4 Temmuz 2011 Pazartesi

İlklerden...

İlk mezuniyet...
Anaokulu manaokulu
kep giydi kızım benim pehhhhh
ohoooo
ne mezuniyeti yahuu diyorlar bir de utanmadan

resmen mezun oldu kızım işte...

önce gösteriler elbette
kuğu gölü



Sonra bir minik su damlası...



 
 
























Sonra Cübbe ve kepler  giyilsin bakalım

Poyraz'dan gül alınır


Güle karşılık yumuşacık bir mucuk hediye edilir....


Sınıf pozuuu....



Püsküller sağdan sola geçsin bakalııımmm....


veee KEPLER HAVAYAAAAA




Babasının Kuzusu


Annesinin Lokumu


Kankalar....


 
25 aylıktan beri bir aileydiler bizsiz :(  (hüzünlü mü biraz..? e olacak o kadar)
 
 
 
Hişşşttt ağlamak yok ağlamak yokkk
 
hadi azma zamanı....
hoppaaaaaa
 
 
 
dipteki not: benim de görüntülendiğim kare dışındaki fotoğrafların tamamı tarafımdan çekildi
benimle olan Büü'nün eseri:))
hepsine imza atmaya üşendim de
nck nck ne ayıp :P

24 Haziran 2011 Cuma

Deniz Kızımız geldi :)

"Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;


Saçları, dudakları

Deniz koktu sabaha kadar;

Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

..." orhan veli kanık



DENİZ kızımız geldi...
melek gibi
mis gibi
şükürler olsun sağlıkla
hem kendisi hem annesi...

hayli seromonili geldi ve hatta Selçuk Abim
"Yandık, gelişi muhteşem oldu bu kızın Paris Hillton gibi bir şey olmasa bari"
yorumunu dahi yaptı.
Şimdi ben azıcık tatil kaçamağına kaçıyorum
kısacık..
o yüzden yüzeysel
bilahare detay vereceğim
ve elbette daha fazla fotoğraf :)

maşallah Deniz kızına
şansı bol, bahtı açık, huzuru tam olsun inşallah....

21 Haziran 2011 Salı

Bir Yaz Haftasonu Rapsodisi....

"Büyük Anadolu Yürüyüşü"nü gerçekleştiren gruplardan bir kısmı bizim meşhur mekan Vişnelik'te çadır kurdular. Bir takım etkinlikler düzenlemişlerdi bu hafta sonu seslerini duyurmaya yardımı olsun diye..
temel eğitim hocam da girmiş işin içine çocuklara fotoğraf çekimi yaptırıp sonra da sebze fidesi diktireceklerdi. Gittik biz de Latina katılsın bu faaliyetlere diye.
Cumartesi akşamı Büü'nün müzmin bekar arkadaşlarından birisinin düğünü vardı, onu da kattık "evliler kafilesi"ne...
Cuma da hani neredeyse sabah olmuştu yattığımda..
uykusuzluk akabinde düğün alkol falan derken Pazar sabahı erken uyanamadım, geç kalktım. Hülya abla da düğün sonrası bizde kalmıştı, kahvaltıya gittik bizim meşhur simitçiye
Babalar günü kutlaması da oldu böylelikle
Bizim Caponun bu hafta sonuna dair enteresan anekdotu cumartesi sabah kahvaltıda başlamıştı, yine simitçide
bu haftaki avında bakın ne vardı


 ve pazar sabahı da zaptedemedim ve azimle dolanıp koca bahçede miniminnacık yavrusunu da buldu... Yavru dedimse bakmayın en az 15 yaşında vardı hayvancık :))






neyse kahvaltı sonrasında doğru vişneliğe, eğitmenleri fotoğraf anlattı bizim yer cücelerine.. pür dikkat dinledi sıpalar.. sonra araziye doğru çekime çıktılar.. Valla bizim küçümen hiç de fena çekmedi ha laf aramızda





Fide dikeceklerdi kendileri için ve üzerlerine adları yazılacaktı, onların fidesi olacaktı
Bu işlem için akşamüstünü beklediler bu arada biz içerde oturduk. çocuklar oynadı falan, kalabalıktık bir hayli
Sonra hocası aradı Defne gelip fidesini ekebilir diye, gittik biz giderken hafiften atıştırmaya başlayan yağmur sonrasında hızlandı deli gibi... Hızlanmadan dikmişti neyseki kiziko fidesini.. Zaman zaman ziyarete gideceğiz kızımın fidesini görmeye

Yağmur dinsin diye çadır altında beklerken capon orada bulduğu bir karpuzu alıp fütursuzca kemirmeye başlayınca ben yerin dibine girdim, dedim ki
aç bırakıyoruz da....
bu arada muhteşem ikiliden nefis bir pozu da kopartmadım değil hani :)

sonra binaya döndük biraz ıslandık..  ama sorun olacak gibi değildi..
laklak cakcak,
birkaç arkadaşla karşılaştık tamamen tesadüf
onlarla da laklak  cakcak

bu arada Defne düşmüş kafamı bir kaldırdım İbo'nun kucağında kızım kan revan içinde
düşünce gözlüğü kaşının kenarını yaralamış, sonra sakinleşince anlattı o anda katıla katıla ağlamaktan ne dediğini değil biz kendi bile anlamıyordu çünkü
Koşmaca oynarken Candan ayağına mı takılmış ne olmuşsa işte düşmüş
can acısını iplemez benim kız, nitekim iplememiş "anne ağlamadım da ama neden gözyaşım akıyor diye yüzümü bir sildim elim kıpkırmızı oldu" dedi. İşte o anda kızılca kıyamet kopmuş, her şeye tahammülü olan kızımın kana tahammülü yok babasına çekmiş. benim Allahtan kriz anlarında soğukkanlılığım tutar, el koyup olaya tuvalette yıkadım falan filan, görevli kızlar gazlı bez oksijenli su batikon vs getirdi ilkyardımı uyguladım, ortalık duruldu...









Sonra vişnelikten ayrılıp yemeğe gitti çekirdek aile olaraktan
"Babalar Günü" yemeğimizi yedik başbaşa..


yemek sonrası ev
kızın banyosu
yatırılması
falan filan derkeeen saaat ohooo nice olmuştur işte





kızım kuzum uyuduktan sonraa
mismis bir banyo da banaaa.
akabinde buzbuz bir bira
değmeyin keyfime valla.....

17 Haziran 2011 Cuma

Sudaki İz



Sudaki bir izden öte neydik ki biz...


Bir hafif rüzgâr yeterdi titretmeye, ürpertmeye

bir minicik taşa bakardı bir yerimizden deliniverip halka halka dağılmamız

hele yağmur yağmaya görsün elek misal delik deşik her köşemiz..

şimdi kanat açmış giderken sen

ne denir ki

"uğurlar olsun" dan başka

zaten

ben ve sen

yani biz

ikimiz

olup olacağımız

sudaki bir iz...

NKT

Elif - Paulo Coelho

"Bazı şeyler sabittir, ama çoğu egzersiz, prartik ya da öğreti, kara bir girdaba kapılıp yok olur. Ya da en azından öyle zannedilir" (s.16)

"İnsanı ileriye götüren de şüpheleridir." (s. 18)

"... hayatta sadece o an yaşanan zaman vardır, ya da ŞİMDİ. Zaman iki nokta arasındaki mesafe gibi ölçülemez. Zaman geçmez. İnsanoğlu dikkatini şimdiki zamana vermekte müthiş zorlanır; hep, ne yaptım, daha iyisini nasıl yapabilirdim, diye düşünür, yaptıklarının sonuçlarına, niye yanlış davrandığına kafa yorar. Ya da gelecekle uğraşır; yarın ne yapacaktır, ne gibi tedbirler almalıdır, köşe başında onu nasıl bir tehlike beklemektedir, istemediklerini nasıl engeller, hayallerine nasıl ulaşabilir..." (s. 20)

"... şimdiki zaman, zamanın ötesindedir: Şimdi zaman sonsuzluktur." (s. 20-21)

"... seyahat etmek para değil cesaret işidir." (s. 22)

"Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir ama tren hep ileri gider. Hayat bir trendir, tren istasyonu değil." (s. 22-23)

"Kendine ne olduğunu anladığın anda, bütün dünyada ne olduğunu anlamış olursun." (s. 23)

