31 Mart 2011 Perşembe

Çocukluğun Soğuk Geceleri / Tezer ÖZLÜ

IMG_7718

"... uykuyu arıyor, Tanrı'nın var olup olmadığını düşünüyorum. Tanrının var olmayacağına inandığım geceye dek, ona hepimiz için uzun uzun yakarıyorum. Artık yakarmama gerek kalmadı, istediğim gibi düşünebilirim." (s.9)

"Her gün geçtiğim için mi, yoksa boşluktaki duyguları yansıttığı için mi, yoksa herkes sözünü ettiği için mi, hep Sisler Bulvarı'nı okuyorum. Beklenen gemiler. Uzak limanların özlemi. Düşlenen erişilemeyen sevgililer." (s.11)

"Ölüm düşüncesi izliyor beni. Gece gündüz kendmi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur, yaşamasa da. Bir kaygı yalnız. Beni kendimi öldürmeye iten bir kaygı.

Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var. Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun. Bir haykırış! Sessizce yatağa dönüyorum. Ölümü ve yokluğu uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor. Şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor. korkacak bir şey yok. Kırlarda koşuyorum. Sanki bir deniz kentinde yaşamıyorum. Hep kırlar. Esintiyle birlikte eğilen otlar arasında bir başımayım. Birazdan ölüm beni alacak.

Kirli bir yastık kılıfı görerk uyanıyorum. P.K. harflerini okuyorum. kafamda hemen "Psikiyatri Kliniği" çağrışımı uyanıyor.
- Kurtardılar beni !
diye düşünüyorum.
- Kurtarmasalardı
Ağlamaya başlıyorum" (s. 12-13)

"Pazar günleri... Şimdilerde... Sokak aralarından geçerken gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın yamurlu gri günlerinde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaşmışsa... odaların içine aslımışçamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gtmek,gitmek, gitmek, gitmek... isterim hep." (s. 16)

"Yaşam yalnızca sokaklarda. Bir canlılık var sokaklarda. Güzel olan, gerçek olan, kentin insanları, kalabalık, dış dünya. Dış dünyanın insanın kulaklarına varan uğultusu. Diğer ülkeleri aşan, batıda bir okyanusa, doğuda bir başka okyanusa varan uğultu."(s. 25)

"...kendi kendine oynamaktan başka boşalım yolu yok. Bu da insanı bir yalnızlığa sürüklüyor. sevişmeyi kendi gövdelerimizde tatmaya, kendi bedenlerimizde öğrenmeye koşullandırılıyoruz. erkek gövdelerine, erkek organlarına yabancılığımız giderek büyüyor. Yılların çabası gerekiyor, erkeğe alışmak, erkeklik organını sevmek için." (s. 24)

"... insanı ve erkeği öğrenmenin bu denli güç olduğunu hiç bilmiyorum. erkeği öğrenmek için, çok erkek tanımak gerektiğini de bilmiyorum. Mutluluğun, insanın kendi kendisiyle hoşnut olmasıyla başlayacağını da bilmiyorum.
...
Birden gökyüzünden gecenin karanlığı kalkıyor. koyu gri bir alacakaranlık bürüyor doğayı. Doğacak güneşin kızıllığı yayılıyor dağların ardından bozkıra. O an bozkırı da çok sevdiğimi düşünüyorum." (s. 31)

"Uçsıuz bucaksız bir kent . Kilometrelerce ilerliyorum, ne başladığını ne de bitişini belirten bir köşesini görebiliyorum. Kentin alabildiğine büyüyen boyutları, göllerin ağaçlıkların ötesinde herhangi bir yerde bitmeli. Bu bitişi görüyorum. gece gündüz yaşıyor burası. geceleri gökyüzü gri, hava iyice kararmadan gene sabah oluyor. tepeleri olmayan dümdüz bir kent. En yüksek yapıların üst katlarından ancak bir çatılar uzantısı görülüyor." (s. 32)

"Yazmak istiyorum. Ama her zaman yaşamın günlük hareketliliklerini yeğliyorum. caddelere çıkmak, doymak bilmediğim sokaklara bakmak, yeni köşeler keşfetmek, yabancı insanları seyretmek, doyumsuz yaşamı gözlerimden yüreğime indirmek istiyorum. Kısacık anlarda çeşitli olayları, insan varoluşunu özünü, zaman ve duyguları sınırsızlık iççnde derinliğine düşünen insanlar çok mu? Bilmiyorum. Bir an, zamanları, olayları, duyguları, dağları, kalın gövdeli, büyük dallı ağaçları, yeşil mavi Akdeniz'i, uzantısındaki okyanuslarıokyanuslarla ufuklarda birleşen yıldızlı gökyüzünü ve dağların ardından yükselen güneşi aşan olaylarla dolu." (s. 33)

"... sinir hastalığı da bulaşıcı bir şey. hem öyle mikrop almakla değil, bir insanın umutsuzluğunu derinden algılamakla bile geçebilir. O zaman gücün varsa kurtar kendini. ne ilaç ne şok. Hastalık ile sağlık arasındaki bağ o denli zayıf ki, bir şizofrenin otuz yıllık solgunluğunu, zayıflığını, iştahsızlığını, çürümüş dişlerini ve zamanı yitirmişliğini yakından duymak, şizofreni kokusunu yakında koklamak bile hasta edebilir insanı" (s. 40)

"Karanlık uzun geceler vardır. kapalı gözlerle uzandığım. Birkaç saatin bana ait olduğu karanlıklar. Bazen fırtına sesiişitilir. Bazen pancurların çinkolarına gür yağmur damlaları çarpar. İçime denk gelir yağmurun coşkusu, ıslaklığı. Çoğu kez sokak köpekleri havlar. Köpek havlamaları bir köyde ya da orman kıyısında bir evde yattığım duygusunu uyandırır bende. Hiç bitmesin isterim havlamaları. Sabah kalkınca bahçeye, kıra çıkayımisterim. Yazı yazarım bu saatlerde. Uzun uzun. Hep düşüncelerle yazmaktır bu. kalkmak isterim. Kalkarsam, denize vuran ışıkların parlaklığını görürüm. Ve ağaçların koyu gölgelerini. evler, geceden daha karanlıktır. bazı odalarda ışışk yanar. Uyandığımda yitmiştir yazdıklarım. Yazın, özellikle temmuz ya da ağustos ise, sıcak bir güneş havayı, sokakları, evin içinii koltukları tahtaları ısıtmış müthiş bir parlaklık bğrğmğştğr kenti. İnsanı sıkan, garip, nedeni belirsiz, umutsuzluklara düşüren bir parlaklık ve kızgın güneş. Bir kaç gün uzunluğundaki yaz günleri. kış aylarındaysa gri bulutlar kentin üzerine inmiştir. Yağmur dolu bulutlar. Gün başlamış ilerlemiştir bile." (s.40)

"... onun için büyük bir sevgiyim. Böylesi bir sevgiye gereksinme duyuyor muyum? hayır. yalnızca bir erkeğe gereksinme duyuyorum. üç, dört yaşından beri bir erkeğe gereksinme duyuyorum ve artık yanımda bir erkek olmadan uyuyamıyorum. Bu adamla yatınca eksiksiz bir boşalma duyuyorum ama sonunda salt bir boşluk. Bir anda karansarlığa düşüyor, mutsulukla başbaşa kalıyorum. Sevişme yolculuğu, coşkusu, ölüm isteği ile bitiyor. Bunu için ordan kaçmalıyım." (s. 42)

"Neden bunalımları çözümleyemiyoruz? Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz?Yürmi yaşlarının başında insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için ilkin nikah imzası mı atılmalı? Ya da yalnız kalıp yıllar yılı erkek-kadın özlemiyle kendi kendilerine mi boşalmalılar? Erkekler, kadın resimlerine mi bakıp heyecanlanmalılar?İlk kadını genelevde mi tanımalılar? Kar-kocalar birbirlerinin gövdelerine "mal" gözüyle mi bakmalı? İnsanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor. saptırılıyor. Çarpılıyor."

"Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. daha güzel yaşam başka biçimde değil. Güzel yaşam burada. Taksim alanında. Turşu, pilav, simit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık içinde. Trafik tıkanıklığından yürümeyen arabalar, egzoz kokusu, alana yayılan sidik kokusu - gözlerimiz duygularımız önünde açılan bu kara kalabalıktan başka yerde, daha başka biçimde bir güzel yaşam yok. Güzel yaşamın sırları, ölen, gömülen arkadaşlarımızın yaşadığı kadar." (61-62)

"Yaşamın en güzel anı. Denizlerle, kumsallarla, rüzgârla, yeryüzü ve gökyüzüyle birlikte var oluşu derinden duyduğum an. iki insanın birleşmesiyle kutsallaşan bu an. Sonsuzluk. Varoluşun tüm zamanlarını uzlaştıran bu an. İki insanın birlşmesindeki sonsuzluk özü olmalı sevişmeyi duyan ve duyuran gücün. Bizi saran sıcaklığın. Soğuyan gecelerin. Ve geceleri gökyüzünü bürüyen yıldızların. akdenizin üzerini kaplayan mavigökyüzünün özü olmalı bu birleşme. Bu ıslaklık. Sonsuza dek varan, yaşatan, sonra yaşamı uzaklara, Akdenizin kıyılarda beyazlaşan dalgaları ya da yeşil durgunluğu gerisindeki ufuklara iten gücün.

bizi saran sıcaklığın. Soğuyan gecelerin. ve geceleri bürüyen yıldızların. Ve dolunayın. Ve dolunayla birlikte uykusuz kalan insanların. Dolunayla birlikte uykusuz kalınan  gecelerin soluk, sisli sabahlarında ölümü bekleyen insanların.
(Ölüm de bir günlük oly değil mi?)
Bizi saran sıcaklığın, soğuyan gecelerin. Ve geceleri bürüyen yıldızların. İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı özü olmalı evrenin. Sonsuza dek varan, var eden, yaşatan, yaşamı ileri çağlara doğru devreden bu birleşme....        " (s. 65- sonsöz)

8 yorum:

gunes dedi ki...

sevdiğim ayrı tuttuğum kitaplar arasındadır. Ne çok şey söylemiş Tezer Özlü cesurca, kalemini eğip bükmeden. kaç kadın yazar var ki ülkemizde böyle cesur söylem kullanmaktan kaçınmayan. Kitaptan sevdiğim bir cümle geldi aklıma, belleğimde kaldığı kadarıyla yazacağım: " Hiç kimse benim gibi otabüse biner gibi evlenip, otabüsten iner gibi boşanmıyor."
Bu sıradışı benzetme karşısında gülümsemiştim.
Bir de psikiyatri kliniğinde hemşirenin yaptıkları var ki, akıllı giren deli çıkar.
altı çizilecek çok cümle var bu kitapta.
tşk.

Yazgüneşi dedi ki...

Ah evet
o evlilikten bahsettiği satırlar ben de çizili
her çizdiğim satırı yazamadım çok uzun diye

askıl hastanesinde hadiselerde tüylerim diken diken oldu gerçekten... akıllı giren deli olur orada gerçekten... inanılır gibi değil...
çok incecik görünmesine rağmen içine çok şey sığdırabilmeyi başarabilen eserlerden :)

gunes dedi ki...

sevgili yaz güneşi;
bazı kitaplar vardır mutlaka okunmalı diye ısrar ederiz. bu böyle bir kitap bence, hem içerik hem dilin kullanılışı bakımından.

"okumayan varsa mutlaka okusun."
di/yorum.

sevgiyle...

Yazgüneşi dedi ki...

bunun üstüne bir şey demiyor
sadece altını imzalı/yorum :)

sevgiyle

nil dedi ki...

tezer... edebiyatımızın hüzünlü prensesi. bendeki yeri ayrı, okurken hep dönüp kendime baktığım kadın, seviyorum.

Yazgüneşi dedi ki...

ah Mavim.. nasıl da güzel tabie ettin
okurken dönüp kendine baktırmak
işte bu
tezer'in yaptığı
yapabildiği..
seviyorum ben de :)
seni de ;)

nil dedi ki...

be de seni çok seviyorum. ve senin yazılarında da o kadar çok kendime dönüp bakıyorum ki...

Yazgüneşi dedi ki...

MaviNil'im.. Can'sın ;)