2 Ağustos 2012 Perşembe

Şiirin Kızkardeşi Öykü-- Buket Uzuner



"Dünyanın en büyük küçük mucizesi çok gençken iyi bir öğretmene rastlamaktır. büyük mucizelerse yalnız kutsal kitaplarda bulunur" (s. 3 ve s. 17)

"İnsanın kendi başına gelmeyen bir kötülük veya haksızlık nedeniyle acı çekebileceği doğrudur. evet, mümkündür bu. öte yandan insanın ciddiye alınamayacak kadar küçük yaşta şahit olduğu bir haksızlığı yaşamı boyunca taşıması da bir başka haksızlıktır. bu ,ikincisi, bir hukuki hata sonunda müebbet ceza yemeye benzer. Benzer ne yazık ki... Ve daha fenasıinsan zaman içinde bir cezaye alışabilir. Evet, insan cezaya bile alışabilir. Alışıyor insan her şeye. Bir kez alışınca da özgürlüğün tadını unutur. Alıştıkça özgürlüğü derine gömer. Bir lênettir bu. Hattâ bir gün arık bu lânetle beraberyaşayacağını sezer. Sezdiği gün kalbi kırılır, bin parçaya bölünür. Bölünmüş kalp, cam parçaları gibi batar, çok acıtır. Ondan sonra gerçek her geçen gün daha uzak ve daha düşseldir artık. Ve işte böyle başlar gerçekle arasındaki uzaklık büyümeye, büyük uzaklık olmaya... Uzaktır gerçeğe artık. O zaman hayatta kalabilmek için tanık olduğu kötülüğü hafıza dolabının en dibine saklar. Dibine en dibine saklar gerçeği çaresiz. Ve ne zaman anılar dolabı açılsa, yere saçılan bütün eski pişmanlıklar ve uğradığı bütün haksızlıklar gibi onu da görmezden gelir. Yine de bu durum bir başkasının hakkını cebinde taşımanın büyük yükünü hafifletmez. Hiçbir şey hafifletmez. Asla hafifletmez. Hafifletmez yükünü, O yüktür sonra insanı erkenden yaşlı duyumsatan, o ağır yüktür işte. " (s 4-5)

"Geç gelen adalet insanın yırtılan güven duygusunu onarmaz, onaramaz ama yamar, belki yamar. Yalnızca o kadar. Geç gelen adalet, o dünyanın en pis kokulu yükü olan haksızlığa uğramışlık duygusunu hafifletmez, ama ölene dek taşınacak bu kötü kokulu yük için belki bir manevi destek sağlar. Ylanızca o kadar. Bilirsiniz, insanın manevi zararını ödeyecek birim yoktur" (s. 5)

"Canı sıkılanlar bilir. Can sıkıntısı berbattır; her şeyi daraltır. Canı sıkılan insanın hayatı dar alanlar, dar insanlar ve dar rüyalarla sımsıkı daralır. İnsanın içi çekilir, kolunu kaldıracak gücü kalmaz, büzülür ve öylece kalır. sonra uzun yıllar içinde can sıkıntısına alışır ve artık canı sıkılmayan insanlarla ilişkisini keser" (s. 7)

"Yeri geldiğinde bir yumruk yemenin insanı rahatlattığı durumlar vardır. Ama asıl felaket yumruk atılması veya yenmesi gereken durumlarda suskunluğun yarattığı ezici ağırlıktır." (s. 11)

"Lütfen-diyorlardı! Lütfen! Ne güzel, ne hoş bir sesi vardı bu sözcüğün: Lütfen! Şarkı gibi, güzrl bir koku gibi, kadife kumaş gibi: Lütfen!" (s. 13)

"Şiir, insanlığın en anlamlı buluşudur. Şiir, insan yaratıcılığının en üst noktalarından biridir. Şiir, umudun, sevgini, acının ve dayanışmanın evrensel dilidir." (s. 18)

"Ah bitirmek! Bitirmek, bir şeyi bitirmek, başlamaktan daha büyük bir cesaret ister çoğu zaman. Tanrım ne büyük cesaret ister bitirmek, bırakmak, 'bitti' diyebilmek!" (s. 23)

"Şiir'in kızkardeşine gelince, o yalnızca taşınırlarken pencereden gördüğüm, uzun simsiyah saçlı, kocaman gözlü bir hayaldi benim için. Onu birkaç kez daha yine pencerede görmüş, gözlerinin iriliğinden şaşkınlığa düşmüştüm. hayatımda hiç bu kadar kocaman, yeşil gözler görmemiştim. O gözler sanki kızın duru beyaz yüzünde açılmış yeşil perdeli iri pencerelerdi. Perdeleri azıcık aralarsa kalbinin içi görünecek kadar büyük pencereleri olan bu yüzü belki de gözlerinden ötürü unutamamıştım. İnsanın yüzünde, ruhunun ve bedeninin içini gösterecek böyle büyük pencereler olunca, onun içi dışı bir olmak zorundadır. Şiir'in kızkardeşi bu yüzden çok iyi ve temiz kalpli biri olmalıydı, yoksa yüzünde kalbinin içini gösteren büyük pencereler taşıyamazdı. eEet mutlaka böyle bir kız olmalıydı o" S. 25)