“hayatımızda kesin bir dönüşüm yaratan felaketlerin temelinde hep aynı şey vardır: birini kaybetmek. Birini kaybettiğimizde eskiyi geri getirmeye çalışmak boşunadır, doğru olan açılan büyük boşluğu yeni bir şeyle doldurmaya çalışmaktır. Teorik olarak her kayıpta bir hayır vardır; pratikte ise kayıplar insana Tanrı’nın varlığını sorgulatır ve kafada bir soru doğurur: Bunu hak ettim mi?” (s. 25)


“Zafere inanırsam zafer de bana inanırdı. İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.” (s.39)

“Sözler kâğıda dökülmüş gözyaşlarıdır. Gözyaşları, akan sözlerdir. Onlar olmasa sevincin ışıltısı olmaz, hiçbir üzüntünün sonu gelmez. Bundan dolayı, gözyaşlarınız için sağolun.” (s. 43)

“Başkalarının ne düşündüğü sakın gözünü korkutmasın. Sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır, dolayısıyla risk al, hayallerinle yüzleş.

Hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul. Onların hataları, yaptıklarınıgölgede bırakmış olabilir. Fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.” (s. 86)

“Moskova ile Vladivostok arasındakiş mesafeyi ölçer gibi zamanı ölçme alışkanlığımız var. Ama doğrusu bu değil. Zaman ne hareket eder ne de durur. Zaman değişir. Bu daimi değişimin içinde her birimiz bir noktada, kendi Elifimizde dururuz. Zamanın akıp giden bir şey olduğu fikri trenin saat kaçta kalkacağını öğrenmeye yarar, ama bunu dışında pek bir yararı yoktur. Mutfakta bile işe yaramaz. Aynı tariften her seferinde başka yemek çıkar.” (s. 113)

“Geçmiş zamanda bir şeyler öğreniriz, ama bizi biz yapan bu öğrendiklerimiz değildir. Geçmiş zamanda acı çeker, geçmiş zamanda sever, geçmiş zamanda ağlar ve güleriz. Fakat şimdiki zamanda bu işe yaramaz. Şimdiki zamanın kendi zorlukları, kendi iyileri ve kötüleri vardır. Bugün olanlar için geçmişe lanet etmek de, innet duymak da olmaz. Yeni aşkların eski tecrübelerle kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur. Aşk her seferinde yepyenidir.” (s. 113 – 114)

“Aşk zamanın ötesindedir. Daha doğrusu aşk zaman ve mekânın tek bir noktada buluşmasıdır, aşk Eliftir ve aşk sürekli değişir.

İnsanlar böyle alışmamış. Her şeyin olduğu gibi devam etmesini isterler.

İşte bu yüzden ellerine ıstıraptan başka bir şey geçmez. İnsanların olmamızı istediği kişi değiliz. Olmaya karar verdiğimiz kişiyiz. Suçu başkalarına atmak çok kolaydır.” (s. 114)

“Sevgi ölüm dediğimiz şeyi her daim alt eder. Sevdiklerimize niye ağlayalım, onlar hâlâ sevdiklerimizdir, hep yanıbaşımızdadırlar. (s. 116)


“Birlikteliklerimiz de ayrılıklarımız da ebediyete kadardır. Her gidişin bir dönüşü, er dönüşün de mutlaka bir gidişi vardır.” (s. 116)

“Hepimiz kozmosun içinde başıboş dolaşan ruhlarız. Hayatlarımızın hepsini aynı nada yaşadığımız halde birini bitirip diğerine başladığımızı sanırız. Ruhumuzun özüne dokunan hiçbir şey unutulmaz, dolayısıyla geri kalanı etkiler.” (s. 119)

"Çatışma kendini bulamamış ruhların işidir. İnsanlar beni anlayanlar ve anlamayanlar diye ikiye ayrılır. Beni anlamıyorlarsa, bırakırım o insanlar gönlümü kazanmak için eziyet çeksinler." (s. 151)

"Kimin her şeye gücü yeter, bilir misiniz? Çocukların. Çocuk güvensizliği, korkuyu bilmez, kendi gücüne inanır ve tuttuğunu koparır.

