27 Nisan 2010 Salı

Bu dünyadan nefret ettiğimce seviyorum seni

Bu dünyadan nefret ettiğimce seviyorum seni. ne kadar istiyorsam bozuk düzene başkaldırmayı, o derece boyun eğmek istiyorum sana...
Bu tarifi olmayan bir çelişki, nefret ettiğimce gidesim varken dünyadan, seni sevdiğimce kalasım var mesela...

Tüm bu karmaşada ise en mantıksız olanı ne biliyor musun? Sen, seni sevdiğimi bile bilmiyorsun!...
Oysa ben değil miydim her ortamda "sevgi itiraf edilmedikçe sevgi değildir, illa ki ifade edilmelidir" diye bilmiş bilmiş ahkâm kesen?
Biliyorum ki bilirsen sevdiğimi gideceksin benden ve şimdilerde ben karşılaşabildiğimiz kısacık, kısıtlı anlarda bir el uzatımı mesafede olmana rağmen kilometrelerce uzağımdaymışçasına sadece seyredebiliyorum seni.. Bunu yitirmekten öylesi korkuyorum ki sesim soluğum çıkmıyor...
Oysa dünyaya, bozuk düzene, haksızlığa, aymazlığa nefretim kadar seviyorum seni. ve sen biliyorsun bu sözünü ettiklerimden ne kadar nefret ettiğimi... Merak etmiyor da değilim hani, bilebilseydin ne kadar sevildiğini, kayıtsız kalabilir miydin? Kaçabilir miydin ki?

Soru işareti işte bu sebeple kanca gibi bana sorarsan, cevapsız sorular nasıl kanca gibi kanata kanata takılıp kalıverirse insan beyninde -benim cevaplayamadığım bu sorular gibi- yazıya dökerken de hisleri o beynimize takılıp kalıveren kancaları konduruveriyoruz işte cümle sonuna... Ve konu sen olduğunda öyle çok kanca aslı ki beynimde...
Beynimdekilere katlanırım aslında, delik deşik edip, sarksalar da orasından burasından beynimin salkım saçak, yenerim, atlatırım verdikleri acıyı. Tanıyorum kendimi... O değil işte esas konu...
Esas konu, o en büyük kanca, o en cevapsız soru....
Onun kancası yüreğime asıldı nicedir, damla damla kanıyor, usul usul sızıyor, ılık ılık bedenime yayılıyor. Seni her görüşümde, bakışların bana her değişinde bir parça daha derine saplanıyor, verdiği o tarifsiz acı br derece daha artıyor... Öldürse bu acı dedirtiyor, öldürse ve nefret ettiğim dünyadan çekip gitsem bu sayede...
Lâkin öldürmüyor...
ve öldürmediği bir yana sana olan sevgim müsade etmiyor yok olmama

Kıskıvrak bağlanmış kalmışım... Örümcek ağına yakalanmış sinek misali, debelendikçe daha çok bağlanıyorum, debelendikçe daha bir fazla kısıtlıyorum hareket alanımı. hayır madem memnun da değilim yeni dünya düzeninden, hani kıskıvrak da yakalanıvermişken direnmesen de kolayca uzaklaşıversen dünya düzeninden demiyor da değil içimde bir yanım...
Lâkin yeni dünya düzeninden kaçmaya kalktığımda bir yanım, soru işaretleri kancalarının en kocamanıyla delinivermiş yüreğim müsade eder mi sence seni bozuk dünya düzenine olan nefretim ölçüsünde severken...?

Ha bir de vicdan azabı var hepsine ek, iyi mi? Bunca seviliyorsa biri, hakkı vardır bilemeye diyen bir yanım da var ki içimde, onu hiç duymayı istemiyorum işte... Hani her şeye katlanıyor da bu yürek, seni üzmeye..........?

Ve aslında belki de -ve hatta belkiden öte, büyük bir ihtimalle- senin de yüreğinde asılı bir cevapsız soru kancası var, en az benim kadar acı vereninden...

Senin de sevgin bana sınırsız belki de dünyaya olan nefretin kadar... Sen de aynı çelişkiler içinde dağılıyorsun belki, bencileyin, bölük pörçük... Ve sen de benim kadar çaba harcıyorsun belki elindekini yitirmemek adına, ite kaka hislerini....

Bütün sorun basit bir zamanlama hatası belki...
Sen bana pek gecikmişsin, ben dalıvermişin hayatına pek erken...

Şimdi zor geliyor her şey nefretim ölçüsünde terk ediveresim varken dünyayı, seni o nefretim ölçüsünde bunca severken.........


Dip Not: Kurgusal Deneme

Hiç yorum yok: