18 Aralık 2011 Pazar

tembel pazar

bir pazar günü..

hastalık - yorgunluk - bitirilecek ufak tefek işlere takılan kafa

olunca elde

bir program yapılmayıp kalınır ise evde...

buna rağmen kış güneşi kısacık bir anlığına da olsa

o güzel yüzünü gösterirse

çekirdek ailecek evin 3 adım ötesindeki parka gitmemek olur muydu?

hele ki evde bir adet "ip atlama saplantılı" altıbuçukluk var ise

















ama hep de ip atla ip atla olmaz ki değil mi ya
biraz da ipi koyup kenara


sallanmak lazım

mevsimlerden kış da olsa....

sonra yorulunca hafiften de rüzgar sarsmaya başladıysa

gidip hemencik köşecikteki pastaneye

bir milkshake keyfine

hayır demek çok da kolay değildir bence....




ve akabinde

yaslayıp kafayı güneş vuran pencereye

doyulur mu hayallere dalmanın keyfine....



Dipteki not: Fotoğraflar: -tabi ki yine- neslihan karayakaylar tamyaman

17 Aralık 2011 Cumartesi

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler....


Evet evet kesinlikle kaybolan yıllarımı talep ediyorum...
lütfen acil iade edile

çamaşırları yıkadıktan sonra asmaya

kurusun diye salkım saçak bekletirken bozulan sinirlerimi düzeltmeye

toplamaya,

katlamaya

ve ütülemeye

harcanan onca zamanımı
geri istiyorum ben
ve
çoook eski olmasına rağmen benim ancak almış olduğum 
bu muhteşem makinenin
çamaşır kurutma makinesinin icadını gerçekleştiren sevgili mucidin önünde saygıyla eğilirim efenim...

ahhh ahhh bir de

şimdi bana kaybolan yıllaımı verseler 


tam süper olacak valla........


16 Aralık 2011 Cuma

mORanj

seni ilk gördüğüm gün, sonbaharın yabanıl 
kahverengi geyiği benim için olduğunu 
anlamıştım. boynuzların iletken elektrodlar 
gibi, tuzumsu bir karla kaplanmıştı. 
ağaçların etrafında yavaşça dolaşan 
buğuların ve serpiştiren buzdan iğnelerin 
arasında mor'u tanıdım. 


omurganda yanan ışıkla oryantal ikonların 
karanlık gölgeleri ardında kırmızı ve 
maviyi karıştırıp moru elde ediyordun: 
gizin rengini. 


beni ilk gördüğün gün senin için 
olduğumu anlamış mıydın? bal peteklerinden 
bir yağmur yağıyordu. defne ormanlarının 
arasında oranj'ı tanıdın. ikimiz de 
duruyorduk öyle kolera çarpmış gibi 
sersemlemiş, büyülenmiş, buğuların üstünde. 
hiçbir şey değişmedi yine de çünkü "aşk 
likid korku dolu bir kadehtir." 

budist rahiplerin safran giysileri 
yanıyordu havada. birisi yerde 
mor giysisiyle yatıyordu. sana 
yalan söylemek istemiyordum. oranj 
olmadığımı, mor olduğumu benim de, 
hatta hileli bir "deeper blue" 
olduğumu... birbirine zıt iki renk... 
anlamıyordun... kadın yogilerin 
cinselliğini arttırdığı söylenen 
mor bir ışıkta beni oranj sanıyordun. 


