğini söyler, elbise giydirmeye çalışır. 

Mahkeme günü gelince tüm Maycomb sanki panayır izlemeye gider gibi mahkemeye izlemeye gider. Gizlice Scout, Jem ve Dill de mahkemeyi izlemeye giderler. Herkesin ifadeleri alınır. Ancak jüri üyeleri Tom’u, tüm deliller aksini gösterse de, suçlu bulur. O dönemlerde bir zenci suçlu bulunursa cezası idamdır. Ancak Atticus'un başarılı savunmasıyla aslında Tom'un suçsuzluğu neredeyse ispatlanmıştır ve Atticus temyize gidecek ve sonucunda davayı kazanacağından emindir. Temyiz mahkemesine kadar hapishanede beklemesi gereken Tom bir gün bahçeye hava almaya çıkartıldığında paniğe kapılarak kaçmaya kalkışınca vurularak öldürülür. Çocuklar bu duruma çok üzülürler. 

Ekim ayının sonlarında okulda bir gösteri yapılacaktır, Scout jambon kılığına girecektir. O gün akşam Jem’ le ikisi giderler. Dönüşte yol çok karanlıktır, Scout kıyafeti çıkarmak ister. O esnada birisi çocuklara saldırır. Daha sonra ise aniden adam durur biri gelir ve onları kurtarır. Çocuklar karanlıktan kimseyi göremezler. Babaları gelir, Jem’in kolu kırılmıştır. Onu tedaviye alırlar. Scout abisi için çok endişelenir. Ama doktor ve babası iyi olacağını söylerler. Bu esnada çocuklara saldıran Bay Ewell’ in ekmek bıçağı karnına saplanmış cansız bir şekilde yerde yatmakta olduğunu görürler. Atticus Jem’ in yapmış olmasından endişelenir ama Bay Ewell çocukları öldürmeye çalışırken ayağı takılmış ve bıçağın üzerine düşmüştür. Şerif Bay Tate olayı aydınlatır, kimsenin suçlu olmadığını söyler. Bay Ewel Tom'un kızına tecavüz ettiğini iddia eden kişidir ve bu saldırıtyı Atticus yalanını ortaya çıkarttığı için düzenlemiştir.  Çocukları kurtaransa Boo Radley’ dir. Scout onu görünce çok sevinir. Ağaç kovuğuna hediyeleri koyanın da Boo olduğunu anlar. Scout onunla terasta oturur. Babasına Boo’ nun çok iyi bir insan olduğunu söyler.


15 Ocak 2016 Cuma

Sineklerin Tanrısı / William Golding

Yeni kitap okumakta hayli geciktiğim bir kitap. Uzundur aklımda olup da bir türlü fırsat bulamadıklarımdan sadece birisi.
O kadar çoklar ki...
Ama artık bu konuda stres yapmamaya karar verdim.
Yetişememe stresi yüzünden okuduğumdan zevk almaz hale gelmekten korkar oldum çünkü..
Neyi ne kadar yakalayabilirsem artık.

Bahsi geçen:
Sineklerin Tanrısı / William Golding



Gerçekten de şok edici bir kitap.
Çok sıradan bir çocuk kitabı tadında başlıyor ve sonunda benim hep savunduğum bir gerçeğin kalınca altını çizerek bitiyor..
Bütün Çocuklar Masumdur
cümlesini çürüterek...
Bu cümle bana da inandırıcı gelmez hiç...
İnsanlar iyi ve kötü olarak doğuyor bence ve gerçekten kötü çocuklar var...
Evet hayat şartları bir miktar şekillendiriyor bu doğru ama iyi hep iyi kötü hep kötü... Bence bu iş böyle..

Neyse kitabın özetine gelirsek, çevirmeni Mina Urgan ve sağolsun kitabın sonuna şahane bir sonsözle müthiş bir özet çıkartmış...
arada biraz kısaltarak geçireceğim buraya..

"Sineklerin Tanrısı, öykünün başlıca dört çocuğundan ikisinin, yani Ralph ile Domuzcuk'un tanışmalarıyla başlar. On iki yaşında olan Ralph, iyi huylu, zeki, güzel bir çocuktur. Deniz kuvvetlerinde binbaşı olan babası gelip onları kurtarıncaya kadar bu ıssız adada, yetişkinlerin baskısından uzak, çok hoş vakit geçireceklerine inandığından sevinç içindedir. Aynı sevinci paylaşmayan Domuzcuk'un gerçek adının ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz. Şişmanlığından ötürü ona böyle bir ad takılmıştır. Domuzcuk, yalnız şişman olduğu için değil, nerdeyse kör denecek kadar miyop olduğundan gözlük taktığı için, ikide bir nefes darlığı nöbetleri geçirdiği için ve aşağı sınıflara özgü bir şiveyle konuşan tek çocuk olduğu için ötekilerden ayrılır. Ağzını her açışında aklın ve sağduyunun sesini bize ileten Domuzcuk, çocukların durumunun korkunçluğunu gerçekçi bir gözle görür: Burası bir adadır. Ralph'ın babası da, hiç kimsecikler de, çocukların burada olduklarını bilmemektedir. Bir çaresini düşünüp kurtulmanın yolunu bulmazlarsa, ölünceye dek burada kalacaklardır. Onun için hemen örgütlenmeleri gerekmektedir. Adanın şurasına, burasına dağılmış çocukları bir araya getirmeli, kaç kişi olduklarını saptayan listeler hazırlamalı, bir toplantı yapılıp kurtuluş çareleri düşünülmelidir.

Domuzcuk'un önerisi üzerine Ralph, sudan çıkardıkları şeytan minaresi biçiminde bir deniz kabuğunu boru gibi öttürerek çocukları toplantıya çağırır. Toplantıda ilk alınan kararlardan biri, şeytanminaresini elinde tutana söz hakkı verilmesidir. Böylece, her toplantıdan önce öttürülen bu denizkabuğu, demokratça bir düzen içinde herkesin dilediği gibi konuşmasının, yani düşünce özgürlüğünün simgesi olur.

Bu denizkabuğundan tüm adada duyulabilen bir ses çıkarabilenin doğuştan bir önder olduğunu sezmişçesine, çocuklar oybirliğiyleRalph'i şef seçerler. Bu karar karşı çıkan tek kişi Jack'tir. Deniz kabuğunu eline almadan konuşmak isteyen, seçim yapılmadan şef olması gerektiğini küstah bir gururla açıklayan Jac'in bir bakıma hakkı vardır; çünkü Ralph doğuştan bir önder olduğu gibi, Jack de doğuştan bir önderdir. Şu farkla ki, Ralph eşitliğe, sevgiye ve anlaşmaya inanan, iyiliğe yönelik bir önder; Jack ise kendinden başkasını hor gören, zorbaca bir baskıya inanan, kötülüğe yönelik bir önderdir. Jack görülür görülmez, onun küçük bir faşist, çekirdek halinde bir başbuğ olduğu hemen anlaşılır. Jack, katolik bir kilisenin korosunda şarkı söyleyen çocukların başıdır.  Jack'e istemeye istemeye oy veren bu çocukların pelerinli ve kare şapkalı üniformaları vardır, ikili sıra halinde asker gibi yürürler ve Jack izin vermeden yere ble oturamazlar.

zorbalığa dayanan üstünlüğünü adaya gelmeden korodaki çocukların üzerinde kuran Jack ileride görüleceği gibi güçlendikçe zorbalığı da artmıştır. Ona hizmet etmedikleri, sadece meyve yiyip geceleri ağladıkları için 6-7 yaşındaki küçükleri, yaşamaları gerekszi yaratıklar sayar. Aklına esince, kulu kölesi haline gelen çocukları bağlatıp dövdürerek, yüzünü boyalarla, başını çelenklerle süsleyip bir put gibi kurularak oturur.

Jack ve Ralph arasındaki iktidarı ele geçirme savaşı çıkmadan önce Ralph, Jack'in etkileyici kişiliğine kapılır; onunla dost olmak ister. Hızlı konuşamadığı, kayalara çabucak tırmanamadığı için Ralph başlarda Domuzcuk'a önem vermez. Ama, olaylar gelişip şefliğin sorumluluğu altında ezildikçe Domuzcuk'un değerini anlar. Domuzcuk'un hiçbir zaman şef olamayacağını anladığı halde kendisinin kafasını Domuzcuk gibi işletme yeteneğinden yoksun olduğunun farkındadır. Bu yüzden Domuzucuk Ralph'in akıl hocası olur.

İlk toplantıda olumlu kararlar alınır. Domuzcuk'un önerisiyle sahilde barınaklar yapılması ve açıktan geçecek gemilere işaret vermek üzere, dağın tepesinde bir ateş yakılması kararlaştırılır. Ancak ateş yakma fikrii çok çekici bulan çocuklar adanın büyükçe bir bölümünü ve bazı küçükleri yakarlar bu arada. Barınak yapmak için uğraşanlar ise ancak Ralph ve Simon'dır.

Oyuna dalan çocuklar her ne kadar verdikleri kararları savsaklasalar da başlarda durumu idare ederler.

Jack çocukların et yiyebilmeleri için ava çıkmak istediğini söyler. Ama asıl amacı, kendi de farkında olmadığı halde, kan dökmektir. gelgeleim atom çağı yaşayan çocuklar için kan dökmek kolay değildir. Nitekim Jack sarmaşıklara takılan bir domuz yavrusunu öldüremez ilkin.

Ancak av Jack'te bir saplantı olmuştur artık. Domuzları kolay kıstırabileceği bahanesiyle yüzünü gözünü boyalarla boyar. Hem ilkel kabile adamlarına benzemek hem de kendi benliğini maskelemek için yapar bunu.

Jack ile avcıları domuz yakalamanın çoşkusu içinde ateşe odun atmayı unuttukları için, dağın doruğundaki umut ateşinin sönmesiyle ilk domuzun öldürülmesi aynı saatlere rastlar. ve, tam o sıralarda dumanı görseydi belki gelip çocukları kurtaracak bir gemi geçer açıktan. Ralph ile Domuzcuk acılar içinde uzaklaşan geminin arkasından bakarken, jack canlı bir yaratığı öldürmüş olmanın yabansı sevinci içindedir.

Jack domuzları öldürdükçe daha zalim olur. Faşistlere özgü dar kafalı şovenizmle " nasılsa biz vahşi değiliz, biz ingiliziz ingilizler her şeyi en iyi yapar" diye övünen bu çocuk vahşilerin en kana susamışı gibi davranır. Daha ilk domuzu vurduktan sonra bile, ateşi söndürdüğü için onu suçlayan Ralph'e henüz el kaldıramadığından onun akıl hocası olan Domuzcuk'u bir yumrukta yere serer. çocuğun gözlüğün tek camının kırılmasına ve tek gözlü kalmasına neden olur.

Ne var ki canavar varsa avlarız diye böbürlenen Jack kendisinin domuzları avladığı gibi birinin de onu avlamasından için için korkmaktadır.

Zamanla tüm adaya egemen olan korku küçüklerin önce yılan gibi bir şeyden sonra bir canavardan yakınmalarıyla başlar. kendi benliğinde bir canavar yatan jack adada bir canavarın olduğuna ikna olur. Domuzcuk canavara inanmaz. Başlarda inanmayan Ralph dağın doruğuna konan şeyi kendi gözleriyle görünce inanır.

Çocukların canavar sandıkları ölü bir paraşütçüdür aslında. Adanın üstünde bir hava savaşı sürüp gittiği sırada bir patlama olur ve ölü bir paraşütçü çocukların tek umudu olan ateşin bir daha yakılmasını engellermişçesine dağın doruğuna konar. Ve paraşüt rüzgarda şiştikçe ölü de canlıymış gibi devinip durur.

Çocukların canavara inanmalarıyla birlikle Jack ile Ralph arasındaki düşmanlık açığa çıkar. Şimdiye kadar Ralph'ın kullandığı deniz kabuğuyla Jack çocukları toplantıya çağırır. Ralph'ı korkaklık açısından Domuzcuk'a benzemekle, gerçek bir şef olmamakla suçlayan Jack, bir hükümet darbesi yapıp iktidarı ele geçirmek için kıyasıya bir savaş verir. Gerekli oyları gene elde edemediği için, demokratik yöntemlere göre yenilmiş sayılsa da, aslında bu bir yenilgi değildir. Çünkü Jack, ava gitmek ve et yemek isteyenlerin peşinden gelmelerini söyleyerek, adanın öteki ucundakiKaya Kale dediği yüksek kayalığa çekilince, büyük çocukların tümü, bundan böyle şef olduğunu açıklayan Jack'in, yüzü boyalı vahşilerden oluşan"kabile"sine katılırlar. Böylece çocuklar demokratik düzenden cayıp, kabile düzenine geri dönerler.

Gerçi Domuzcuk, kafasını kullanarak, dağın doruğunda canavardan ötürü yakılamayan ateşin kumsalda yakılmasını önermiştir ama Jack ile kabilesi gece barınaklara bir baskın yapıp, Domuzcuk'un tek camlı gözlüğünü çalarlar. Adada ateş yakmanın tek yolu da, Domuzcuk'un gözlüğünün merceği ile kuru yaprakları tutuşturmak olduğu için, çocukların kurtuluş umudu olan ateş artık hiç yanmayacaktır; çünkü Jack açıktan geçen gemilere işaret vermek için değil, ancak avladığı domuzları kızartabilmek için gözlüğü çalmıştır.

Canavara inanmayan tek çocuk küçük Simon'dır. Herhalde kendi dünyası ışık içinde olduğundan tüm çocukların ödünü koparan karanlıklardan hiç korkmadığı için geceleyin tek başına ormana giden, ara sıra bayılıp bir çeşit sara nöbeti geçiren Simon'ı öteki çocuklar biraz kafadan çatlak bilirler. Simon herkesin derdini dert edinir. Barınaklar yapılırken Ralph'e yardım eden tek çocuktur. Jack, ava katılmadığı bahanesiyle kızartılmış domuz etini Domuzcuk'tan esirgeyinceSimon kendi pyına düşeni Domuzcuk'a verir; küçüklerin erişemediği yüksek dallardan en olgun meyveleri koparıp onlara sunar. Bunlar iyi yürekli insanlara özgü davranışlardır. Ama Simon sadece iyi yürekli olmakla yetinmez. Bir mistik, bir ermiştir bu küçük çocuk. Simon sezgileriyle gerçeği görebildiği gibi geleceği de bilir. Örneğin Raplh'in günü birinde bu adadan kurtulacağı, evine geri döneceği içine doğduğu gibi, canavarın dış dünyada değil, çocukların kendi içlerinde olabileceğini anlar. Simon "bizden başka canavar yok belki" derken "insanlığın başlıca hastalığını dile getirmek ister".

Kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı, bu hastalığı, yani insanların içindeki kötülüğü simgeler. Sineklerin Tanrısı üzerine sineklerin konduğu ölü bir domuz başıdır: Jack, ilkel bir insanın inancıyla, karanlık güçleri yatıştırmak, kendini ve kabilesini canavardan koruyabilmek amacıyla, öldürdüğü bir domuzun başını kesip, iki ucu sivriltilmiş bir kazığa geçirmiş, kazığı bir put dikercesine toprağa çakarak, bu kokuşmuş domuz başını canavara sunmuştur.

Simon, insanları çok sevdiği halde, ara sıra tek başına kalabilmek için, ormanda gizli bir yer bulmuştur kendine. Bir gün o gizli yerde sineklerin tanrısı ile karşılaşır. Çocukların karabasanlarına giren canavar olduğunu açıklayan sineklerin tanrısı, çocuklar içinden ancak Simon'ın gerçeği bildiğinin farkındadır, ancak Simon canavarın çocukların içinde olduğunu ve bu yüzden öldürülemeyeceğini anlamıştır. Sineklerin Tanrısı kahkahalar atarak "..sen biliyordun değil mi? sizlerin bir parçası olduğumu biliyordun (...) her şeyin bozulmasının nedeniyim ben. Bunu biliyorsun değil mi?" der. Sonra da simon'ı uyarır "seni istemiyorlar. Biz eğeleneceğiz bu adada. Onun için bir haltlar çevirmeye kalkma, benim zavallı yolunu şaşırmış çocuğum. Yoksa seni yok ederiz anladın mı*" Ve sineklerin tanrısı kapkaranlık ağzını açınca Simon bu ağzın içine düşercesine yere yıkılıp bir sara nöbeti geçirir.

ne var ki Simon acı gerçekle, yani kendi benliğinde hiç bulunmayan kötülüğün çoğu insanların içinde var olduğu gerçeğiyle karşılaştığı halde, bu kötülüğü simgeleyen Sineklerin Tanrısı, Simon'ı yutup yok edememiştir yine de. Simon kendine gelir gelmez, dağın doruğuna çıkmaya karar verir. Orada bir canavar olmadığını çoktan sezmiştir. "Simon canavarı düşündükçe, gözünün önüne bir insan geliyordu: Hem yiğit, hem de hasta bir insan." Nitekim gecenin karanlığında, bitkin bir halde, düşe kalka dağa tırmanınca, canavar sanılan şeyin aslında ne olduğunu görür. Ölü pilot gülünç bir kukla gibi devinip durmasın diye, paraşütün kayalara ve çalılara takılmış iplerini çözer. Sonra durumu bildirmek üzere dağdan iner.

O sırada korkunç bir fırtına patlak vermiştir. Karanlık gecede çıkan şimşeklerden, gök gürültüsünden ödü kopan çocukları oyalamak için Jack çılgın bir dansa zorlar onları. Canavarı nasıl öldüreceklerini simgeleyen bu dans, çocukları korkudan kotuyacak bir çeşit büyü gibidir. Bir halka yapan -ve ne yazık ki, aralarında Ralph ve Domıuzcuk da bulunan - çocuklar, hep bir ağızdan "canavarı gebert, gırtlağını kes, kanını dök" diye bağıra bağıra tepinirlerken yürüyecek hali olmadığından emekleye emekleye ilerleyen simon, ormandan çıkar. "tepedeki ölü adam" diye bir şeyler anlatmaya çalışarak halkanın içine girer. hem korkudan deliren, hem de yabansı bir öldürme hırsına kapılan çocuklar, canavarın olmadığını müjdelemeye çalışan simon'ı canavar sanıp paramparça ederler. Simonın ölümüyle beraber çıkan güçlü bir rüzgar ölü pilotun paraşütünü şişirir, paraşüt dağın doruğundan havalanır adanın üstünden geçer ve ölü adamı denize gömer."

Çocukların en acımasızı olan Roger gözlüğünü geri almak isteyen Domuzcuk'un üzerine bir kaya yuvarlayarak kafasını parçalayıp ölümüne sebep olur. Son ana kadar Ralph'dan yana olan ikizler Jack'in tarafına geçmeye mecbur bırakılırlar. Jack Ralph'i öldürmeyi kafasına koymuştur. İkizler bunu ona haber verirler ve Ralph çok yakınlarında bir kuytuyu götererek onları buradan uzak tutun burada saklanacağım der gece. Ertesi sabah ikizlerden birinin yerini söylediği ortaya çıkar Ralph'e saldırırlar. Saklandığı ağaçlık alandan çıkartabilmek için dalları tutuştururlar ve bütün ada yangın yerine döner.

Tam Ralph'ı yakalayıp öldürecekleri sırada bir İngiliz kurovazöründen inen subayla çarpışır Ralph.
Subay yüzü boyalı vahşi çocukları görünce ve iki üç ölü olduğunu öğrenince "İngiliz çocuklarının daha iyi idare edebilecekleri düşünürdüm" der.
Roman böylece biter, Çocuklar kurtulur mu, Jack'in kabilesi kuruvazörü de ele geçiri mi? ne olup biter bilinmez???

10 Ocak 2016 Pazar

Son Şüra / Sezgin Kaymaz

2016 yılı için ikinci kitabım Sezgin Kaymaz'dan Son Şüra..
Sezgin Kaymaz'ı çok seviyorum ben.
Daha tüm romanlarını tamamlayamadım maalesef ama hedefim tamamlamak üzerine.
Offff konu okumak olduğunda ne kadar çok hedefim var benim yahu...
Neyse ne yapalım, elden geldiğince artıkın :)

Son Şüra aslında bir üçlemenin son kitabı...
Sevinç Kuşları 3
Sevinç Kuşları 1 Deccal'in Hatırı
Sevinç Kuşları 2 Kısas
bu ikilinin ardında henüz yeni çıkan3. ve son kitaptı..

Şimdi Son Şüra'nın özetini yazmaya kalksam havada kalacak...
En baştan başlayıp özetlemeye kalksam ilk iki kitabı okuyalı hayli zaman olduğu için çok detay hatırlayamayacağım.. İyisi mi bu özetsiz olsun..

Zaten özetlemesi de ne kadar zor olurdu.. O kadar çok karakter, o kadar çok olay, öylesi karmaşık ama bir o kadar kusursuz bir kurgu ki...
Kimbilir belki bir gün en başından başlayıp yeniden okur ve özetlerim bir gayret...
Bunca hiç okunmamışım varken hayli zor gibi ama olsun ...
Umut fakirin ekmeği
Ye Memet ye hesabı olsun benimkisi de...





2 Ocak 2016 Cumartesi

"Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları"

2015 yılı için kendime okuma hedefi koymuştum.
2015'te 15 Klasik
ve toplamda 50 kitap diye...
15 klasik tamam
ama 50 kitabı tamamlayamadım. 47 de kaldım ...

neyse esas sorun o değil ve, ben unutuyorum okuduklarımı iyi mi...
epeydir var bu sorunum.. bunuyo muyum nedir.

uzatmayım, baktım harbi harbi unutuyorum, hiç okumamış gibi oluyorum falan, bari dedim öğrenciliğimizde öğretmenlerimizin uyguladığı taktiği uygulayım..
yani özet yazayım..

2016 için aldığım karar da bu...
burada blogda okuduğum kitapların özetlerini paylaşacağım..

şimdiden uyarayım okumayı düşündüğünüz kitaplar varsa benim  özetleri okumayın, zira ben giriş gelişme sonuç şekline yazıp geçeceğim.
hem aklımda kalıcı olsun hem de unutursam geri dönüp bakıp hatırlayım diye....

2016'ya bitpazarlarında, sahaflarda vs buldukları fotoğrafların koleksiyonun yapan bir kaç fotoğrafçının elindeki fotoğraflardan esinlenerek yazılmış bir romanla başladım.




"Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları"

Yazar: Ransom Riggs

Beğenmedim diyemem, iki günde bitti zaten. Ama bayağı bayağı çocuk kitabı aslında. Fantastik Masal demek çok daha mümkün bence türüne romandan ziyade.

karakterler:
Jacob -romanın baş kahramanı
Büyükbaba Abraham Portman
Bayan Peregrine
Emma Bloom
Millard Nullings
diğre tuhaf çocuklar
Jacob'un anne ve babası

