Hani son zamanlarda söz ettim bir kaç defa.
Toparlanıyorum evde dip köşe diye...
Sebebi
Evlendiğimizden beri kiracıyız biz.. Kiracılık kavramına oldum olsa gıcığım ben.. Bütün ay çalış, kazandığının neredeyse tamamını götür ev sahibine ver. "yiyemedim al sen ye" der gibi..
ama ev sahibi olmak da kolay değil tabi...
On yılda azıcık azıcık kenara ayırarak biriktirebildiğimiz minik bir rakam oluşunca dedik kira ödeyeceğimize biraz daha sıkışalım kredi ödeyelim bu birikenin üzerine bankadan aldığımızı da koyarsak anca bir ev alabiliriz zira
öylelikle bir ev sahibi olalım
olduk da...
bu evi görür görmez sevmiştim.. içi bakımsız ötesiydi öğrenciler oturuyordu kiracı biz gezdiğimiz vakit
ama
öncelikle doğup büyüdüğüm evlendiğim doğurduğum ama hep hep hep oturduğum muhitte oluşu çok cazipti
ve bir diğer iyi tarafı da sıkışık tıkışık olmayışıydı
camından bakınca ferahlık hissi vardı
o da yeterdi bana
çok evde oturan
ev odaklı dayayıp döşeyip içinde kırıtayım tarzı bir kadın hiç olmadığım hiç olamayacağım için çok ince çok detaylı kriterlerim yoktu
gördüm
içim ısındı
tamam dedim
o kadar :)
şimdi içi yapılıyor
baştan aşağı yıkıldı desem yeri yani
işte eviMizden manzaralar
nasıl da iç açıcı değil mi ama
hayatımda genellikle koşturmacaların pişti olmak gibi bir takıntıları var oldum olası
yine öyle elbette
yüzbin çarşamba bir araya geldi bu ev tadilatına ek olarak
canıma okundu yahu geride kalan 1 ay boyunca
daha da okunacağı geride
neyse geçer
her şey gibi...
sonuç iyi olacak umarım...
ama bu hengame çok yordu gerdi agresifleştirdi düşüncesizleştirdi beni..
sersem etti..
bugün öğleden sonra dedim Büü yle anneme kalkın gidelim Eymir'e
tırlatıcam yoksa
Ankaralıların ulu eymiri
olmasan ne yapacaktık acaba.
bizim latina, hayvan dostlukları portfolyosuna kendisinden büyük bir kangal ekledi bu arada kaşla göz arasında.. koca koca insanların değil dokunmak yanına 10 adımlık mesafelik dahi yaklaşamadıkları düşünülürse, bizim kızın hakikaten gözü kara :))
sonbaharı severim ya
kış çabuk dişini gösterdi bu sene..
pek birden serinledi geceleri hava
gündüzler iyi de
gece ve sabah bıçak gibi keskin.. içine işliyor insanın soğuk adeta
daha kasımda pastırma yazı var ama... güneşli güzel günlere veda çanları da çınladı sanırım eni konu..
pofffff
BANA, AİLEME, YAPTIKLARIMA, YAŞADIKLARIMA, HİSSETTİKLERİME, KURGULADIKLARIMA DAİR NE VARSA KISA KISA...
3 Ekim 2011 Pazartesi
26 Eylül 2011 Pazartesi
Uykunun alacakaranlığına kayarken....
Minicik bir bebekken Defne
onu uyuturken
kendimden bir şeyler anlatırdım
masal desem değil, öykü hiç değil
Usulcacık varla yok arası bir ses tonu ile gitgide azalan bir tını eşliğinde
kızım da usul usul azalan tınıyla birlikte usul usul kayardı uykunun huzurlu alacakaranlığına...
anlıktı o anda uyuturken minik ellerini okşar güzel yüzünü hayran hayran izlerken uyduruverirdim her seferinde faklı bir kurgu kafamdan
yazmazdım
aklıma geliverdiğince
bir gün
sonraya anı kalsın diye
Defne uyuduktan sonra not etmişim aklımda kaldığınca bir tanesini..
Unutmuştum bu ritüelimi, iyi ki kaydetmişim yani..
Ortalık toplamaktayım ya yavaştan ama derinlemesine..
katlanmış bir kağıt parçası düştü defneye yazdığım defterin arasından hafta sonu
açtım baktım bu
paylaşmak istedim..
bunları çoğaltmalı belki de
saçma saçma sonu "evlendiler ve ömür boyu mutlu yaşadılar" yalanıyla noktalanan masallar yerine
bunlarla uyuttum bebecikken kızımı
iyi ki de....
Usulca yumuyorsun gözlerini, öyle birdebire kapatıvermiyorsun... Yavaş yavaş...
sanki gözkapakların ağırlaşmışta, kapanmaya meyletmiş gibi
hayal et şimdi
bembeyaz bir kayığa binmişsin ve masmavi bir gölde ilerliyor kayığın.. rüzgâr yok, yaprak kımıldamıyor, ilerilere çevirirsen bakışlarını göreceksin göl çarşaf gibi..
kürekçinin ritmik hareketlerle küreği suya her daldırışında çıkan ses huzur yayıyor tüm benliğine...
Göz gezdirdiğinde etrafına
hayır hayır...
gözlerini açarak değil
hayalinde göz gezdir etrafına, o sandaldasın o gölün üzerinde...
hah işte öyle..
alabildiğine yeşillik, oramanlık bir arazi...
kuş cıvıltıları eşlik ediyor küreğin suya dalıp çıkarken çıkardığı sese
şlap
şlap
cıvıl
vıcır
şlap
cıvıl
şlap
vıcır.....
.
ve sen
yeşille mavinin ortasında
bembeyaz sandalında
kuşlar kadar hürsün
huzur dolu ruhun
kürek suya her dalıp çıkışında alıp götürüyor içinde seni tedirgin eden ne varsa...
tüm yorgunluklar, ağrılar.. hırslar
ne biriktiyse ruhuna
alıııp götürüyor damla damla damla damla....
arınıyorsun usulca..
küreğin her dalıp çıkışında sağa sola sıçrayan damlalar yıkıyor seni gerginliklerinden negatifliğinden..
yavaştan kayııııp gidiyorsun
uykunun o ılıcacık sarmalayan.. o eşsiz
o tarifi imkânsz rahatlığına.
şlap
şlap
pişşşş pişşşş pişş
şlap şlap şlap
şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş.....
onu uyuturken
kendimden bir şeyler anlatırdım
masal desem değil, öykü hiç değil
Usulcacık varla yok arası bir ses tonu ile gitgide azalan bir tını eşliğinde
kızım da usul usul azalan tınıyla birlikte usul usul kayardı uykunun huzurlu alacakaranlığına...
anlıktı o anda uyuturken minik ellerini okşar güzel yüzünü hayran hayran izlerken uyduruverirdim her seferinde faklı bir kurgu kafamdan
yazmazdım
aklıma geliverdiğince
bir gün
sonraya anı kalsın diye
Defne uyuduktan sonra not etmişim aklımda kaldığınca bir tanesini..
Unutmuştum bu ritüelimi, iyi ki kaydetmişim yani..
Ortalık toplamaktayım ya yavaştan ama derinlemesine..
katlanmış bir kağıt parçası düştü defneye yazdığım defterin arasından hafta sonu
açtım baktım bu
paylaşmak istedim..
bunları çoğaltmalı belki de
saçma saçma sonu "evlendiler ve ömür boyu mutlu yaşadılar" yalanıyla noktalanan masallar yerine
bunlarla uyuttum bebecikken kızımı
iyi ki de....
Usulca yumuyorsun gözlerini, öyle birdebire kapatıvermiyorsun... Yavaş yavaş...
sanki gözkapakların ağırlaşmışta, kapanmaya meyletmiş gibi
hayal et şimdi
bembeyaz bir kayığa binmişsin ve masmavi bir gölde ilerliyor kayığın.. rüzgâr yok, yaprak kımıldamıyor, ilerilere çevirirsen bakışlarını göreceksin göl çarşaf gibi..
kürekçinin ritmik hareketlerle küreği suya her daldırışında çıkan ses huzur yayıyor tüm benliğine...
Göz gezdirdiğinde etrafına
hayır hayır...
gözlerini açarak değil
hayalinde göz gezdir etrafına, o sandaldasın o gölün üzerinde...
hah işte öyle..
alabildiğine yeşillik, oramanlık bir arazi...
kuş cıvıltıları eşlik ediyor küreğin suya dalıp çıkarken çıkardığı sese
şlap
şlap
cıvıl
vıcır
şlap
cıvıl
şlap
vıcır.....
.
ve sen
yeşille mavinin ortasında
bembeyaz sandalında
kuşlar kadar hürsün
huzur dolu ruhun
kürek suya her dalıp çıkışında alıp götürüyor içinde seni tedirgin eden ne varsa...
tüm yorgunluklar, ağrılar.. hırslar
ne biriktiyse ruhuna
alıııp götürüyor damla damla damla damla....
arınıyorsun usulca..
küreğin her dalıp çıkışında sağa sola sıçrayan damlalar yıkıyor seni gerginliklerinden negatifliğinden..
yavaştan kayııııp gidiyorsun
uykunun o ılıcacık sarmalayan.. o eşsiz
o tarifi imkânsz rahatlığına.
şlap
şlap
pişşşş pişşşş pişş
şlap şlap şlap
şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş.....
Etiketler:
capon,
fotoğraf,
hayatın içinden
25 Eylül 2011 Pazar
IŞIĞIM... SANA AŞIĞIM
aydınlığa çıkmak için debelensem karanlığın batağına daha çok saplanacağımı bildiğim; buna sebep o batağa, kurtulmaya çabalamadan, gün gün usuldan gömüldüğüm bir zamana denk gelmişti hayatıma değişin...
uzanan eller yok değildi beni aydınlığa çekmek için... uzanıyordu eller ve dilleniyordu elin ardındaki sesler "tut"
"tut ki çekelim seni ayınlığa"
lâkin ben istemiyordum ki çıkmayı..
ah o boşvermişlik var ya..
sonra?
sonra sen çıktın ortaya.. bir tüy hafifliğinde değdin hayatıma... belli belirsiz...
uzanıp baktın karanlığıma..
elini uzatmadın hayır... "tut çekeyim" de demedin hiç, çıt çıkmadı ağzından bilakis..
ama
ışığını yolladın kör karanlığıma... batağıma aydınlığını verdin..
ışığım oldun... batağımdan kendim kurtuldum
şimdi söylesene adam ben seni nasıl sevmem?
dipteki not:
ışığım sana aşığım için tık tık
24 Eylül 2011 Cumartesi
aklımın koridorlarında...
aklımın koridorları var
kapıları var hep bir yöne açılan
ve ben
hangi koridora sapsam
hangi kapıdan geçsem
tosluyorum tıka basa içime dolan "SEN" imgesine
ben SEN olmuşum
SEN dolmuşum
aşikâr
akıl koridorlarımda kapı kapı gezsem
ne yazar?
kapıları var hep bir yöne açılan
ve ben
hangi koridora sapsam
hangi kapıdan geçsem
tosluyorum tıka basa içime dolan "SEN" imgesine
ben SEN olmuşum
SEN dolmuşum
aşikâr
akıl koridorlarımda kapı kapı gezsem
ne yazar?
23 Eylül 2011 Cuma
Bilardo Oyunu...
Bilardo oyununa benziyor insan ilişkileri..
bir sınır çiziliyor bir takım insanlara
bazen birilerince bazen kendi kendilerince
ve bir araya geliyorlar o sınırlarda...
haşır
neşir
yedikleri içtikleri aynı..
sohbetler zevk alanları...
sonra
günün birinde
an geliyor
sınırlar kalkıyor.. şu ya da bu sebeple şu ya da bu şekilde
bir bocalma bir gevşeme oluyor sınırsızlıkta
ve aniden
bir ıstaka
booooooooommmm
herkes çil yavrusu dört bir yana......
21 Eylül 2011 Çarşamba
sözcüklere dönüşen dokunuşlara...
Kimi zaman sayfalarca yazsan anlatılamayacak şeyler vardır...
bir dokunuş....
minicik bir dokunuş
uzun
upuzun anlamlara dönüşüverir..
kimi zaman kimi dokunuşlar
çok güzel sözcükler demektir....
omuzuma konup kalakalıveren o ufacık öpücükte
bir dokunuş....
minicik bir dokunuş
uzun
upuzun anlamlara dönüşüverir..
kimi zaman kimi dokunuşlar
çok güzel sözcükler demektir....
omuzuma konup kalakalıveren o ufacık öpücükte
bilsen ne derin bir masal gizlidir...
Dipteki not: görsel: ibrahim çakır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)