"...tanık olduğu şiddet ve dehşet insanın ruhunu çürütür. Yavaş yavaş çürüyen ruh çok pis kokar. İnsan ne kadar yıkanırsa yıkansın asla temizlenmeyen bir kokudur bu..." (s. 31)

"Artık yaşanmış ve yalnızca düşlenmiş aşklar arasındaki farkı, aşkların ve ayrılıkların ağızda bıraktığı farklı tatları, öfke ile acının insanı nerelerinden bıçaklayabileceğini öğrenmiştim. Büyümüştüm. Düşkırıklığının ve ihanetin dişleriyle etimi parçalayıp kanatışını yaşamış, başkalarına düşkırıklıkları yaşatmış, bazen istemeden incitmiş ama asla ihanet etmemiştim. Henüz. Büyümüştüm." (s. 64)

"İnsan ilkgençliğinde mükemmeli, eksiksizi, haydi hiç olmazsa, uyumluyu bulacağına samimiyetle inanıyor. Farklıyı ve 'öteki'ni arıyor. Deliler gibi yollara düşüp, izler, işaretler ve kokular peşinde dolaşıyor. 'Mükemmel vardır, mutlaka bir yerlerde olmalıdır', diye sandığım bile olmuştu! Vallahi de billahi de sanmıştım işte" (s. 64)

"Geri dönebilmek ve anlayabilmek için ille de gitmem gerekiyordu. Bazılarımız için ille gitmek gerekir" (s. 65)

"Karşınızdakinin yanlış anladıklarını bile anlayabiliyorsanız, doğru iletişim kurmak şansınız olabilir." (s. 68-69)

"Bütün kültürel, ekonomik ve siyasi zincirlerimden boşanmak, ait ve sahip olmamak için savaştım yıllarca. Reddettim. Tanrım, reddetmek bazen ne kadar güçtür. Hele zor zamanlarda reddetmek ne kadar irade ve güç gerektirir. Ve her reddediş yalnızlığın sınırlarını büyütür." (s. 70)

"Herkesin bir yol hikâyesi vardır. Kimininki kısadır kimininki uzun, kimininki komik, kimininki esrik. Bazısı insanı çarpar, geçerken izini bırakır, bazısı dümdüz ve renksiz, bazısı da gizemli, hattâ tehlikelidir. Bazısı meydan okur, bazısı illâki sizi yollara düşmeye tahrik eder... Vardır mutlaka. Herkesin bir yol hikâyesi vardır. Ve herkesin kendi yol hikâyesi en önemlisidir." (s. 77)

"... insan kendinden bile sıkılır bir gün. Aslında insan en çok kendinden sıkılır" (s. 77)

"Terk edilmek acıtır. Nedeni asla önemli değildir. Terk edilmek incitir. Her zaman." (s. 82)

"Hayatımızın en güzel anıları, kendimize yakın bulduğumuz insanlarla yaşadığımız yakın duygusal anlardan geri kalan izlerdir. " (s. 85)

"Onun mutlu olmak için bütün dış koşulların mükemmel olmasını beklemeyecek akıllı insanlardan olduğunu anlamıştım." (s. 85)

"... ben aşkla beraber yaşanan seksi tercih ederim. Çünkü kadınlar sevişirken ancak aşık oldukları erkeklere bedenleriyle beraber varlıklarını da verir ve böylece erkeğin de varlığıyla sevişmesini sağlarlar." (s. 161)

"Defne: Laurus nobilis; onun barış sembolü saydığı, aslında Romalı kahramanları erkeklik simgesi olarak yapraklarıyla taçlandıran ağaçtır. Defne, Macar Gulaşı'nın hazla yenmesini sağlayan yapraklardır. Defne 'ilk aşk bir daha yaşanamaz' saflığına ve artık varoluşuyla özdeşleşerek kendi ilkgençliğime duyduğum özlemdir. Saflığa övgü ve özlemdir." (s. 163)

 

2 yorum:

safransarı dedi ki...

"Onun mutlu olmak için bütün dış koşulların mükemmel olmasını beklemeyecek akıllı insanlardan olduğunu anlamıştım." (s. 85)

Gerçekten harika ya , teşekkürler paylaştığın için..

Yazgüneşi dedi ki...

ne demek zevkti benim için
sevindim beğenilmesine :)