ÖZET
Abrahan Portman çok küçük yaşta bütün ailesinin öldüğü savaştan şans eseri kurtulabilen ve Galler'deki bir yetimhanede büyüdüğünü anlatan bir yaşlı adamdır. Büyüdüğü yetimhanede acayip şeyler yaşadığını anlatarak ve buradaki arkadaşlarına dair enteresan fotoğraflar göstererek büyüttüğü oğlu aklı ermeye başladığı zaman babasının hayal gücünün uydurmaları olduğunu düşünüp gülüp geçmiştir bunlara. Sonrasında bu oğlundan olma torun Jacob'u da benzer öykülerle büyütmüştür.
Gösterdiği fotoğraflarda tuhaf şeyler yapabilen çocuklar vardır. Ayakları yerden kesilmiş uçabilen bir kız

kocaman bir kayayı kolayca tek eliyle kaldırmış bir oğlan

görünmez birisi giymişçesine ayakta durabilen kıyafetler

arkasına bir yüz çizilmiş bir kafa

Başlarda tüm bunlara kayıtsız şartsız inanan Jacob da babası gibi zamanla hikayelerin hayal ürünü fotoğrafların ise hileli oldukları kanaatine varmış, bunu da büyükbabasına söylemiş ve "inanmıyor musun? sen bilirsin" cevabını almıştır.

Büyükbaba son zamanlarda hastalanmış ve unutkanlık belirtileri göstermeye başlamıştır. Yetimhaneden çıktıktan sonra savaşa katılmış olduğu için savaşa ve silahlara dair takıntısı olduğunu düşündürtmektedir aileye zira evinin bahçesinde bir kulübeye bir çok silah yığmıştır. oğlu son dönemlerdeki tavırlarından endişendiği için bu deponunn anahtarını saklamıştır.

Jacob tatillerde annesinin ailesinin sahibi olduğu marketler zincirinde çalışmaktadır. Bir gün işteyken bir telefon gelir büyükbabasından, adam ısrarla anahtarların yerini sormakta "onca yıldan sonra beni buldular, peşimdeler, onlarla nasıl savaşacağım" demektedir.

savaş sırasında yaşadıklarıyla ilgili uydurduğu canavar ve büyülü ada hikayeleri artık tehlikeli olmaya başlamıştır.

ısrarla anahtarları istediğini canavarların geldiğini söyleyip  Jacob direnince sinirlenip anahtarlar babanda kalsın, cesedim de onun olsun diyerek telefonu kapatır. Jacob babasını arayıp durumu anlattığında babası büyükbabayı ziyaret edip duruma bakmasını rica eder.
Jacob da külüstür bir arabası olan arkadaşı Ricky den rica eder ve beraber büyükbabanın evine giderler.
Büyükbabayı evde bulamazlar ve ormana doğru yürüdüğünü fark ederler.. ararken ormanın içlerine doğru bir koridor fark eden Jacob oraya girince büyükbabasını yüzüstü yerde yatarken bulur.
Hala yaşadığını farkedip onu çevirdiğinde Jacob karnında çok derin yaralar olduğunu görür.
onu kaldırmaya çalışırken büyükbaba "Jacob adaya git burası güvenli değil" ve "Kuşu bul, döngünün içinde, ihtiyar adamın mezarının diğer tarafında 3 eylül 1940" demiştir. Jacobun bir şey anlamadığını fark edince de son gücüyle " emerson, mektup, neler olduğunu onlara anlat" diyebilmiştir.
Bu arada Jacob izlendiğini hissederek el fenerini ormana doğru tuttuğunda ağzından yılan balığı benzeri bir sürü dil sarkan bir canavar görüp çığlık atmıştır.