Ne var ki çocuk zamanla büyür. Zannettiği kadar güçlü olmadığını, ayakta kalabilmek için başkalarına muhtaç olduğunu anlamaya başlar. Severse sevilmek ister ve yaşadıkça karşılık görme arzusu iyice büyür. Sahip olduğu güç de dahil; her şeyi  fedaya hazırdır yeter ki sevdiği kadar sevilsin. Sonunda şimdi bulunduğumuz nokrtaya varırız: kabul edilmek, sevilmek için ne yapacağını şaşırmış yetişkinler olup çıkarız." (s. 151 - 152)

"'şu an sadece sarılmaya ihtiyacım var' dedim ona.'insanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder.

sarılmanın anlamı şudur ; senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. bizde birine her isteyerek sarıldığımızda ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. lütfen şimdi sarıl bana." (s. 156)

“Kelimelerin kötü yanı, kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissi uyandırmalarıdır. Fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde yetmediklerini görürüz. Lafa gelince mangalada kül bırakmayan ama icraata gelince kaçacak delik arayan nice insanlar tanırım! Hepsi bir yana bir şeyi tasvir etmek başkadır, tecrübe etmek başka.Nitekim bir rüyanın peşinden giden bir savaşçıya hayallerinin değil, yapmış olduklarının ilham verebileceğini anlayalı çok oldu.” (s. 176)

"Seni seviyorum demeyi sadece seni affediyorum diyebilenler becerir." (s. 186)

"Aşk bir insandan daha büyüktür." (s. 193)

"Seni seviyorum. Seni seviyorum çünkü dünyadaki bütün aşklar aynı göle akan farklı ırmaklar gibidir.O gölde kavuştuktan sonra hepsi tek bir aşk olur, yağmur bereketiyle toprağa yağar.


Seni geçtiği her yerde bitkilere, ormanlara hayat veren bir nehir gibi seviyorum. Seni susayana su veren, insanları istedikleri menzile ulaştıran bir nehir gibi seviyorum.

Çağlayanlarda başka hızda koşacağını anlamış, çukurlarda dinlenmeyi öğrenmişbir nehir gibi seviyorum seni. Seni seviyorum, çünkü hepimiz aynı yerde, bizi hala suyuyla besleyen aynı kaynaktan doğduk. O yüzden zayıf düştüğümüzde tek ilacımız biraz beklemektir. Elbet bahar gelir, kış karları eriyip bize taptaze bir enerji verir.

Bir dağın başından yapayalnız yola çıkan cılız bir su gibi seviyorum seni; o su giderek büyür, önüne çıkan başka sularla birleşir, ta ki hedefine giden yoldaki bütün engelleri yıkacak hale gelene kadar.

O yüzden sevgini içime alıyor, sana da sevgimi veriyorum. Bir erkeğin bir kadına, bir babanın kızına, Tanrı'nın bütün yarattıklarına duyduğu sevgi değil bu. Tıpkı niye o yollardan geçtiğini anlatamadan hedefine koşan bir nehir gibi, ismi ve açıklaması olmayan bir sevgi bu. Alacağı da vereceği de olmayan, sadece varlığını hissettiren bir sevgi. Asla senin olmayacağım, asla benim olmayacaksın, ama yine de söyleyebilirim: Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum" (s. 194)

"Korkumdan korkuyorum. Kendi kendimden özür diledim, burada olduğum için değil, ötedenberi ıstırabımı bencilce yaşadığım için. Affetmek yerine hep intikam peşinde koştum. Daha güçlü olduğum için değil, aksine, oldum olası kendimi daha zayıf hissettiğimden. Başkalarını yaraladıkça kendimde daha da büyük yaralar açtım. Kendimi aşağılanmış hissetmek için başkalarını aşağılıyor, kendi duygularım yüzünden tecavüze uğramış olmak için saldırıyordum." (s. 212)

"Ben bir yabancı değilim; -çünkü evime sağ salim dönmek için durmadan dua etmedim,evimi,masamı,yatağımı hayal ederek vaktimi israf etmedim. Ben bir yabancı değilim, -çünkü hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, kafamızdaki sorular, yorgunluğumuz, korkularımız, bencilliğimiz, cömertliğimz hep aynı. Ben bir yabancı değilim; -çünkü ihtiyacım olduğunda verileni almasını bildim.çaldığım kapılar açıldı. Aramasını bilince kafamdan geçeni buldum." (s.221)

