Ben çok denedim, kazanmaya çok uğraştım seni...Senin inadın mıdır, benim beceriksizliğim mi artık işte neyse - belki her ikisi... olmadı... olamadık be adam...
Olsun... Canın Sağolsun....
Zaman zaman heyecana kapıldığım "evet seviyor beni" dediğim anlar oldu... Bu hayalin peşinden azimle koştuğum anlar... Ama çoğu zaman bunların kendi zihnimin bana oyunları olduğunu fark edebilecek kadar da kendimdeydim aslında, -aşk sarhoşu- görüntümün aksine...
Küçük küçük imgelerden kocaman kocaman hikâyeler yazdığım oldu... Ettiğin ufacık bir söz ilân-ı aşk şiiri okumuşsun gibi hissetmeme neden oldu kimi gün...
Zaten -aşk- da bu değil mi adam? karşısındakini kullanarak kendi kendisini kandırması insanın...
Buluttan nem kapıp ağlamak bazen, bazen gülümsemeye benzer ufacık bir dudak kıvrılmasından kalın kalın sevda romanları yaratmak zihninde...
İşte..
öyle ya da böyle tek taraflı çabanın faydası yok insana... Kişiden kişiye süreç değişiyor elbette... Ben azimli sayılabileceklerden miydim?
Bilmiyorum ya
atasözleri eninde sonunda doğruya mı çıkar be adam?
fazla naz gerçekten de âşık usandırıyor galiba..
usanmışlığım senden değil yanlış anlama... Beni yormandan usandım ben
ve işte artık bitiriyorum içimdeki seni
Elveda...
Şimdi gidiyorum adam.. bu defa son gidişim diyemesem de..-defalarca dedim ve hep döndüm zira-
şimdi gidiyorum dilimde eskilerden bir melodi usulca...
"... gün oldu insanlara hayata darıldım
gün oldu bir hayali aşk sandım yanıldım
harcayamam kendimi aşktan korkanlara
seni kaybettim ama kendimi kazandım...."
BANA, AİLEME, YAPTIKLARIMA, YAŞADIKLARIMA, HİSSETTİKLERİME, KURGULADIKLARIMA DAİR NE VARSA KISA KISA...
25 Temmuz 2011 Pazartesi
24 Temmuz 2011 Pazar
Erken iyi Ki doğdun Latina.......
Bizim Latina Ağustos doğumlu olduğundan okulda yapılan doğum günü kutlmalarını kaçırdı hep.. Bu yılın başında Eylül'de sembolik bir kutlama yapmıştık aklı kalmasın diye..
O kadar hoşuna gitti ki.. Okulun kapanmasına çeyrek kala
"noooluuur bir dahaaaaa" diye gözümün içine içine miyavlayınca gel de kıy bu kediciğe.. "e yapalımmm" dedik haliyle..cuma günü yaptık..
yaz dönemi olması sebebiyle sınıfta kalmamış pek arkadaşı.. topu topu 5 kişiydiler, 5'i de kız:) zaten erkek karaborsa bizim kızın yaş döneminde:))
ama az arkadaşı olması durumu değiştirmedi.., Latina sonsuz mutlu oldu.. E bu da bana yetti :)
pastasını özel sipariş vermişti, şöyle olsun böyle olsun...
babası yaptırdı, sipariş anında annesinden telefon desteği alarak :)
sonuç başarılı olmuş, beğenmiş küçük hanım
ha pastadan bir lokma aldı mı?
sevmez ki
ama olsun yemese de istediği gibi olacaktı
sanırım oldu..
onu neşeli görmeye bayıldığımı söyledim miydim?
Etiketler:
capon,
fotoğraf,
hayatın içinden,
özel günler
23 Temmuz 2011 Cumartesi
Çocukça düşlerim vardı çocukken...
Çocukça düşlerim vardı çocukken...
Çocuktum çünkü. Peki ne vakit büyüdüm ben? Çocukça düşler kurduğum vakitler nereye gitse ayaklarım beynim de düşlerim de kalkar giderdi peşinden... Peki ne vakit bırakır oldum düşlerimim farklı mekânlarda ben?
Çocukken çözümsüzlük yoktu, ne vakit cevapsız sorulara saplanıp kaldım ki ben?
Çocukken dizim kanadı diye ağlardım. pansuman yapardı annem, geçerdi...kabuk bağlardı birkaç güne, yolardın, yeniden kanatırdım en fazla, sızlardı bir anlığına, aldırmaz dalardım yeniden oyuna da neden yetişkin dünyadaki kanamalarımı durduramıyor annem? Neden açık kalıyor yara, kabuk bağlamıyor?
durmuyor da kanama neden için için içimi tüketiyor?
