2007 yılının Şubatında yazmışım
yani yaklaşık iki sene önce
fikirlerimde bir değişiklik yok
hala aynı düşünüyorum
aynı yazı altına aynı imzayı hala atıyorum
takdimimdir.
Tam da aşkın en yoğun konuşulduğu 14 Şubat Aşıklar günü arifesinde ben kapılmış olduğum zamane çocukları aşkı yanlış tanıyacaklar fikrini daha bir çok düşünür oldum galiba.. Çünkü sokakta, lokantada, alışveriş merkezinde, parkta hangi anne babayı görsem bebeklerine çocuklarına “Aşkım” diye sesleniyorlar. Olur olmaz her yerde çok doğal bir biçimde onları dudaklarından öpüyorlar.
Defne doğmadan da bu durum bana biraz doğallık dışı görünüyordu ve çocuğu olan arkadaşlarımı eleştiriyordum. Onlar da bana “eh bir seninde olsun görürüz” diyorlardı. Defne doğdu ama durumda benim açımdan bir değişiklik olmadı. Defne’yi tarifi imkansız ölçülerde seviyorum bu tartışılmaz ama ona aşık mıyım? Hayır. Aşk farklı bir kavram; karşı cinse duyulan kuvvetli bir his ama insanın evladına duyduğu his kadar kuvvetli mi? Asla değil. Bence aşkın içinde cinsellik var, çılgınlık var, aklına eseni o anda yapmayı istemek var, gelecek hesapları yapmadan günün tadını çıkartmak var. Buna karşın evlat sevgisi bunların tamamen zıttı kanımca. Her şeyin de ötesi aşkın gözü kör! Oysa söz konusu çocuk olduğunda anne-babaların değil kör olmak; gözlerini iki değil dört açmış durumda olmaları tamamen bir gereklilik değil mi? Tabi burada kullanılan aşkın gözü kör benzetmesinin gerçek körlük olmadığını ve aşık olunca insanın karşısındakinin hiçbir hatasını görmediğini anlatan bir tabir olduğunu biliyorum. Bu açıdan bakınca evlat sevgisi ile örtüştüğü bir gerçek, yani kimse evladının hatalarını görmek istemez. Ama yine de bence aşk farklı bir olgu. Anne-babası tarafından sürekli aşkım diye çağrılan bir çocuk yaşı ilerleyip de gerçek aşk ile yüz yüze kaldığında ona ne diyecek?
Bu konuya ben takıntılıyım, o kadar da önemli değil diye düşünüp fazla da üstünde durmuyordum aslında. Ta ki Fatih Kalkınç’ın “Okul Evde Başlar” isimli kitabını okuyana kadar. Okurken gördüm ki bu konuda yalnız değilim, benim gibi düşünenler var. Fatih Kalkınç “çocuklarınıza aşkım, sevgilim demeyin, canım bir tanem, her şeyim vs. diyebilirsiniz ama onlar sizin aşkınız değil” diyor. Peki onlara aşkım demenin ne zararı var? Kavramların kafasında yanlış oturmasına sebep olabiliyormuş. Fatih Kalkınç bu konuyu çok uzatmayıp kısaca yazıp geçmişti ancak daha sonra bir dergide okuduğum ve ne yazık ki yazarının ismini hatırlayamadığım makalede konu daha sert eleştiriliyordu. Yazar yanılmıyorsam bir pedagogdu. Çocuklara ebeveynleri tarafından sürekli aşkım, sevgilim diye hitap edilmesinin onların cinsel kimliklerinin oturmasına zarar verme ihtimalinin büyük olduğundan söz ediliyordu yazıda. Basit bir aşkım veya sevgilim kelimesi bu derece ciddi ve büyütülecek bir şey midir yoksa bu yazı abartı mıdır kısmının yorumunu elbette yapamam. Bunu bir istatistiği yapılmış mıdır onu da bilmiyorum. Ama bana kalırsa riske girmeye değmez.
Ayrıca ben Defne’nin kafasında soyut kavramlar doğru yerleşsin istiyorum. Yaşı geldiği zaman aşkım kelimesini ona gerçekten aşık olan erkeğin dudaklarından duysun istiyorum. Bülent bana ilk sevgilim ya da aşkım dediğinde ne kadar heyecanlanıp mutlu olduğumu asla unutmuyorum. Bu hissi kızım da yaşasın bu kelimeler ev içinde her dakika duyup kulağının alışık olduğu kelimeler olsun istemiyorum. Kendisi kullanacağı zaman da gerçekten aşık olduğu erkeğe bu kelimelerle hitap etsin istiyorum... Belki ben eskiden kalma romantiklerdenim aşkın varlığına hala inananlardanım ama hiç şikayetçi değilim.
Belki çocuklarına aşkım, sevgilim diyen anne babalar benim bu yazıyı ukalalık etmek için yazdığımı düşünürler. Oysa öyle bir niyetim yok. Sadece benim kendime ait böyle bir bakış açım vardı ve okuduğum birkaç yazı bunu destekledi. Yoksa elbette herkes evladına istediği gibi hitap eder... Ben Capon balığı diyorum örneğin
8 Şubat 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder