29 Mayıs 2017 Pazartesi

ÇÜNKÜ MOR İSYANDI…



Yeniden sever miyim ki onu?
Diye düşündü kadın…
Çatı katı olan, pencereleri panjurlu, kocaman bir bahçesi olan ve o bahçedeki ağaçlar gökyüzünü delecek gibi duran bir evde… Onu yeniden sever miyim?
Geniş pencerelerinden içine aydınlık dolan, gökyüzüne uzanan ağaçlardan birisinin dalında çingene salıncağı salınan, her köşesinden huzur damlayan bir evde..

Aşklarını kalabalık bir kentin yüksek sitelerinden birisinin dördüncü katına sıkıştırmışlardı.. Kısacık süren ama kadın için bir ömre bedel olan aşklarını… Çocuksuz sokakları olan, yeşillendirme çabası göze çok yapay görünen bir site. Renksiz…. Gri…
-Giysilerimize dahi yansımıştı renksizliğimiz- diye aklından geçirdi kadın. Onlar bile hep soluk renklerdi. Canlı turuncular, göz alıcı yeşiller, iç açan turkuazlar, şehvetli kırmızılar, boncuk mavileri, çingene pembeleri, menekşe morları, güneş sarıları falan yoktu gardıroplarında. 
Varsa yoksa toprak rengi, lacivert, kahverengi, bej, ekrü, taba, gri… En çoksa hüzün siyahı…

Adamdan sonra başlamıştı kadın gardırobunu ışıl ışıl renklere boğmaya. –Ama çok geç kalmıştım- diye söylendi içinden.
Hayatı renklendirmeye bir yerden başlamak için çok geçti.
-Sevgim yeter sanmıştım o zamanlar hayatımızı çiçeklendirmeye… “Bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey” sözde…”Dünyayı güzellik kurtaracak”tı..
Aklımca çok güzel sevmiştim ben.. Oysa sevgi, aşk falan, hiç var olmamış ki…
Hiç olmamışsa; biz, ikimiz de nasıl olmuş gibi davrandık ki o zaman?-

-Ah harika, hepten deliriyorum belki de. Kendi kendime konuşur da olduğuma göre-
Sustu sonra kadın, ama içi susmadı…Düşünene deli demiyorlardı; içinden  sessiz sessiz saatlerce konuşana. Ama sese dökmek bu iç konuşmaları, tehlikeli yapıyordu insanı. Ne saçmaydı.

İlişkileri bittiğinde hatayı hep kendisinde aramıştı kadın. –Mutlaka bir yerde yanlış yaptım-  demişti günlerce, gecelerce. Hiç acımamıştı kendisine; hüzün karasına sarıp sarmalayıp bedenini, lime lime etmişti ruhunu…
Hep sebep aramıştı
-Neden
Neden
Neden-  demişti
Onun kendisine bunca eziyetine hiç kıyamayan can dostu söylemişti oysa.
--Sebebi yok, sadece canı öyle istedi
demişti defalarca ve defalarca.
-Hiç mi sevmedi, sevmediyse nasıl öyle baktı, öyle dokundu, öyle kokladı?-
demişti kadın kendini hırpalarken defalarca ve defalarca
zaman aldı kadının bu gerçeği kavrayıp hak vermesi..
bir hayli zaman aldı
o zaman zarfında çok canı yanmış, ruhu çok hasar almıştı..

Sonra bir gün anladı kadın, birdenbire anladı.. Onun tek başına çabasının hiç işe yaramayacak olduğunu, hataları da varsa, hatasız insan olamayacağını… O kusursuz da davransa adamın yine de aynı davranacağını, ondan birdenbire sıkılıverdiğini, gidişine bir sebep aramanın anlamsız olduğunu…
Çünkü bir sebebi olmadığını
Sadece canının o zaman öyle istediğini

Birdenbire anladı…


Sonra gidip saçlarını mora boyadı…


2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İnsanın fırtınalı duygularını anlatan harika bir deneme.
Öykü yazmayı neden denemiyorsunuz?
Yüreğinize-kaleminize sağlık.
Sevgiler...

Yazgüneşi dedi ki...

Sevgili Makbule Abalı çok teşekkürler, çok sevindim beğenmenize..
öykü de yazıyorum aslında...
paylaşırım onlardan da :)
sevgiler ...