17 Eylül 2010 Cuma

Soy una mujer turca en España *

Cumartesi sabaha karşı 3'e kurduk saatlerimizi -hoş ben yine yatamadım ve 2.30'da anca becerdim uyumayı; saat de 3'te çalıverince tam yeni dalıyor olmalıyım ki yüreğime indi, bir korktum kiiiiiiiii, evlerden uzak- neyse; hazırdı her bir şeyimiz; giyinip çıktık, ee ses oldu haliyle bir miktar; çıkarken alt kattaki huysuz teyzenin hışmından milim farkı kurtardım paçayı; tam ben kapısının önünden geçmiştim ki, açıp kapıyı şaaaaaaaaaaar diye şarladı "ne kadar çok gürültü yapıyosunuuuuuzz" diye. tüydüm gık demeden :P

4 Havaş'ını kaçırıp 4.30 Havaş'ına bindik Check-in sonrası "İkametiniz Türkiye'de değil" gerekçesi ile bize oy kullandırmadılar. Bunu bir çifte standart olduğu da göz önündeydi. Kullanan kullandı yani öyle söyleyim. Sinirlendik ama elden bir şey gelemedi yazık ki.

Özge, Scott, Şebnem, Meltem ve Miray'la tanıştım. Büü'ye kızdım bunca zaman arkadaşlarını benden sakladığı için :)... Hoş Meltem ve Şebnem ile Büü de orada tanıştı ya... Nessseee... Ekibin sağlam olacağı o dakka belli oldu. başka arkadaşlar da vardı ama onlar genelde bizden ayrı takılmayı tercih ettiler. Lâkin şu sözünü ettiğim 7'li İspanya'ya damgasını vuracaktı; baştan belliydi :)

Vakit geldiiii, bindik uçağaaaa


Münih aktarmalı uçuyorduk ancak Münih'te sağolsunlar pasaport kontrolünde ıcığımızı cıcığımızı inceleyip -her nedense en çok bana- binlerce soru sorup içimizi bayıltarak ve Avrupa Birliği sınırına gireceğiz diye çifter çifter pasaport kontrolü ve incelemesi yapıp oyaladıklarından Madrid uçağımızı kaçırdık. Neyse ki 3 saat kadar sonra havalanacak olan bir diğerinde 9 kişilik yer ayarlandı da biz de bu vesileyle ortada kalmaktan yırtmış olduk.














Münih havaalanında oturup geyik yaptık ve hatta sabahın o saatinde bira bile içtik abartarak ve hatta hatta bira köpüğü ile öpüşerek bira aşkında varılabilecek son noktaya da vasıl oldum şahitler önünde. Efes'e ihanet hoş olmadı ammaaaa napalım...








uçağımıza yerleşip sonrasında Madrid'e indiğimiz vakit saatler henüz öğleni göstermekteydi belki ama biz akşamın 7'si olmuş hissiyatındaydık cümleten.

Madrid'i çok beğendim diyemeyeceğim ama şu da bir gerçek ki Madrid'i gördüm demek de çok mantıklı bir yaklaşım değil aslında. Genel anlamda köstebekler gibi yer altında geçti zamanımız.



metroda oradan oraya sürüklenerek falan. Granada için otobüs biletlerimizi alıp valizlerimizi emanete bırakmak için otobüs terminaline gittik; o metrodan ona bin, ondan in öbürüne bin, tekrar in bi daha bin şeklinde. Valizlerden kurtulup, bilet alıp hadi obaraaaa yeniden metrolara...


Puerto del Sol (Güneş Kapısı) meydanına gittik, orada ünlü bir pazar yeri varmış. Fıçılardan şarap doldurtup,

Kafam kadar karidesdi şuydu buydu garip deniz yaratıklarından istediğini seçip; yiyip içebildiğin bir mekan... Deniz ürünü alerjili bir kadın olmam dolayısıyla aç kaldım haliyle.



Neyse ki pazar yerinin hemen karşısında bir cafe bulup oturduk ve ben bir yurtdışı klasiği olarak 4 peynirli pizza yiyerek doydum...Bu cafe diye oturduğumuz yerde garsona saftiri saftiri bira sorduk mal mal baktı getirmeden önce; daha sonra fark ettik ki cafe mafe değil birahaneymiş ya orası :)
Birahaneye biranız var mı dedik özetle
e hooooşşş.....
Kapının üstünde Cerveceria (Birahane) yazısını okuyunca hayli eğlendik kendi kendimizle...:)

Sonra Madrid sokaklarını arşınladık. Hediyelik eşya mağazalarına falan bakındık



saftirik saftirik yürürken salak Çinlilere kapıldı ilk Özge; sonra hepimizi avladılar yaka paça, bir Meltem kurtardı paçayı masaj yapacağız ayağına bir temiz soyulduk bi de uyuz uyuz ovdular ıncık mıncık ıyyyyy. Sinir oldum.



O kadar yorulduk ki, hoş bir cafe bulup çöktük ve valizleri emanetten alacağımız vakte kadar serilip kaldık oracıkta

ve yine inli binli bir metro yolculuğu ...


Emanetten 11.30 du son teslim alma saati. otobüsümüz 01.30 da

sersefil terminalde bekledik o saate kadar.

Meltem "ayyy hep acırdım ben AŞTİ böyle kalakalanlara bak başımıza geldiiiii" deyince çok güldük. Hiç de haksız değildi o ayrı :) Bi ara dayanamayıp 2.80 yattım oturulan yerlere ve güvenlik saniyesinde damladı yasak diye
öööööööle ezik gibi uyuduk ayakta. Hele Özge tam filmdi ayakta uyuklarken.



otobüs saatimiz geldiğinde toptan dar attık kendimizi otobüse ve direk uyuduk nasıl bir yorulmuş isek.


sabahına Granada'ya vardık çok şükür dedik demesine ama saat 7 olmuş ortada gün mün yok. Ortalık zifir karanlık... Nası yani ya dedik önce
Sonra öğrendik ki İspanya'da sabah falan olmuyor 9'a doğru gün ağarıyor ve haliyle de akşamlar da olmuyor. saat 22.00 hava bi zahmet e karariiiim bari kıvamında... Buna sebep olsa gerek İspanyol insanı gece 21.30'dan önce yemek yemiyor.



Sabah 7'de indik iyi güzel, lakin  bizim otele, diğerlerinin aile yanlarına girişi 9(aslında bu gezi bir dil eğitimi ve kültür gezisi olduğundan gidenler dili ve kültürü daha iyi öğrenmek adına aile yanında kalıyordu, Büü ben zorlanmayım diye otel olsun demiş bizim için)

orada kahvaltı edip cafe manchado içerek saati 9'a yaklaştırdııııık
ve şehir merkezine vasıl olmak üzere otobüs durağına doğru düştük yolaa.....


-DEVAM EDECEK-

* Bir Türk kadınıyım İspanya'da

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Hepsi çok güzel fotograflar çok eğlenceli ellerine objektifine sağlık ;)

Yazgüneşi dedi ki...

çok teşekkür ederim
sevgiler çok çok