11 Nisan 2011 Pazartesi

"Cıva Sanrıları" - Dominic Smith

IMG_8526k


"Meyve imparatorluğunun kraliçsi kesinlikle eriktir: tuhaf, ağız sulandırıcı ve kurnaz.
Ama elma, ilk günahı, gözden düşmeyi, suç işlemeyi simgeliyor.
Evet de, erik de baştan çıkarmayı ve şehveti simgeliyor.." (s. 20)

"Uyanan çiçekler, renklerinin enerjisiyle, gökyüzünün mavisini gölgede bırakma arzusuyla yanıp tutuşur ve sıcaklık kokuları görünür hale getirerek, duman gibi yükselmelerini ve yıldızlara erişmelerini sağlar." (s. 20)

"... acılarını, cilalanmış, pirinç kadar törpülenmiş ve sessizce içlerinde taşıdırlar." (s. 55)

"Gümüş sırlı aynasının önünde dururken, insanın yansımasının, fotoğrafçılığın geçmişi olup olmadığını merak etti. Ne de olsa dagerreyotipler, hafızası olan aynalardı. Bulunuşundan önce, insanlar sakin göllere, cam tabaklara ve aynalara bakarak hayranlıkla kendilerini seyrediyordu. Şimdi kendilerini kusurları asitle giderilmiş, parlak gözleri gelecekte resimlerine bakacak kişiyi - örneğin, tavan arasındaki torunu, üzgün bir dulu - aydınlatacak şeklde, fotoğrafın durdurduğu zamanda hayal ediyorlardı. Bir an için, kendi ölümlülüklerinin ve insan hayatının kalıntılarının etkisinde kalıyorlar, müstakbel ölülerine, cıva damlasında beliren hayale karşı bir şefkat hissediyorlardı" (s. 56)

"Merak ediyorum, acaba ölüler, yaşayanlardan daha mı kibirli?" (s. 61)

"Hiç kimse, sonun hışmına karşı güvende değildir" (s. 68)

"Mavinin sonsuz sayıda tonu var, ama yalnızca bir tane ana mavi vardır. Kuşkusuz gerçek konusunda da durum farklı değildir." (s. 99)

"Fotoğrafçılığa ilk adımlar, kazara atılmıştı. Louis yıllarca kamera obskürasını kullanmış, Paris ışığıının opaklığını ölçmüş, gerçeği cansız kumaş parçasına aktarmaya çalışmıştı. Şimdi aklına gelen şey, bir vizyondaymış gibi, doğanın yalnızca güneş ışığı kullanarak kendisini çizebileceği; doğru mağaravari açıklık - çocukluğunda yatak odasının penceresi gibi ya da Diyorama'nın yuvarlak, kubbeli yapısı ve ışık çıtaları gibi - ve doğru alıcı malzemesi sağlandığı takdirde, ışığın bir manzarayı sonsuza dek yüceltebileceği düşüncesiydi. Işığın sırrı şuydu: Beraberinde görüntü taşıyordu. Işık, güneşin helyumlu bulanıklığından kurtulduktan sonra aşağıya akıp, yoluna çıkan her şeyi (bulutların beyine benzeyen silüetlerini, uçan kuşların  eksenini, kubbeli çatıları, asimetrik gövdeli ağaçları, elini havaya kaldırmış adamı) ortaya çıkarıyordu. Gölgeleri resmetmekle kalmıyor, göremediğimiz cismani dünyanın berrak planını çıkarıyordu. Doğru alıcıyı bulduğunuz takdirde, çizimi doğa yapacaktı." (s. 154)

"Şairler yalnızlıktan ölür; geri kalanımız koleradan ve yaşlılıktan" (s. 217)

"- Işık ve kompozisyon karşılıklı olarak dengelenince fotoğrafı çekeceğim. buna aynı zamanda öpücük diyoruz.
- Öpücük mü?
- Işığın objeyi, doğasının gerektirdiği şekilde öptüğü an.
-Ne felsefe!

Louis'in sabrı taşmaya başlamıştı.
-Sevgili kızım, güneş ışığıyla aşk arasında koparılamayacak bir bağ olduğunu algılayamayacak kadar çarpık mı düşünüyorsun? Öpücüklerin doğada olmadığını mı sanıyorsun? şafak sökerken bir gölün üzerindeki ışığın en tatlı sevişme şekli olduğuna inanmıyor musun?" (s. 220)

"-Madam, aşk, kağıt oyununda partner seçmeye benzemez
dedi Louis.
- Kendi kuralları vardır. Bizim görevimiz yalnızca onun sesini takip etmektir.
...
-Galiba haklı anne
dedi Chloe.
- Aşkı biz seçmiyoruz, o bizi seçiyor." (s. 301)

" Nasıl biri olabileceğimi gördü. Kendimde sevmek istediğim şeyleri sevdi; görmüş geçirmiş bir kadın, iyileştirilebilen birisi; tutkulu zarafet arayıp da onun yerine gurur bulan bir kadın. Gurur, içeriden kilitlenen bir ev gibidir." (s. 331)

"Nostaljiyi tedavi etmek imkânsız diye düşündü. Kısa bir süre, hâlâ hayatta olmanın getirdiği cüretle, doğanın gizli mekanizmasını, yaprakla gövdeye, tohumla ana köke dokunan gizli mimarisini bulmaya çalışmıştı. fakat ne zaman fotoğrafını çekeceği bir obje bulsa, şeklini değil, parıltısını yakalıyordu." (s. 338)

7 yorum:

gunes dedi ki...

ışık, kompozisyon ve felsefe daha ne olsun!
:)

nil dedi ki...

ama harika bir kitapmış bu, cidden heyecanlandım okurken...
tam narsist bir seviçle :P "Mavivin sonsuz sayıda tonu var, ama yalnızca bir tane ana mavi vardır. Kuşkusuz gerçek konusunda da durum farklı değildir." cümlelerine vurgu yapacakken arkadan fotoğrafa dair o muhteşem tanım geldi, öpücük !... teşekkür ederim yazgüneşim, ellerine sağlık, çok sevdim ben bu kitabı, o-ku-na-cak :)

Yazgüneşi dedi ki...

sevgili Güneş haklısın kesinlikle
"daha ne olsun"

Nil'im okumalısın evet ;9
kitabı veririm ben sana..
mavili kısmı okurken de çizerken de buraya aktarıken de kulaklarını çınlattım
tahmin ettiğinden de eminim ayrıca :))

Elif Gizem dedi ki...

Hangü cümleyi favori seçeceğimi şaşırdım:) Hepsi ayrı ayrı güzel. Yine de en sevdiğin dersen diye bir seçim yapıyorum :)
"Şairler yalnızlıktan ölür; geri kalanımız koleradan ve yaşlılıktan" (s. 217)

Yazgüneşi dedi ki...

o cümle Elifcem
nasıl da seni sana yaklaştırdı öyle değil mi? :)
biliyorum zira bana da yaptı aynını ;)

gunes dedi ki...

doğru, bir tane mavi var ve umarım hep ayrı yerder durur:))

Yazgüneşi dedi ki...

umarım sevgili güneş...
umarım :)