"Rüyadan hemen önceki anlar ölümün bir sureti gibidir. üzerimize bir uyuşukluk çöker ve 'BEN'in ne zaman başka bir surette mevcudiyet kazandığını anlamak imkânsız hale gelir. Rüyalarımız, bizim ikinci hayatımızdır. Gözle görülmeyen dünyaya bizi götüren kapılardan geçerken ister istemez içim ürperiyor." (s. 222)

"yakınımızdakini anlamak için önce uzaklara gitmek gerekir. Yağmur toprağa dönerken havadan bir şeyler getirir." (s. 231)

16 Haziran 2011 Perşembe

Kahve Molası

CANIMIN İÇİ, NİL'İMİN DAVETİYLE KATILDIM CUMARTESİ GECESİ BİR BLOGRADYO YAYININA
VE İNANILMAZ ZEVK ALDIM
SOHBETTEN
MÜZİKLERDEN
SEVGİLİ DJ'İN İNCELİĞİYLE HER İSTEĞİMİZE CEVAP VERMESİNDEN..
BEN OLSAM KAÇIRMAM.. ÖYLE SÖYLEYİM, ANLAYAN ANLASIN


İKİ GÜNDÜR SEVGİLİ DJ'İMİZ ZIVANASIZ İLE BİR KAHVE MUHABBETİDİR GİDİYOR...
AYRI İLLERDE OLUŞUMUZ ENGEL ELBETTE BU İKRAMI REELLEŞTİRMEYE
-BİR GÜN DENK GELİR BELKİ NEDEN OLMASIN, OLURSA HOŞ OLUR BANA KALIRSA-
LÂKİN MADEM MÜMKÜN DEĞİL ŞİMDİLİK
ELDEKİ İMKÂN DAHİLİNDE BİR İKRAM YAPAYIM İSTEDİM KENDİSİNE...

SEVGİLİ ZIVANASIZ
YAZISI İNTERNETTEN ALINTI
KADRAJI BİZZAT BENDEN..
AFİYETLE....

HAAA
EVET EVET
SADE
:))

24493_357315774228_688049228_3279832_6488566_n

Her kahve aynı tadı taşımaz...


Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.

Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur...
Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...
Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır...
Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ...
Çıktığın an uyuyakalırsın...
Ferahlıktır!!!

Dostlarla içilen kahve neşedir...
Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...

Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...
Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...


Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...
Çay bardağında, az şekerli...
Kahve gibi görünmez sana...
Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır...
Isıtır insanın içini...

Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...

Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...


Kahve aynı kahvedir belki...
Köpüğüyle,
Rengiyle,
Dumanıyla aynı kahvedir ama,
İçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer,
Ve tadları değişir...
Her kahve aynı değildir bu yüzden...


Ben de sizi içtenlikle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.

Akşam,
Öğle öncesi, sonrası
Ya da gece kahvesi.
Ne zaman isterseniz.
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersin?

-alıntı-

aynadan bana yansıyan ben...

meyve vermeyi unutmuş bir ağaç gibiyim sanki... Hani varlığımla kapladığım bir yer var amenna
lâkin işe yaramıyor varlığım adeta...
insanın kendi kendini yok farzetmesi en kötüsüymüş...başa gelince anlaşılıyor..
aynalar
aynalar beni hep ürkütüyor..çünkü onlara yöneldiğinde bakışlarım; ben o bakışlarda kendi bakışlarımı bulamıyorum çoğu..
korkuyorum...
kendi kendinden de korkar mı insan
korkarmış
tuhaf...
ben beni tanıyamıyorum ve biliyorum her şeyin sebebi tam da bu işte... meyve verme yeteneğini yitirmiş bir ağacım, ve lüzumsuz yeryüzünde varlığım...
ve kendimi tanıyamadıkça her aynaya baktığımda büyüyor içinde dönüp durduğum girdabım, ve buna sebep işte aynalarla kavgalarım..
hani
aynalarla dedimse, kendi kendimle yani. Aynadan yansıyan bana bütün hırsım....

76690_132647423458039_100001383462281_201926_3962702_n[1]