oranj değilim ben, yasın belirtisiyim, 
morum, safranım belki ama oranj 
değilim. mutluluk çıkmaz benden. 
benim turunçgillerim yapraklarını ağlar. 
< 

incelikli zulmün için, kalbimin 
yine de senin için tuhaf şövalyem

morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim

 * * * 
unutuşum başka bir sendi. ben ölüyordum tropiko
unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum.
söylenecek başka bir şeyim yok artık.
unutmak istemiyordum oysa.
güzel kalan yaralar vardır çünkü..
limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
hiç unutmayan kadınlar vardır.. limon kokulu..
her şeye rağmen.. yağmur kalan kadınlar vardır..
  * * *
gözlerimi sana çevirdiğim zaman

bir buğu sarıyor onları
görmüyormuş gibi yapıyorsun ama
imkânsızlıklar yaratıyor aşkları...
  * * *
bana gelince ben

hazan yüzlü bir adamı aradım hep
bir sonbahar günü beyaz pardesüyle
kurumuş yaprakların üzerinden
kapımı çalmasını bekledim
gelse ne olacaktı
onu da bilmiyorum ya
olanaksız bir şey istediğim farkındaydım ...
  * * *
seni bir gün en yakının ele verirse eğer,

öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat
geniş odalarda. bir oksijen çadırında.
  * * *
boynumda yağmurdan bir kolye

mızrak gibi kelimelerin üstüne oturuyorum bugünlerde
bir siyam kedisi ve ben
pek çok şeyi geriye doğru unutuyoruz.
  * * *
öyle anlar vardı ki

elle tutulabilirdi coşku
seçkindik ve kanarak yaşıyorduk
ışık körelmişti gözlerimizde
soluksuz kaldık batak büyüdüğünde


ihaneti çevirin
çevirin yüreğinizi
yaşam devingen bir nehir işte 
ışıtıyor sizi
  * * *
ne kötü şimdi şu an dışarı baktığımda

sana bu derece yabancılaşmam
o kadar yakındık ki...
ama işte şimdi elimi dışarı uzattığımda
yağmurun yağıp yağmayacağını kavramak dışında
sana dair hiçbir şey bulamıyor olmam


sana tutunamam ki 
katiller bile geride
el izi bırakır, ne acı...
* * *
seni yatıracağım ellerimde

bir ıhlamur yaprağı gibi
seni yatıracağım göğüslerimde
menekşeler gibi
seni yatıracağım gözlerimde
bir yağmur suyu gibi...
  * * *
içimizde dönen yıldızlara bakıp sessizce

düşlerin kışını ciğerlerimize dolduruyoruz
hep yarıda kalan dostluklar sürdürüyoruz
çekiciliğini kararsızlıktan alır sonlu varlığımız
uzayda acının sonsuz titreşimlerini yayan
bir yıldızdır kahkahamız...

ben hala o uzun kıvrılan yolda bekliyordum.

oradan ayrılmamıştım ki...
sonra şimdi yatağımda, bütün gece yazmaktan
yorgun düşmüşken, kuzey rüzgarı buzdan
heykeller yontarken odada, kulaklarımda
"the long and winding road" dönerken
yavaşça, seni düşünüyorum…

ben seni hiç üzemem

papatya çayı yapmak isterim sana
sonra portakal çayı
fume lapsang souchong çayı
ama ben seni hiç üzemem
deliririm yalnızca
sessizce tek başıma deliririm
beni la pais'ye koyarlar
koyu türk çayi içerim orada yalnızca."

 
böceklerin de

kıtalararası aşkı olabilir
gemilerde mesela
bizim aşkımız
bu kadar zor bir şey mi tuala?



lale müldür


13 Aralık 2011 Salı

köşeye sıkışmak...

Ben bir küçük balıktım Poyraz..
şiddetli rüzgarlara karşı durmak..
hele onlarla esip gürlemek
neyimeydi ki..

ama şimdilerde
ama bugünlerde
öyle yapayalnız bir balığım ki
es desen
esecek
gel desen çıkıp sularımdan -ölmek pahasına- geleceğim sanki..

sen çaresizlik ne?
bilir misin Poyraz
bilmezsin
nerden bileceksin
sen bir deli rüzgâr

köşeye sıkışmışlık nedir?
nedir mutlu maymunu oynamak zorunda olup da
içinde sen -yani poyraz- ne ki, kasırgalar eserken
dimdik durmak zorunda olmak bilir misin...?
bilmezsin
bilme Poyraz
bilme kıyamam..

ben?
ben bir küçük balık
bildiğim çok..
bilmek ister miydim..
kim ister?
neyse poyraz
zaten kış mevsimlerden, esme zamanın tam
es sen hadi
bana aldırma..
ben bir küçük balık
ne olursa olsun
kalırım ayakta...



dipteki not: fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman

modelim ayşe keskalan'a teşekkürlerimle

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ört Kalır diyor İngilizler

Yerleşme humması tam gaz devam etmekte
Aman ne kadınmışıııııııııın bi yerleşemedin diyosunuz biliyorum
deyiniz deyiniz
çekinmeyiniz lütfen deyiniz
yok ben de kendime diyorum da
o manâda
yalnız kalmayayım maksat

Ama gerçek şu ki
evet ev sıcak şarap içileybıl kıvama geldii...

Evin renk hâkimiyeti için nasıl deeeeeessseeem
şey diyor İngilizler
"Ört Kalır (Earth colour )" :)))


onlarda olduğunca yerleşmiş bir tanım yok Türkçede
Doğanın renkleri deseeemm
e doğada her renk var ki..

ayy nesse ne işte
anlatamadım sözle madem
gözle yansıtayım iyisi mi
buyurunuz:


































7 Aralık 2011 Çarşamba

"ATAkan" Apartmanına Veda

3 Aralık 2011 Cumartesi
Törenle taşındık..
Evet ya resmen törenle ötesi yok..
Yılan hikâyesine dönen bir taşınma hikâyesi

ATA'mıza kanamadık aslında ama ATAkan Apartmanına veda ettik...
Bundan sonra vatan-millet- SAKARYA :)

Zorlu bir süreçti benim için. Nihayetlendi denebilir mi?
Nck
Henüz değil

Herşeye elimiz değdi annemle
Kabloları bile cifledik tek tek...
makyaj malzemlerinin tek tek tozu alınır mı toparlanırken?
Aldım..
Bir günlük iş değil elbette ta Ramazan bayramından beri ev toparlıyor döküntü atıyorum
Evin dörtte biri gitti.. net..
ve hala atacak şey buluyorum
pes

Yeni evi temizliğe bana yardıma gelen hanımla annem iki günde temizlediler canları çıktı
evi yıkıp baştan yaptık ya adeta
inşaat pisliği
nereye elini atsan
toz
toprak

Ben de bu arada  zaten öncesinde anemle baişladığımız eski evdeki gidecek her şeyi temizleme işini nihayetlendirdim
şimdi ayak bileklerimiz ağrıyor
tabanlarımız zonkluyor
parmak uçlarımız açıldı ciften, çamaşır suyundan..

sonuç?
başarılı olacak
inşallah

tabi şimdi hindistan cevizine yayılmış bir kadına fındık içi muamelesi yapıp fındık kabuğuna tıkalamaya kalkarsanız ne olur?
Ne olur sığışamaz taşar kendini ortama sığdırana dek sağa sola di mi?
durum o merkezde bugünlerde
Evet anlaşıldığı üzere bu evimiz  küçümen
ama pek sevimli :)
her şey bir yana
çok başarılı bir mekân seçimi yapmışız
ve o da bir yana
bizim yahuu
yani
borçlar bittiğinde bizim olacak diye düzeltmek lazım
en azından çöpe atarcasına verdiğimiz kira mukabili bir para kendimize yatırım için yatacak her ay bankaya
fena mı?
harika bence :)

yeni evden yerleşince görüntü veririm sanıyorum

aşağıda görecekleriniz bir evi terk ediş öyküsüdür..
iyi seyirler :))













ve -artık bizim olmayan- evimizin penceresinde ATA'ya son bakış..
yine görüşeceğiz elbette
sadece her başımızı kaldırışımızda olmayacak bu görüşme o kadar....