BANA, AİLEME, YAPTIKLARIMA, YAŞADIKLARIMA, HİSSETTİKLERİME, KURGULADIKLARIMA DAİR NE VARSA KISA KISA...
1 Nisan 2012 Pazar
ATEŞTOPU - Fotoğraf Eleştirileri / Reha Ülkü
"Benim için fotoğraf, karikatür, çizgiroman, grafik vd. dahil olmak üzere, resimle birleşik bir sanay dalıdır. 5 temel duyu-dilden görseli kullanır ama sözel, işitsel, kimyasal (duygu,tat,koku), motor (devinim) duyu-dillere açılım ve dönüşüm yapabilir." (s.12)
"Uzun yıllara dayalı bir gözlemim vardır: Kitlesi olsun, entellektüeli olsun, Türk halkı bir eleştiriye önce kızar, sonra sonra benimser, uzunca bir süre sonra kendi düşüncesiymiş gibi ve siz ona karşıymışçasına, size sizin düşüncenizi savunur. Bunu binlerce kez yaşadım." (s. 14)
"Farklılık bir amaç değil bir araçtır, yeni düşüncelere daha kolay yol almanın bir amacıdır." (s. 23)
"Farklı fotoğraf çoktur ama normal fotoğraftan çok daha az algılanır, çünkü normaller ona bakmayı bilmezler.
...
Bu post-modern normal faşizminde bile farklılık mümkündür: Çabayla veya sana bahşedilmiş olarak.
Farklılık yaratıcılık için kullanılabilir. Bunun için kullanılmayan farklılıklar, genelde keskin sirkenin kübüne zarar vermesi durumunu yaratıyor.
Anlamak için dinlemek, dinlemek için susmak gerekir. Metinlerimi okumak için, fotoğraflarımı görmek için, daha önce bildiğinizi sandıklarınızı kafanızda susturun." (s. 30)
"Belgesel ve haber fotoğrafçılığı fotoğrafın bir bilgi kaynağı olmasını doğrudan sağlamaz. Aynı savaşta iki tarafın fotoğrafçılarının çektiği fotoğraflar kendi tarafını haklı gösterebilir. Bir de belgesellerde insan sevgisi, sentimantalite, vd. gibi hisler bu yerzamanın kültürel momentinde çok sakil kaçıyor. İnsanları severek hiç bir yere varamazsınız, insanları bilerek bir yerlere varabilirsiniz ki o da kesin değil, gerekli koşul ama yeterli koşul değil. Bugün insanın düzeyini gereken yere yükseltmek için, sanatın getireceği bilgiden çok daha fazlasına gerek var, gelecekbilim-geçmişbilim sentezinden bile daha fazlasına." (s. 36)
"Kültürde, sanatta, fotoğrafta bambaşka yönler var. Yüzlercesi, internet sitelerinde önünüze tepsi içinde sunuluyorsa, binlercesini kendiniz arayıp bulmalı, tahayyül etmeli ve yaratmalısınız. Yoksa, 22. Yüzyıl‟da da hala ok ve yay bakış açısıyla fotoğraf çekersiniz.
Bir fotoğraf sitesindeki 1.000 fotoğrafçının en az 500‟ünün ne dediğini anlayamadan, fotoğrafın bilgibilimini kavrayamazsınız. Sizden farklı olanlar, ilgİnizi çekmeyebilir ama bilginizi çekmek zorunda, çünkü artık bilgi çağındayız. Bir sanatçı için zorunlu bilgi düzeyi, üniversite mezunu düzeyi üstüne çıktı.
Bu iş zorla olmaz. Kendinizi farklı söylemleri dinlemeye ve anlamaya ikna edebilmeniz için, nasıl ki bir fotoğraf sözlüğü kullanıyorsanız, bir de düşünce sözlüğü kullanmanız gerekir. Bilmediğiniz kavramlarla karşılaştığınızda, kafanızı kuma gömüp onlarla alay etme hakkını kendinizde görebiliyorsanız, hem ahlaksızlık etmiş, hem de gülünç duruma düşmüş olursunuz. Kamerayı eline almak demek, beynini de eline ve kafatasının içine almak demek. Yoksa sonuç, sonsuz çiçek böcek, salya sümük çocuk, bumburuş ihtiyar, vd basmakalıpları olur. Ezber bozmak için, önce kendinizi bozmanız gerekir, 6 ayda bir sıfırdan formatlama kadar sık. Araki‟nin veya Schels‟in psikopat olmayıp, bazı ayaz ve sapa sorulara yanıt arayışı içinde olduğunu görecek geniş açıya gereksiniminiz var ki o da balık gözü kameradan daha fazla boyuta gereksinim duyduruyor" (s. 37-38)
" Görsellik, belirli öğelerle, örnekse renkle (dalga boyu / 7 renk, doygunluk, ton altöğeleriyle) devinimle, biçimle zihinbilimsel olarak tanımlıdır." (s. 39)
"İnsanlar, gözlerinden gelen fiziksel algıyı beyinlerinde / zihinlerinde (aynı „photoshop‟un yaptığı gibi‟ gibi) işlerler. Örneğin bir elmanın kırmızısı aslında gün içinde ve değişik mekanlarda sürekli değişir ama biz onu hep aynı renk olarak algılarız. Bunun nedeni bir tür iç düzeltmedir. Sürekli değişen bir Dünya‟da insan yolunu yitirirdi. Gelecekte evrimötede sabitler ortadan kaldırılacak ve sürekli değişkenler getirilecek ama buna daha belki binyıl var." (s. 40)
"... fotoğraftaki tüm görsel kurallar geçersizleştirilebilir. Yerlerine kendi özgün diyalektiğinizi yaratırsanız, sanatçı ve gerçek fotoğrafçı olmuşsunuz demektir." (s. 41)
"Fotoğraf Neyi Anlatır? İlkin herhangi bir şeyi anlatması gerekmez: Soyut, öyküsüz, insansız, anti-hümanist, anti-antropomorfik fotoğraf da olabilir... Aynı aşamalardan zamanında resim de geçti." (s. 50)
"Fotoğrafın ne anlattığı da, nasıl anlattığı da önemlidir. Belli „ne‟lerin belli „nasıl‟larla, belli içeriklerin belli biçimlerle, belli konuların belli kadraj ve kompozisyonlarla çekimine ilişkin birçok kural icat edilmiştir. Ancak, bunların hiçbirine uymayan bir fotoğraf da bunları sentezleyebilir ve praksisleyebilir. Güneşin altında her zaman çekilmedik fotoğraflar vardır, bakmasını ve görmesini bilene.
...
... iyi becerebildiğin fotoğraf konuları kadar, hiç becermediğin fotoğraf konularını da arasıra çalışmanın büyük yararı vardır: Hata yapabilmenin erdemini görürsün. Sanat mükemmellikçilik değildir. Mükemmel de, en becerikli tarafından yaratılmaz, işin içinde kaos ve şans da vardır. Hata yapma hakkını kendine tanırsan, hatasızlığa çok daha çabuk ulaşabilirsin. Bilmediğin konuyu çekerken, muhakkak hata yapacağın için, iyi olduğun konudaki hatalarını da açıkça görebilirsin. Tabii, eğer varlığına bakmasını biliyorsan." (s. 51)
"... resim tarihinde de, fotoğraf tarihinde de, yanlış boyutlama ve yanlış kadrajlama en usta sayılanlarda bile görülen bir hatadır." (s. 52)
"Kişilik eseri belirler ama bir dereceye kadar. Kültür, kişiliği belirler ama bir dereceye kadar. Çok etkilemişse klişe, az etkileşmişse istisna ve sanatsal deha ortaya çıkar.
...
Fotoğrafçı öznesi ve fotoğraf nesnesi (şeyi değil) birbiriyle çelişir, çatışır ama sonuç belirsiz kalır. Sanat, bilim ve/ya düşünle uğraşmak, olağan insan normlarıyla çatışır. O yüzden normal insanlara göre sanatçılar, bilimciler ve düşünürler acaip insanlardır ya da öyel sanılırlar. Fotoğraf gibi bir uğraş insanın standant biyografisini bozar. Çünkü fotoğraf onunla tam uğraşacaksan, senin karın olur, çocuğun olur, ailen olur, geleceğin olur, yaşamın olur, varlık nedenin („reason d‟etre‟) olur. Geriye de, ne başkasına, ne de kendine bir şey kalmaz." (s. 54-55)
"Her kültürel modun (avcı-toplayıcı, feodal, sanayi, vd) standart biyografileri vardır. Bunlar konfeksiyon giysiler gibi, epeyi çeşitli modelde olabilirler ama seri üretimdirler ve o kalıpların dışına çıkanlar cezalandırılır, modaya ve halihazırdaki „in‟ „trend‟lere uymayanların ayıplanması gibi. Karaktersiz fotoğraf sanatçısı çok ama orayı geçiyoruz. Genelde fotoğrafçılar, sıradan insanlar ve sanatçılar olarak, bazı normlara tabidir. Tekil bir fotoğrafçı da, sıradan ve normal bir insan olarak bu standartlara tabidir. O nedenle tüm fotoğrafçılar, yaptıkları tüm yanlışları ve hataları hemencecik toplumsal normlara yüklerler („ekmek parası abi‟). Oysa, fotoğraf tarihinde toplumsal normlarla savaşmış Arbus de vardır, Araki de. İlki yenilmiş ve ölmüş, ikincisi yenmiş ve fotoğrafları rağbet gören ticari meta olmuştur.
...
Freund‟un „Fotoğraf ve Toplum‟unda anlatıldığı üzere:
Başlangıçta fotoğraf, toplumsal onay görmemişti. O nedenle ilk fotoğrafçılar, başarısız ressamlar gibi, marjinallerden oluştu. Ne zaman ki ulu manitu Fransız Akademisi, fotoğrafın elinden tutmaya karar verdi, birden ortalık fotoğraf sanatçısı kaynayıverdi, hem de tescilli olarak." (s. 59)
"Reklam, fotoğrafı doğrudan meta kılar, birincil amacı budur. Ancak, fotoğraf sanatçısı eğer fotoğraflarını satıyorsa, birincil veya n‟incil amacı da aslen para kazanmaktır, hem de ekmek parası değil, pasta parası, yat parası. Bugün, profesyonel bir fotoğrafçının yıllık masrafları milyon dolarları bulur, yani dolar milyonerleri bile onlar gibi yaşamıyor. İşte, aracın amaç olmasının yanlışlığı budur.
Kaç fotoğrafçı, meslek icabı gittiği ülkeler hakkında kitap yazmıştır?
Bir fotoğrafçıdan yazmak beklenemez, diye mi düşünüyorsunuz? El cevab: 21. Yüzyıl‟da ümmilerden bile yazması bekleniyor artık. Sanatçı ve/ya üniversite mezunu geçinen birinden haydi haydi beklenir." (s. 67)
"Alaturka yerelliğin folklorikliği de saçma. Örnek: Koskoca 1 Mayıs 1977‟nin fotoğrafı yok elimizde, oradaki en az 1.000 fotoğraf makinasından söz ediyoruz. Godot geldi ve fotoğrafı çekilemedi. Ancak, 100 milyon çocuk fotoğrafımız var, gereksiz yere doğan 20 milyonuyla birlikte." (s. 70)
"„Imagebank‟ler vardır. Eğer genç bir fotoğrafçı, onları gördükten sonra, hala birbirinin tıpatıp aynı standart fotoğrafların yenisini çekmek istiyorsa, ona ceza olsun diye, 1 trilyon tane yedek kare seyrettirmek gerekir.
Sanat eseri farklıdır ve yenidir. Fotoğrafta trilyonlardan söz ettiğimiz için bu artık imkansıza yakın zorluktadır. Ancak bakıyoruz, şans eseri de olsa, hedefi tutturmuş ürünler ve kişiler, ayda 1-10 tane önümüze çıkıyor. Türkiye‟den uluslararası foto muhabirliği çıtasını aşmış çok kişi çıktı ama sanat fotoğrafı için böyle değil.
Sanat eseri ve sanat ekolü anlayışlarının farklı olduğunu ve birden çok sanat fotoğrafı kategorisi olduğunu kabul ediyorum ama buruş buruş ihtiyarların ve salya sümük çocukların ulusal renk olduğunu kabul etmiyorum. Bunu Batılı oryantalistler yüzyılardır zaten yapıyor.
Çekilmemiş konu çok, denenmemiş yöntem çok. İster tümevarımla, ister tümdengelimsel, isten şansla onlardan birini bulabilmek gerekli.
...
Denenmemiş yöntem çok. İster tümevarımla, ister tümdengelimsel, isten şansla onlardan birini bulabilmek gerekli." (s. 75)
"Profesyonellere önerebileceğim tek şey şu: Adam başı 1.000-10.000 fotoğraflarını internete yüklesinler, onları ölümsüzleştirsinler. Gerisi zaten çöplüğü boylayacak nasıl olsa." (s. 81)
"„Bir elma‟ dediğimizde, gerçek elmayı kastetmeyiz, yaptığımız bir soyutlamadır. Bir elma fotoğrafı, bir elma değildir. Onun için Magritte, bir pipo resminin üzerine „bu bir pipo değildir‟ yazmıştır.
„Renk‟ diye bir şey aslında yoktur. Elektromanyetik dalgaların bir bölümünü renk, bir bölümünü sıcaklık, bir bölümünü çevrilmiş olarak, ses olarak algılarız." (s. 82)
" Fotoğrafı gerçek sanmamız, onu gerçek yapmaz. O bir dolayımdır. Bir polinomun bir değişkenidir. Bir soyutlamadır. Fotoğraflarda buldumuzu sandığımız anlam da öyledir. Fotoğrafçısının yüklemedi anlamları, o fotoğraflarda görebiliriz." (s. 83)
"Portfolyo deyince, ressamın retrospektifi gibi, illa ki aynı konuda olmak zorunda değil. Ancak, özellikle uzun yıllardır profesyonel olanlar için, herhangi bir konuda seçilebilecek denli geniş bir spektrumda konular oluşturulmalı. Örnekse: „Mevsimler‟ konusu, 4‟ü birden olmadan olmaz, bir portfolyo konusudur. Ancak, „kuşlar‟ dedin mi, sittin sene bitmez o portfolyo.
„Temiz, duru ve anlaşılır olmayan, amaçsız‟ olmak post-modernizmin ilkesidir. Yankiler tarafından kendi dandik ürünlerini kakalamak için icat edilmiştir. Bruegel çıkaramazsan, konserve etiketini sanat diye satarsın. Konserve etiketi de koleksiyon konusudur ama sanatın değil, efemeranın." (s. 85-86)
" Biliyorsunuz, fotoğrafta belli konular zaman zaman moda olur, sonra gelir geçer. Bence yaratıcı fotoğrafçı, moda olan konuya uyan değil, yeni bir moda konu yaratabilen sanatçıdır." (s. 87)
"Türkiye‟de fotoğraf, parasızlıktan dolayı yok değil, yaratıcı zeka yokluğundan dolayı yok. 10.000 fotoğrafçı 10 konu çekti diyelim, 100.000 konu eder. Oysa, çekilebilecek 1 milyon konunun ancak 5.000‟i çekilmiş durumda. Görüntü kendi gelip makinaya girmez. Her eser, önce sanatçısının zihninde var olur, yoksa Beethowen sağırken beste yapamazdı. Minimalistliğim burada da geçerli, oysa Türk fotoğrafçılar yağı bol bulmuş Arap gibi... " (s. 92)
"Ülke ekolü oluşturulabilir mi?
Evet. Eski SSCB‟de öyleydi. Bizdeki atelyelerin hepsini tekelleştirirsin, herkes tek tür fotoğraf çeker, o da ekol olur. Bu arada komünist SSCB ekolünün, faşist Nazi almanya‟sıın, engizitör İran‟ın, liberal şirketlerin imajları ile aynı zihniyette ve teknikte olduğunu belirtmek gerek.
Yani ekolleşme, bir standartlaşmadır, bunu modern resim tarihinden biliyoruz. Bence sanat standartlık kaldırmaz." (s. 101)
"Her kültürel kimlik bir faşizm içerir. 21. Yüzyıl‟da konu böyle tanımlı.
Fotoğraf en bireysel sanatlardan biri, çünkü tek başınıza yapıyorsunuz.
Makro çekenle mikro çeken, nasıl aynı ekolde yer alacak?
Nasıl ki Oscar klanları var, nasıl ki Nobel klanları var, fotoğraf klanları var ama birden çok sayıda. Hepsi birbirinin boğazını sıkıp tek kalmak istiyor. Arada fotoğraf sizlere ömür. Türkiye‟de de durum aynen böyle..." (s. 102)
" Edebiyatta bir kural vardır: 100 oku, 10 yaz, 1 yayınla, diye. Fotoğraf için de, buna benzer bir kişisel ilke oluşturmak uygundur. Zaman içinde bu oranlar değişebilir ama kişinin herhangi bir yeranda biyografik ve fotografik apsis-ordinatını (koordinatlarını) bilmesi ve açımlayabilmesi gerekiyor.
„Avan-gard nasıl olunur?‟un formülü yok. Yepyeni ve çok farklı şeylerin avan-gard olduğuna ilişkin, uzun süreli bir tarihsel gözlemimiz var. Ancak ölüm çok eski, bilindik bir konu ve Schels onu ancak 21. Yüzyıl‟da gerçekten fotoğrafa geçirebildi. (Burada fotoğrafçının, fotoğrafı çekilenin ve izleyicinin ahlaki sınırları olduğunu baştan kabul ediyoruz.)" (s. 108)
Dipteki not: Fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
bU YAZIN İÇİN ÖZEL BİR ZAMAN AYIRACAM SÖZ..ÖĞRENECEĞİM ŞEYLER BURADA SANIRIM..HANİ ŞU ARADA SORULARIM OLUYORDU YA!..:))
crazy cim..
bu sert ama bence çok doğru hedeflerden vuran bir eleştiri kitabı
ben bir uzman asla değilim ama cevaplayabileceğim gibi olursa zevkle yanıtlarım sorularını ne zaman istersen :)
crazy cim..
bu sert ama bence çok doğru hedeflerden vuran bir eleştiri kitabı
ben bir uzman asla değilim ama cevaplayabileceğim gibi olursa zevkle yanıtlarım sorularını ne zaman istersen :)
Yorum Gönder