Bu hadise sonrasında Jacob iyiden iyiye içine kapanmış gördüğü canavarı görmediğini söyleyen tek arkadaşı Ricky ile dahi arası bozulmuştur. Büyükbabasının ona vermeye çalıştığı mesajla alakası araştırma yapmış, bir çok alternatifi denemiş bir sonuca ulaşamamış, en sonunda ailesinin ısrar ettiği psikolojik desteği almayı kabullenmiştir.
bu arada babasıyla dedesiyle ilgili konuşup ona anlattığı hikayeleri babasın da anlattığını ama babasının ciddiye almadığını, hatta babasının dedesine kırgın olduğunu çünkü gençliğinde mektuplaştığı bir sevgilisi olduğunu kızkardeşiyle o mektupları yakaladıklarını anlatmıştır.
Jacob psikolojik yardım sürecinde  Dr. Golan isimli bir psikologdan çok fayda görür, artık gördüğü canavarı dedesinin anlattıkları sebebiyle hayal ettiğini kabullenmiştir.
16. doğum günü için annesi bir süpriz parti düzenler. Bu partide halası ona bir kitap hediye eder. Aslında bu kitabı dedesi Jacob'a bırakmış, halasın onun evinde bulmuştur.
Kitap Emerson'un seçilmiş eserleri'dir. içinde dedesinin Jacob Magellan Portman'a ve ileride keşfedeceği dünyalara diye yazdığı bir not vardır. Ayrıca kitabın içinden Okul Müdiresi Pregrine imzalı bir mektup da çıkar. Adadaki hayattan söz eden  oraya dönmeyi düşünüp düşünmediğini soran bir mektuptur. Bayan Peregrine'in pipo içerken çekilmiş silüet şeklinde bir fotoğrafı da eklenmiştir mektuba.
Jacob dedesinin ölürken söylediklerini anımsar, Emerson'daki mektup işte budur. Mutlaka adaya gitmesi gerektiğini anlar. Bu konuda ailesini ikna etmesi imkansıza yakınken süpriz bir biçimde psikoloğu Dr. Golan'dan destek görür. Dr. Golan oraya giderek her şeyin ne kadar hayal ürünü olduğunu kendi gözleriyle görmesinin sağlığı için çok faydalı olduğunu söyler. Bu arada bir kuş gözlemcisi olan babası da bahsi geçen adada çok nadir kuşlar olduğunu öğrenince onları gözleyip bir kitap yazmaya karar verir ve baba oğul iki haftalığına Gallerdeki o ufak adaya giderler.
zor şer adanın ikamet edilebilecek tek odasını tutup kalmaya başlarlar. Jacob yetimhaneyi gidip gezer, savaş sırasında bombalanmış ve her tarafı çökmüştür. yetimhanede desinin odası olduğunu sansığı bir odada bir sandık bulur sandığı açamayınca yukardan atarak kırılmasını sağlar içinden dedesinin ona gösterdiklerine benzer bir sürü fotoğraf çıkar. bu sırada birilerinin kendini gözetlediğini fark ederve bir kız çocuğunun  peşine düşer. Adadaki bataklıkta bulunana ve şimdi müzede sergilenen fosilleşmiş insan cesedinin bulunduğu yerde bir tünele kaçar kız ve Jacob da arkasından gider.. kendini ışıl ışıl güneşte bulur tünelden çıkınca ama kızın izini kaybetmiştir.
Kasabada bir çok macera yaşadıktan sonra peşine takıldığı kız -ki bu Emma'dır- yetimhaneye götürülür. Yetimhane dimdik ayakta durmaktadır.
Öğrenir ki yetimhane içinde yaşayan tuhaf çocuklarla birlikte bombanın düştüğü günün bir öncesine yani 3 Eylül 1940'a sabitlenmiştir. Bu bir döngüdür.Döngülere ancak sıradışı yetenekleri olan tuhaf çocuklar dahil olabilmektedir. Ve dönüp dönüp hiç büyümeden aynı günü huzur içinde yaşamaktadırlar.
Bu ve buna benzer kimi döngüler vardır dünyanın farklı yerlerinde ve farklı tarihlere kilitlenmişlerdir. döngülerin başında ymbryne denen istediklerinde kuşa dönüşebilen kadınlar bulunmakta ve hergün saati gelince döngüyü sıfırlamaktadırlar.
döngüde yaşayan çocuklardan biri uçabilmekte; biri -ki bu Emma- ateş topları yapabilmekte biri kayaları kaldırabilmekte biri görünmez vs vs
büyükbaba da bir tuhaf çocuk olduğu için bir süre burada yaşamış o zamanlar Emma ile birbirlerine aşık olmuşlar sonra savaşta ailesinin öldürenlerden intikam almak istediği için döngüden çıkıp savaşa katılmış ve kendine bir hayat kurmuştur.
Jacob gündüz babasına kimi yalanlar uydurup döngüde geceleri günümüzde yaşayarak zaman geçirmekte, dedesinin sırrını çözmeye çalışmaktadır.
Böylelikle uzun zaman önce tuhaflar arasında ihtilaf çıktığını bir kısım tuhafın zzamanı askıya almanın yanında tersine çevirerek ölümsüzlüğü bulma hevesine kapıldıklarını ve Bayan Peregrine'in iki erkek kardeşinin de bu fikre kapılıp kötülerden olduklarını öğrenir.
