26 Mayıs 2017 Cuma

Geçmişten çıkıp geliverene ithafen..

Bunca zaman sonra öylece elini kolunu sallayarak dönecek ve bıraktığın kadını bıraktığın gibi bulacaktın; öyle mi? Fazla hayalperestçe değil mi sence de? Kim aynı kalabilir ki araya seneler girince? Dediğine göre gündüzler hayat koşturmacasıyla geçip gitmiş de geceleri -hele yalnızsan, ki genelde yalnızmışsın- yokluğumla konuşup varlığımı özlemişsin meğerse!... Yalnız gecelerinin yoğunluğu söyleminin pek de inandırıcı gelmediğini parantez içinde belirttikten sonra, işin gerçek olan kısmına gelecek olursam geçen senelerin edebiyat yeteneğine hayli katkısı olduğunu söylemeliyim doğrusu. Kulaklarıma inanamadım kurduğun cümleleri işitince... Vay be... "gündüzler hayat koşturmacasıyla geçip gitmiş de, yalnız gecelerinde yokluğumla konuşup varlığımı özlemiş" beyimiz... Tebrikler doğrusu.. Şimdi ayakta alkışlamak istiyorum seni izninle!...
de
Sormazlar mı peki adama; "kadın ne şehir değiştirdi, ne adres ne telefon; yokluğuyla sohbete oturup varlığına özlem duyacağına bir alo niye demedin acaba" diye?
sorarlar
sorarlar elbette ya; bir şey söyleyim mi, ben sormayacağım..
Öncelikle umurumda olmadığından ve sonrasında cevaben kuracağın yeni ve en az bir önceki kadar ucuz edebiyat kokacağını tahmin ettiğim cümleyi midemin kaldırabileceğini, bünyemin tahammül edebileceğini  hiç zannetmediğimden....

Biliyor musun, ilk gittiğin günlerde ben de böyle tahammül edilemez hallerdeydim. Yapış yapış ağır arabesk modlu şarkılar dinleyip, içip içip, bol bol ağlayıp gündüzleri hafifçe kabuklanmaya başlayan yarayı geceleri kanırtıp kanatarak, kendimi yalnızlığıma kapatarak yaşadım bir süre. Yalnızlığı tercih etmiştim, konuşmuyordum hiç kimseyle zira tahammül edilemez ölçüde sevimsiz olduğumun farkındaydım neyse ki...
sonra geçti
iyileştim...
Şimdi her ne kadar yeni bir atak şeklinde gelsen de üstüme üstüme bağışıklık kazanmış bir defa bünyem sana...
Bir daha yakalanmam "sen hastalığı"na...
Şimdi burada inkar edip yalan söyleyecek değilim  grip gibi her gelişinde yakalandığım aşklarım oldu hayatımda, hani adam şimdi çıkıp gelip bulaşsa başlarım hapşırmaya..
Lakin sen..
Nasıl desem
Kızamıktan bir adım ötesi değilmişsin işte ne çare... Bir kere geçirir insan sen gibi bir hastalığı ömründe..

Tarzında da durup durup geçmişe dönmek de yoktur hani aslında.. Bu bakımdan şaşırmadım desem yalan dönüşüne..
şaşkınlığa ek olarak;
Sevindim desem... Yok
sevinmedim
Üzüldüm desem.. I-ıh
neden üzüleyim ki?
Acımak?  ne alaka canım
acınacak adam mısın sen?
Kızgınlık? Yooo
kızılacak ne var ki?

Oh olmuş da demek gelmiyor içimden
Hiçbir şey hissetmemek diye bir şey var gerçekten...

Neyse artık gideyim ben ..
Sen de kal sağlıcaklan..

fotoğraf: Neslihan K. Tamyaman / 2010 Eylülü-- Frigiliana

Hiç yorum yok: