3 Ekim 2011 Pazartesi

Fotoğraf Sanatı Üzerine - Tekin Ertuğ

"Hiçbir tanım tanımlanan için son ve tek tanım değildir. 'Son' ve 'tek' olmak, hayatın 'sonsuzluğu', ufkun 'dipsizliği' düş ve düşüncenin 'derinliğiyle' çelişir. Zaten her 'doğru' o konudaki bir önceki doğrunun eksiği üstünde yükselmez mi? Ne 'elma'nın tanımını tamamlamıştır insanoğlu , ne 'aşk'ın, 'bulut'un,' arı'nın, 'kan'ın,'kuş'un, 'düş'ün, 'karınca'nın... Yorumladığı gerçekliğe denk düşen her yeni tanım, o gerçekliği daha boyutlu anlaşılır kılar. Gerçek bilim adamının ve gerçek sanatçının yaptığı da budur - Nihat Behram" (s. 15)



"Her fotoğrafın aynı zamanda okunabilir bir metin olduğu gözden uzak tutulmamalıdır."" (s. 16)



"sadece fotoğraftan anladığını ya da sadece fotoğrafla ilgilendiğini söyleyen insan aslında hiçbir şeyden anlamıyor demektir. - {İlker Maga}şeklindeki sert sayılabilecek ifadeye, ...'Fotoğrafçılar filozof değil belki, ama fikirsiz, felsefesiz fotoğrafçı olunamıyor... {İlker Maga}şeklinde son derece haklı daha yumuşak yeni bir ifade ilave edildiğinde, itiraz edebilecek bir şey kalmaz doğal olarak. "... sanıyoruz ki bilgi çağında olduğumuz için her şeyi biliyoruz. Yanlış. Bir şey bildiğimiz yok... Ortada dolaşan bir şeyler var, evet, ama bunların hiçbirine bilgi diyemeyiz... Bunlara 'malumat' (enformasyon) diyeceğim. İçinde yaşadığımız çağ 'malumat' çağı, çünkü ona erişmek çok kolay. {Emrah Aydınonat}... enformasyon çerçevesinde yapılan bir çözümlemenin bir sanat yapıtının değerini belirleme sorusunu çözeceğine inanmak da safça bir davranış olur. {Umberto Eco}" (s. 18-19)



"Yazar, okurdan önce okur olmayı bilendir ediğinde Tarık Dursun K.; fotoğrafçının asla kendisini muaf tutmayacağı olmazsa olmaz bir şeyden söz eder ve entelektüel altyapının oluşmasına giden yegâne yolun okumaktan geçtiğine işaret eder." (s. 19)



"Eleştiri farklı bir birikim, yetişim, bakış ve derinlik gerektiren bir uğraş'tır - İnci Aral" (s. 20)



"Heraklitos'a göre, karşıtlar arasındaki çatışma, tüm varlıkların temelini oluşturmaktadır." (s. 35)



"Özeleştiri!

Bireyin kendi davranışlarına, tutumuna, yaklaşımlarına yönelik eleştirel değerlendirmesidir bu. Buna cesaret göstermesidir aslında. çünkü eleştiri hayli yaygın görünür de, özeleştiriye pek yer vermeyiz yaşamımızda. Bireyin varsa, yapıtlarını ve kaleme aldığı metinleri açık kalplilikle, başkalarına ait metinleri ve yapıtları hangi çerçevede kritik ediyorsa, aynı çerçeveden kritik etme cesareti göstermesidir. gereğinde içinde 'özür' de barındırabilir bir özeleştiri metni. Ancak, özeleştiri metnini bir 'özür' belirtme- dileme metni olarak görmek algı hatasından başka bir şey değildir. 'Öz'e yani 'kendine' yöneltilen eleştiridir.



Yapıtlarınızı 'deneme'lerinizi, 'makale'lerinizi, ... bir kez daha yeni bilgiler ve koşulları ışığında gözden geçirip, eleştiri mekanizmasının sert ama yenileyici, geliştirici, yükseltici çarklarına teslim etmenizdir. Sizin kendinizi, yapıtlarınızı, yazılarınızı ve elbette ki eleştiri metinlerinizi bizatihi kendinizin masaya yatırıp üzerine söz söylemeniz, öz portre yapmanız nasıl karşılık geliyorsa; eleştiri yapmanıza, eş ölçüde özeleştiri yapmanız karşılık gelecektir. özportrenizi yaptığınız gibi özeleştirinizi de yapabilme mahareti göstermenizdir. Ama samimiyetle, ama tarafsız bir bakışla kritik etmek yerine, 'methiye'ler dizme hatasına düşmeksizin. Özportre yaparken bireyin, olmadık şekilde, gerçeği öteleyip kendisini çağının en parlak şahsiyeti olarak ortaya koyma eğilimi ne denli ağır basar ise, özeleştiri de kendisine methiyeler dizme, olumsuzlukları gösterirken bile bunların aslında masum olduklarını kanıtlama eğilimi ağır basacaktır. İşte meselenin özü, bireyin tümüyle, onulmaz gibi görünen bu engeli aşma cesareti gösterebilmesinde saklıdır." (s. 35-36)



"Her fotoğrafçı, fotoğraf sanatının kendisine sağladığı geniş olanaklardan ancak kendi yaratıcılığı ölçüsünde yararlanabilir. yaratım sürecinde olmazsa olmaz denebilecek derecede önemli tek ve anlamlı şey ise, sanat insanının 'özgür irade'sidir. Ne var ki sanat insanı da, özgür iradesinin alanını daraltma eğilimindeki bazı değerlere bağlılık göstererek, endişeye kapılarak, kuşku duyarak, ... vs. yaratıcı gücünü sınırlamak durumunda kalmıyorsa bu olanağı elde edebilir ancak.



Özgür düşünebildiğinde, iradesine müdahaleyi kabul etmediğinde yaratıcı gücünün sınırlarını sonuna kadar zorlayabilir ancak fotoğrafçı da. Eserlerinde yer vereceği renklere, tonlara, çizgilere, desenlere, lekelere, ölçülere, nesnelere, biçime, ışığa kimsenin müdahale etme hakkı bulunmadığı gibi, seçeceği konulara da söz söyleme hakkı olmamalıdır kimsenin." (s. 41)



"Bir sanat insanı, kendi benliğinde sürekli yüksek harlı bir tutuşma hali yaşatan duyarlılıklarının coşkusu-eziyeti-gerilimi ve bunalımıyla mahvolur çoğunlukla. Bu bunalımlardır, onları akıl almaz dâhiyane eserler oluşturmaya iten, hayatlarının çekilmez hale gelmesine yol açıp mahveden. Böyle bir haldir sanat insanının zihninin çarklarını ergime noktasına taşıyan, uykularından edip yorgun düşüren, karamsar ve dalgın kılan, heyecanlarını ve enerjisini tüketen. Onu sıranın dışına itip uzaklaştıran veya yakınlaştıran, yalnız kalmanın buhranıyla örtüp agresifleştiren yahut sakinleştirip mülayim kılan, sessizleştiren veya bağırtan, bitap düşüren ya da enerjik kılan..., her ne varsa yaşanması mümkün görünen ; yaşamasını sağlayan veya yaşamasına izin vermeyen, bulanıklaştıran ya da berraklaştıran, ... hemen tümüdür burada sözünü etmeye çalıştığımız." (s. 42)



"Ne kadar hoş ki, geleneksel bazı kalıpları aşıp yaratıcı çalışmaları öncelemekte ısrarlı olan fotoğrafçılar var. Bu sözümüzden ötürü, geleneksel kalıplar içinde yapılan çalışmaları reddettiğimiz düşünülmemelidir. Her tür yaklaşımın ustaca yapılmış iyi örneklerine her zaman çok ihtiyaç olmuştur ve olmaya da devam edecektir." (s. 46)



"Sadece sanat yapıtı bağlamında olmak üzere; fotoğraf sanatçısı için anlamlı bir tek sınır vardır, o da yaratıcılığının belirlediği zorunlu sınırdır." (s.49)



"İnsan zekâ karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker - Voltaire" (s. 51)



"sonuna kadar vardırılmış her bilinç tehlikeli ve sağlıksızdır, çünkü ancak sonuna kadar gidilmediği için dayanılabilir hayata - Emil Michel Cioran" (s. 53)



"tarihe göz atıldığında, yaşamlarını intiharla noktalayan birçok yazar, düşünür, ressam, şair, edebiyatçı, müzisyen... olduğu görülecektir. Bunlardan bazıları; Ernest Hemingway, Gilles Deleuze, Jack London, Heinrich von Kleist, Jerzy Kosinski, Arthur Koestler, Stefan Zweig, Sadık Hidayet, Cesare Pavase, Sarah Kane, Alter Benjamin, Yukio Mişima, Virginia Woolf, Beşir Fuad, Vincent van Gogh, Ernst Ludwig Kirchner, Kay Sage, Jim Morrison, Kurt Cobain, Ian Curtis, Sylvia Plath, Gerard de Nerval, Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Attila Jozsef... Yaşamın bu kulvarında (sanat kulvarında) yürüyen insanlarda intihar oranının hayli yüksek oluşu, son derece önemli bir başka olguya, aşırı kırılganlığa delalet etmektedir belki de. Ama ne fark eder. Bu ve benzeri varsayımların / yorumların hiçbirisi, "intihar eylemini" geriye çekip, her şeyi eski haline ya da normale döndürmeyi başaramayacaktır." (s. 61-62)



"Bir fotoğraf ve onlarca söz...!

Her türlü eleştirel değerlendirmeye dahil edilebilir fotoğraf da, fotoğrafçı da. Çok şey söylenebilir ikisi için de. Ama öyle fotoğraflar vardır ki; adeta dile gelir, bilinmesi gerekenleri kulaklara fısıldar, söylenecek söz bırakmazlar kimseye." (s. 69)



"Bir fotoğrafçı için asıl büyük ödül yaptığı fotoğraftır. Ödül almak için değil eser vermek için (kendisi için) deklanşöre basmanın yarattığı heyecan kadar sarsıcı ve yaşattığı keyif kadar büyüleyici başka hiçbir şey yoktur." (s. 74)



"Güzel bir portre gerçekleştirmek, modelin iç duyarlılıklarını ortaya çıkartmak demektir - Edouart Boubat



'Portre' yapmak son derece zordur. Çünkü bir insanı tanıyabilmek, sanıldığı kadar kolay değildir. Parmak izlerindeki farklılık veya göz retinasındaki benzemezlik kadar, duygu ve düşün alanında her bir insan diğer insanlardan ayrı düşmektedir. İnsanın kendine has duyarlılıklarını fark edebilmek, zayıflıklarına tanık olmak, güçlü yanlarını sezinlemek tahminlerin çok ötesinde zordur. Kapalı bir kutudur insan. Bilinmezleri çok fazladır. Portre yapmak ne kadar zor ise, insanın kendi portresini (öz portre) yapması da bir o kadar zor ve hatta mucize gibidir.



Nasıl yapılır o halde portre?



Buna verilebilecek en kestirme yanıt şu olabilir: 'Önemli addedilebilecek bir özelliğinden ya da en önemli olduğu sanılan özelliğinden (baskın olan herhangi bir 'şey') ele alınabilir insan ve ondan yola çıkarak portresi yapılabilir. - Ebru Tekerek Ertuğ" (s. 82-83)



"düşünmek yaşama egemen olabilmek için yapabileceğimiz tek denemedir - Ece Temelkuran" (s. 86)



"hiçbir şey olanaksıza ulaşmaya çalışan, sonra da büyük bir yenilgiye uğrayan delice bir cesaretten daha perişan olamaz. İlk önce gurur gelir, dipten ve derinden; çılgınlığın içinde büyüyüp geliştiği zaman ona 'deha' diyebiliriz. - Sartre" (s. 88)



"bir insanın üç ayrı kişi tarafından yapılan portreleri, birbirlerinden çok farklıdır. Portre yapılırken, ne fotoğrafçı ne de model birbirlerinden ayrı veya biri diğerinden üstün düşünülemezler. Biri diğerinden daha önemli ya da önemsiz değildir.



Portre yapımının bir ayağı, portresi yapılacak kişi (model) ise, diğer ayağı da şüphesiz portreyi yapacak kişi (fotoğrafçı)dir.Biri üzerinde kafa yorarken, diğeri yok sayılırsa, ortaya konacak görüşler eksik kalacaktır. Bunlardan biri, 'yorumlanan' ise, diğeri 'yorumcu'dur. Fotoğrafçı konu aldığı her şeyi yorumlayan kişidir. Fotoğrafçı bir kişinin portrelerini yaparken, o kişiyi kendi analizlerine dayanarak, kendi yorumu doğrultusunda sunacaktır." (s. 89)



"Erdem bilgidir tümcesi Sokrates'in yinelemekten hiç usanmadığı bir tümcedir ve yinelemekte de yerden göğe kadar hakkı vardır." (s. 89)



"Bilgi en önemli hazinedir herkes için. Bilgi bir fotoğrafçıyı geliştirir ve adım adım yukarı doğru taşır. B,ilgilerini arttırarak, donanımı zenginleştirir ve böylece kendine özgü bir üslup geliştirmenin eşiğine yaklaşır fotoğrafçı. Özgürleşmenin yolu da bilgiden geçmektedir. 'Özgürlük' adı verilen kavram zihinde olup biten bir durumdur günümüzde. Özgür bir zihne erişebilmişse fotoğrafçı, bilgileriyle ulaştığı eşiği atlayacak ve sezgilerinin de yardımıyla kendi üslubunu / tarzını oluşturmayı ve böylece 'kendine has' olmayı, 'özel' olmayı keşfedecektir.



Portresi yapılacak kişilerin kendilerine özgü, sivrilmiş, önemli bir özelliklerini bulunması ne kadar önemli ise, onların portresini yapacak fotoğrafçıların da kendilerine has bir tarzlarının oluşması o kadar önemlidir. Kendi üslubunu geliştirmiş ve ortaya koyabilmiş bir fotoğrafçının yapıtları, bu nitelikleriyle ortalamadan ayrılacaklardır ve dolayısıyla 'sıra dışı' oldukları söylenecektir." (s. 89 -90)



"Çokça emek, sağlam sinirler ve epey bilgi-beceri gerektiren fotoğraf uğraşısının karmaşıklaştığı, düğümlendiği bir an gelir de; 'Ne yapıyorum ben? Neden bu kadar emek veriyorum? Ne işe yarıyor bu yaptıklarım? Bunca emek, bunca çaba ne için?' gibi sorular sormasına yol açarsa kendi kendisine fotoğrafçının (yorgun düştüğü ve karamsarlaşıp tıkandığı zamanlar olacaktır). Böyle karamsar zamanlar da geçici dönemlerdir, bunu hatırlayıp hiç bir zaman heyecanını yitirmemelidir. " (s. 91)



"Fotoğraf yolculuğu için kolları sıvayan bir insanın kullandığı dilin gerekli kıldığı teknik yeterlilik üst düzeyini sağlamış olması çok önemli bir avantajdır. Ustalık çok önemlidir gerçekten. Bu bağlamda; ışığı iyi kullanma, çizgileri ve tonları doğru yerleştirme, doku, hareket, kontrast, netlik / billurluk, keskinlik, sadeleştirme, ton / renk ve leke dağılımındaki tutarlılık, denge, iyi bir baskı..., gibi teknik yeterlilik ayrıcalık (üstünlük) kazandıracaktır fotoğrafçıya.



Teknik yeterliliği (ustalığı) bir kenara bırakırsak; ortaya konan eserin içine sıkıştırılmış ya da gizlenmiş bir iletisi bulunması, yeni ufuklar açması ve felsefi derinliği olması... gibi diğer üst öğeler ise yapılan fotoğrafı ortalamadan ayırabilir ve bir sanat eseri olduğu yolunda olumlu eleştiriler almasını sağlayabilir." (s. 91-92)



"Bazı durumlarda ne erdem, ne çok çalışmak ne de nezaket işe yarar; insanın çok şanslı da olması gerekir - Sartre. Kimi zaman fotoğrafçının da şansa çok ihtiyacı olacaktır." (s. 92)



"Emin olduğum tek şey belirsizliktir. İnsan kazanımlarının hiç biri kalıcı değildir. İç dünyasına strateji çekilme yapmadıkça , düşünce nöbette beklemedikçe insan yaşamı olanaksızdır. - Ortega Y. Gasset" (s. 93)



"Doğa dediğimiz şey bir şiirdir, gizemli mucizevi yazının içinde saklı bulunan şiir... Ama bu dil herkese açık değil, tersine gizemli gizli bir dildir. O, onu okumasını bilenin, yani filozofun önünde ancak açık olarak bir dildir.- Ömer Naci Soykan" (s. 95-96)



"İnsanın doğası, doğanın dışında değildir. Mucizeyi başka bir yerde aramak gerekmez. Doğa! Her şey orada. Keşif orada gerçekleşmeli - Solmaz Zenyürt Hünler" (s. 96)



"Sıradan gibi görünen bir insanın portresini yapmak sanıldığı kadar da kolay değildir. Böyle bir değerlendirme bizi doğal olarak şöyle bir sonuca götürecektir. Sıra dışı insanların portrelerini yapma (zihinde hazırlamak, kurgulamak)nın, sıradan insanların portrelerini yapmaktan daha kolay olduğu sonucuna götürecektir. Çünkü sıra dışı insanların kendilerine has çok belirgin sivri özellikleri vardır. Kaba bir bakışla böyle bir sonuç çıksa bile ayrıntılı bakış bu sonucu reddeder. Birey ne kadar sıra dışı biri ise muhtemelen o kadar da karmaşıktır, ne kadar sıradan görünüyorsa, muhtemelen o kadar da yalındır." (s. 100-101)



"Nedir ki yaşam

Koyu bir karanlık içinde

Bir an görünen kısacık bir ışık

Bir gelip bir kaybolan

Georg Haym" (s. 102)



"Bir alanın sanat olup olmadığını sormak yerine, herhangi bir alanda ortaya konan şeyin sanat eseri olup olmadığına bakmak daha doğrudur." (s. 127-128)

9 yorum:

ekrem dedi ki...

destina(yazgüneşi)) çok çok beğendim ve bir sürü not aldım...iyiki varsın...

Yazgüneşi dedi ki...

moralitörüm zevk benim için kazanımlarımı paylaşmak
faydası oluyorsa daha da mutlu oldum gitti demektir :)

ekrem dedi ki...

destina bu kitap kitap mağazalrında var değil mi?ben de almak istiyorum:))

Yazgüneşi dedi ki...

evet evet var, bulursun kolaylıkla
hatta birde yeşil kapaklı olanı diğer kitabı var bunun
okumadım henüz
okuduğumda paylaşırım onu da :)

ekrem dedi ki...

en kısa zamanda alacağım bu kitabı:))) bende size aşk hafif bir uyuşturcudur kitabını öneririm DESTİNA

beenmaya dedi ki...

"Her fotoğrafın aynı zamanda okunabilir bir metin olduğu gözden uzak tutulmamalıdır."" (s. 16)

fotoğraf gözle okuma ve hatta yazma sanatı değil mi bir nevi?

Yazgüneşi dedi ki...

moralitörüm; aldım okunacaklar arasına

mayam bana fotoğraf öğreten adam der ki:
"fotoğraf ışıkla şiir yazmaktır"
haksız mı?

Adsız dedi ki...

"Okur-yazar insan" diye özetleriz, bilirsiniz. Mamafih, bir "okuyan insan" vardır, hiç yazmaz. Bir başka "okuyan insan" vardır, aynı zamanda yazar; okumalarıyla biriktirdiklerinin üzerine bir de kendine has duygu ve düşünce dünyasını ekler ve yazılarıyla paylaşır. "Eli kalem tutan insan" deriz O'na da, bilirsiniz
Siz, hem okuyan, hem de eli kalem tutan insansınız.
Bravo size.
Saygılarımla,
Tekin Ertuğ

Yazgüneşi dedi ki...

Sayın Ertuğ,
çok güzel yorumunuz motive edici sözlerinizi için sonsuz teşekkürlerimle..
kıymet ve saygıyla...