Neden uyamıyorum ben yetişkin oyunu kurallarına? Çocukken kendi kurallarımızı kendimiz koyar, kurduğumuz kuralı kendimiz bozardık dilersek oynarken... Şimdi bundan mıdır konulmuş kurallara zorlanışım uymakta?
Çocukken çocukça düşlerimle mutluyken
Şimdi neden düş bile kuramaz oldum ki ben?
Ne zaman ayrı 'düş'tüm 'düş'lerimden ben?
Neydi kolay olan çocukken, büyüdükçe güçleşen?..
Çocuktum çünkü. Peki ne vakit büyüdüm ben? Çocukça düşler kurduğum vakitler nereye gitse ayaklarım beynim de düşlerim de kalkar giderdi peşinden... Peki ne vakit bırakır oldum düşlerimim farklı mekânlarda ben?
Çocukken çözümsüzlük yoktu, ne vakit cevapsız sorulara saplanıp kaldım ki ben?
Çocukken dizim kanadı diye ağlardım. pansuman yapardı annem, geçerdi...kabuk bağlardı birkaç güne, yolardın, yeniden kanatırdım en fazla, sızlardı bir anlığına, aldırmaz dalardım yeniden oyuna da neden yetişkin dünyadaki kanamalarımı durduramıyor annem? Neden açık kalıyor yara, kabuk bağlamıyor?
durmuyor da kanama neden için için içimi tüketiyor?
Neden uyamıyorum ben yetişkin oyunu kurallarına? Çocukken kendi kurallarımızı kendimiz koyar, kurduğumuz kuralı kendimiz bozardık dilersek oynarken... Şimdi bundan mıdır konulmuş kurallara zorlanışım uymakta?
Çocukken çocukça düşlerimle mutluyken
Şimdi neden düş bile kuramaz oldum ki ben?
Ne zaman ayrı 'düş'tüm 'düş'lerimden ben?
Neydi kolay olan çocukken, büyüdükçe güçleşen?..
21 Temmuz 2011 Perşembe
Latina'dan Yazgüneşi
Bizim latina ilkokullu olacak bu sonbahara...
25 aylıkken teslim ettiğimiz yuvasından ayrılacak temmuz sonunda..
bir tuhaf burukluk
girmeyim bu konuya
latinayı ayrı beni ayrı hüzün basıyor..
offff of
neyse
yıl içerisinde yaptıkları resimleri bir klasörde biriktirmiş öğretmenleri, geçenlerde servisi kaçırıp kendimizi Büü'ye bıraktırdığımızda klasörü teslim etmişler Büü'ye.. Bu akşam iş çıkışı latina geldi yanıma ben yemek yaparken
"anne dosyama bakalım mııı?"
olur dedim yemeği yapayım yiyelim, sen yatmadan bakalım..
neyse
yemek sonrası oturduk dosyanın başında
hayretten hayrete sürüklendim neler neler yapmış
pes dediklerim oldu
bakarken bakarken bir resimde çakılıp kalıverdim
Yazgüneşi: "kızım burada kimi yaptın?"
Latina: "anne görmüyo musun resmen sensin işte, evet saçların mor
ama peruk o..."
"Yazgüneşi: "..... :..S"
çok bariz değil mi kimi yaptığı aslında:)))
benimki de soru ama
sanırım onun ağzından duyma isteği....
birde yakına gelin azıcık
çekinmeyin gelin gelin
bakar mısınız nasıl gülümsediğime..
annesini en zevk aldığı eylemi gerçekleştirirken çizerse bir çocuk
böyle oluyor demek ki
yok beee ne gözdolması
toz kaçtı gözüme...
evet toz..
olamaz mı..
hadi hadi tamam
dağılın
hislendim ben..
sevgiyle........
25 aylıkken teslim ettiğimiz yuvasından ayrılacak temmuz sonunda..
bir tuhaf burukluk
girmeyim bu konuya
latinayı ayrı beni ayrı hüzün basıyor..
offff of
neyse
yıl içerisinde yaptıkları resimleri bir klasörde biriktirmiş öğretmenleri, geçenlerde servisi kaçırıp kendimizi Büü'ye bıraktırdığımızda klasörü teslim etmişler Büü'ye.. Bu akşam iş çıkışı latina geldi yanıma ben yemek yaparken
"anne dosyama bakalım mııı?"
olur dedim yemeği yapayım yiyelim, sen yatmadan bakalım..
neyse
yemek sonrası oturduk dosyanın başında
hayretten hayrete sürüklendim neler neler yapmış
pes dediklerim oldu
bakarken bakarken bir resimde çakılıp kalıverdim
Yazgüneşi: "kızım burada kimi yaptın?"