Ölümsüzlük çalışmalarını yapmak için Sibirya tundralarında bir döngüye gittiklerini ve orada uğraşırken korkunç bir patlama meydana geldiğini bu patlama sonrası muhaliflerin sadece gölgeleri görünen canavarlara dönüşüp tuhaflara saldırmaya başladıklarını anlatır ona bayan peregrine.
Gölgelere dönüşmüşlerdi ve bir gölge yeterli sayıda tuhaf kanı içerse bir hortlağa dönüşebiliyordu. Hortlklar tıpkı insanlara benzeyen ve gölgelere tuha eti sağlamakla görevli yaratıklardı. tüm tuhafları öldürüp gölgelerin tamamını hortlağa çevirme amacındaydılar. Hortlakları insandan ayırmanın tek yolu gözbebeklerinin olmayışıydı.
Jacob bu gerçekleri öğrendiği sırada dedesindeki tuhaflığın da sadece gölgesi görünebilen canavarları görebiliyor olmak olduğunu ve döngüye tuhaf olmayan kimsenin giremeyeceğini de öğrenmiş olur. dedesinin öldürüldüğü gece gördüğü canavarı anımsayınca kendisinin de tıpkı dedesi gibi canavarları görebilen bir tuhaf olduğu ortaya çıkar.
Jacobdan döngüde kalıp onlarla yaşamasını isterler ama Jacob arada kalmıştır. Canavarlar dedesini bulduklarına göre peşlerinde demektir.
Bu arada günümüzdeki kasabaya yeni bir kuş gözlemcisi gelmiş Jacob'un babasının da buna morali bozulmuştur. Çıkartmak istediği kitabı adamın ondan önce çıkartacağını düşünmektedir. Bu sebeple de eve dönmeye karar vermiştir. Jacob her şeyi geride bırakıp evine dönmek istese de artık öğrendikleriyle bunu yapması imkansız gibidir. Hortlaklar onun da peşine düşeceklerdir dedesi gibi.
Bu arada diğer döngülerden bir tanesi saldırıya uğramış ve tuhaf çocuklar öldürülmüştü. Bayan Peregrine döngüde kuş uçurmuyordu.
Jacob babasının kuş bilimciyle karşılaştığını ve adamın gece gece güneç gözlüğü taktığını öğrenince durumdan huylanır. Bu arada da kasabanın müzecisi ortadan kaybolmuştur. Daha sonra parçalanmış cesedi bulunmuş ve otopsi için almalarını bekletmek için balıkçını buz teknelerinden birine konmuştur.Jacob Emma dan hortlakların insan da yiyebildiğini öğrenir.
Tehlike yüzünden Bayan Peregrine Jacob'un döngüden çıkmasına izin vermemektedir. Ancak Jacob ortada gezinen bir hortlak varsa babasının tehlikede olduğu düşüncesiyle endişelidir. Bunu öğrenmek için döngüden kaçmaya karar verir. Emma onu yalnız bırakmaz ve tuhaflığı yeni bir yürek takarak ölüleri bir süreliğine yeniden canlandırabilmek olan Enoch da onlarla gider. Martin'i bulup canlandırmayı başarırlar ve onu bir canavarın öldürdüğünü öğrenirler. Martin onu öldürenin fosil adam olduğunu zannetmiştir oysa hortlaktır. Tam bu gerçekleri öğrendikleri sırada balıkçıya bir adam girer. Onların hakkında her şeyi bilmektedir Jacob bizi nerden tanıyorsun dediğinde adam yıllarca onu okula taşıyan otobüs şöförü sonra yıllarca bahçelerine bakan bahçıvan gibi konuşur. Jacob adamın bir hhortlak olduğunu ve uzun zamandır hayatında rolden role girdiğini anladığı anda adam Dr. Golan'a dönüşür. Jacob şok olur ama gözlerin normaldi dediğinde dr. golan lens olduğunu söyler. Hortlak canavarları görebildiği için Jacob'a onlarla çalışmasını böylece iyi bir hayat yaşamasını önerir Jacob kabul etmez. Bir şekilde elinden kurtlmayı başarırlar, döngüye döndüklerinde oranın saldırıya uğradığını Bayan peregrine in kuş suretiyle kaçırıldığını farederler.
zorlu bir savaş verip bayan peregrine i kurtarırlar ama kuş halinden insan suretine dönüşememektedir artık. Bu arada döngü de sıfırlanamamış ve çözünmüştür.
Hortlakların ymbryneleri kaçırma sebepleri onları yeni gölgeler oluşturma reaksiyonlarında kullanmak içindir.
Jacob babasına bir mektup bırakıp döngüye dönüp yeni bir ymbyrine bularak yeni bir döngüye tuhaf çocukları ulaştırmaya yardım etmeyi amçlamaktadır. o sırada babası gelir ve ona açıklama yapmaya çalışır. Babası bahsettiği arkadaşlarını hayli olduğunu hemen eve dönüp iyi bir psikiyatr bulmaları gerektiğini söylerken Jacob onunla eve dönmeyeceğini bildirince baba çok sinirlenir. O sırada kapı çalınır, Emma Olive ve Millarde gelirler. Emma alevden top yapar Olive kurşun ayakkabılarını çıkartıp uçar Millard ilaç kutularını havaya kaldırır görünmez olduğunda baba şaşırır.
Jacob abasını dedesi gibi seyahate gitmesi gerektiğine ikna eder ve tuhaf çocuklarla beraber döngüye döner.
hazırlanıp kendilerine yeni bir döngü bulabilmek için sanala binip yol koyulurlar....