Latina: "anne görmüyo musun resmen sensin işte, evet saçların mor
ama peruk o..."
"Yazgüneşi: "..... :..S"
çok bariz değil mi kimi yaptığı aslında:)))
benimki de soru ama
sanırım onun ağzından duyma isteği....
birde yakına gelin azıcık
çekinmeyin gelin gelin
bakar mısınız nasıl gülümsediğime..
annesini en zevk aldığı eylemi gerçekleştirirken çizerse bir çocuk
böyle oluyor demek ki
yok beee ne gözdolması
toz kaçtı gözüme...
evet toz..
olamaz mı..
hadi hadi tamam
dağılın
hislendim ben..
sevgiyle........
Etiketler:
capon,
fotoğraf,
hayatın içinden
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Tekir dağına Kum bağına gittik efendim...
"Tatilin kötüsü olmaz"
diye bir cümle vardır ki... tamamen inanırım.. Tatil güzel şey...
Kötüsü katiyen olmuyor
Ama ekstra huzurlusu olabiliyor mesela.....
Bir kurbağa prens öpücüğüyle değilse de rüzgârla fırıl fırıl dönen rengârenk karnıyla insanı alıp taaaa kendini prenses zannettiği yıllara taşıyabiliyor mesela
Marmara Adasından, Avşa Adasından yolcu getirip götürürken motorlar Tekirdağ'a .. Tekirdağ'dan Marmara Adasına Avşa Adasına .. kaç yılın bildiğince..
zaman sanki hiç akmıyor gibi gelir ya hani bazı yerlerde
Pis, köhne görünseler de yine severek bakar ya insan birde balıkçı teknelerine...
diye bir cümle vardır ki... tamamen inanırım.. Tatil güzel şey...
Kötüsü katiyen olmuyor
Ama ekstra huzurlusu olabiliyor mesela.....
Bir kurbağa prens öpücüğüyle değilse de rüzgârla fırıl fırıl dönen rengârenk karnıyla insanı alıp taaaa kendini prenses zannettiği yıllara taşıyabiliyor mesela
Marmara Adasından, Avşa Adasından yolcu getirip götürürken motorlar Tekirdağ'a .. Tekirdağ'dan Marmara Adasına Avşa Adasına .. kaç yılın bildiğince..
zaman sanki hiç akmıyor gibi gelir ya hani bazı yerlerde
Ayakları o çok tanıdık o gencecik yıllarının izlerini bıraktığı o sıcacık kumlara gömülüvermek kadar mutlu ediveren çok şey var mıdır ki?
yok
vardır da
çok değildir bu kadarı...
Düşündürür insana "şu gülhatmi denen hani her yerde de arsız yüzsüz büyüyüveren çiçeğin başka yerde rastladım mı ki katmerlisine?"
diye..
hayır olur cevap
her zaman olduğu gibi...
Denizfenerlerine balıkçı teknelerinin gözünden bakmak hiç değişmez bir haz verir her seferinde
İlk gençlik yıllarının en fırtınalı aşklarının hayallerini kurduğu noktada ufka dalarken miniminnacık en kıymetlisi insanın, onu kumların ışıltısından seyretmek, karıştırmaz değildir insanın içini, gönlünü yalan değil...
Bu en kıymetli büyülenmişçe dalıp gittiğinde dalgalara ondan kendinde bir tomar iz görüvermek gülümsetir ama insanı bu da yalan değil açık konuşmak lazımsa...
Eski terk edilmiş köy evlerinin hüznü hiç bitmez ama
nereye gidersen git
nerede çıkarsa çıksın karşına
lâkin hüzünlü de olsa terkedilmiş köy evleri, metropollerde alışageldiğimiz sokaklardan çok ama çook değişik olan köy sokakları yok mu
neşe katar insanın canına...
Tekirdağ'da olunca insan
kocaman gülümsemeli günebakan düşlerine kapılmamak da olası bile değildir sonuçta...
Hele Tekirdağa gidip de mangalda tekirdağ köftesi yapıp yemez isen...
yok yok
düşünülemez bile..
artık bir prenses ya da daha iyimser yaklaşımla kraliçe olamayacağını bilsen de
kumdan kaleler yaratıp hayalden kraliçeyle prenses olmana kim engel olabilir ki burada?
kimse..
teşfik edilirsin hatta....
Gün nefis doğar nefis batar Kumbağ'da
Ay nefis doğar
ama her şey bir yana insanı el bebek gül bebek şımartan
çoook özel
çoook güzel insanlar vardır kumbağ'da....
bu sıcacıklık
kolaylığınla değişilmez başka şeye..........
dipteki not: bizi kraliçe ve prenses muamelesi yaparak şımartan bu harika insanlara yeniden ve daima
sonsuz teşekkürlerimizle....
Etiketler:
fotoğraf,
gezdim-gördüm,
hayatın içinden
19 Temmuz 2011 Salı
RÜZGAR GÜLÜ
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Sisler utanacak eğilecek
Ağzının ucundan öpeceğim
Saçına kalbimi takacağım
Avcunda bir şiir büyüyecek
Nerede olduğumu bileceğim
Bu çıplak geceler yok mu
Bu plak böyle ağlamıyor mu
Camları kırmak işten değil
Delirecek miyim neyim
Kirpiklerimden mısra dökülüyor
Kenya'da simsiyah yalnızım
Yoksul bir şilepte gemiciyim
Malezya'da yük bekliyorum
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Gözlerini söndürme muhtacım
Ben senin aydınlığına muhtacım
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp
Rüzgar gülünü arayacağım
Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da
Vinçler yine akşamları indirecekler
Yine karanlığa bulaşacağım
Gözlerin rüzgarda savrulacak
İkimiz iki sap buğday olsak
Sen benim olsan, ben senin olsam
Bir gece vakti aklına gelsem
Uykunu tutsam bırakmasam
Seni kucaklasam, kucaklasam
Birbirimizin kalbini dinlesek
Dünyanın kalbini dinlesek
Büyük ateşler yaksalar
İki güvercin uçursalar
Nerede olduğumuzu bilsek
ATTİLA İLHAN
Nerede olduğumu bileceğim
Sisler utanacak eğilecek
Ağzının ucundan öpeceğim
Saçına kalbimi takacağım
Avcunda bir şiir büyüyecek
Nerede olduğumu bileceğim
Bu çıplak geceler yok mu
Bu plak böyle ağlamıyor mu
Camları kırmak işten değil
Delirecek miyim neyim
Kirpiklerimden mısra dökülüyor
Kenya'da simsiyah yalnızım
Yoksul bir şilepte gemiciyim
Malezya'da yük bekliyorum
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Gözlerini söndürme muhtacım
Ben senin aydınlığına muhtacım
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp
Rüzgar gülünü arayacağım
Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da
Vinçler yine akşamları indirecekler
Yine karanlığa bulaşacağım
Gözlerin rüzgarda savrulacak
İkimiz iki sap buğday olsak
Sen benim olsan, ben senin olsam
Bir gece vakti aklına gelsem
Uykunu tutsam bırakmasam
Seni kucaklasam, kucaklasam
Birbirimizin kalbini dinlesek
Dünyanın kalbini dinlesek
Büyük ateşler yaksalar
İki güvercin uçursalar
Nerede olduğumuzu bilsek
ATTİLA İLHAN
16 Temmuz 2011 Cumartesi
-her kapı kendine kapanıyor aslında-
Eski bir balıkçı köyünün eskimiş sokaklarını adımlarken kadın, aklından kapıların ardındaki yaşamlar geçiyordu.... Kimi süslemişti kapısını alıyla, yeşiliyle, mavisiyle, bir diğerinin çöpten çocuk resmi vardı kimbilir kimin çiziktiriverdiği üzerinde, kimi derip sağda solda ne bulduysa çatıvermişti işte öylesine... kimi demirdendi, korunaklı... kimbilir ne kıymetlileri vardı ki ardında bunca güvenlik aramış diye geçiriyordu kadın içinden... Belki üç-beş tahta parçasının bir araya getirilmesiyle derilip çatılıverilmiş olanın ardında pahada daha ağır gizler vardı da o kapının sahibi kalenderdi, demir kapınınkince pimpirikli değildi olur ya... Herkesin bir şeye verdiği kıymet ölçüsünde biçilmez miydi o şeyin pahası aslında?
İnsanın kapısı insanı kendine döndüreniydi bir anlamda.. Kapatıp çekilince kendi dünyana, bırakınca dışarıyı o kapının ardında, işte o vakit ne ise o olmuyor muydu insan... Ha kendi kapısının ardında bile kendi olamayanları tenzih ederek kuruyordu elbette bu cümleyi kadın kafasında...
Eski bir balıkçı köyünün tozlu sokaklarını arşınlarken kadın... oradaki o sadeliği çekerken içine ... zaman donup kalmış hislerine kapılıp bir tatlı huzur alıyordu kadın o basit, o sıcak, o ne ise o köy sokaklarından...
Tek tek göz atarken iki göz-üç göz mütevazi köy evlerine, dalıp giderken dış dünyaya kapattıkları kapılarına
-her kapı kendine kapanıyor aslında-
diyordu kadın
kendine
sadece kendine.....
Etiketler:
deneme,
fotoğraf,
hayatın içinden
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)