21 Nisan 2011 Perşembe

Fotoğrafı Eleştirmek -İmgeleri anlamaya giriş / Terry Barrett

IMG_9609

"Ne yazık ki genellikle eleştiriyle değerlendirmeyi bir tutmayız çünkü günlük dilde eleştiri teriminin olumsuz çağrışımları vardır: Yargıda bulunmayı -genellikle de olumsuz yargılar- ve onaylamamayı, beğenmemeyi ifade etmek için kullanılır." (s. 15)

“Bell Hooks: Sözcüklerin büyüsü daha çocukken baştan çıkardı beni, okumak ve yazmak beni halâ alıp götürüyor, meftun ediyor. Bütün çalışmalarımın ilk taslaklarını elle yazar; yüksek sesle kendime okurum, kelimeleri seslendiririm, onları duymak ve hissetmek için. Sözcüklerimin yaşadığını ve soluduğunu duyacak kadar dille içiçe geçmiş olduğumdan emiin olmak isterim, öyle ki içimdeki tutkulu bir yerden yüzeye çıksınlar.


Peter Schjeldahl: Sanat sayesinde düzenli olarak bir şeyi veya belki de her şeyi, hatta tüm dünyayı bir başkası olarak deneyimleme şansını elde ediyorum, bir an için gözlerimi ve zihnimi bir başkasının gözleri ve zihniyle değiştirebiliyorum.

Rene Ricard: Aslına bakılırsa ben bir sanat eleştirmeni değilim. Ben bir hayranım. Eserleri hakkında söyleyecek sözüm olacak kadar bana ilham vermiş sanatçılara ilgi toplamak için çığırtkanlık yapmayı seviyorum.

Michale Feingold: Eleştiri sanatta iyiyi kutlamalı, öfkesiyle kötüde eğlenmemelidir.” (s. 16)



“Eleştiri terimi içerdiği birçok farklı anlam nedeniyle karmaşıktır. Sanat ve sanat eleştirisi üzerine felsefe yapan estetikçilerin ve sanat eleştirmenlerinin dilinde eleştiri, çoğunlukla salt yargıda bulunmaktan çok daha geniş bir etkinlik dizisini anlatır.”(s. 17)



“Eleştiri, sanatın anlaşılma ve takdir düzeyini yükseltmek için sanat hakkında bilgilenmiş söylemdir. Bu tanım dans, müzik, şiir, resim ve fotoğraf dahil, tüm sanat biçimleri için eleştiriyi kapsar. ‘Söylem’ konuşma ve yazmayı içerir. ‘Bilgilenmiş’ ise, eleştiriyi sanat üzerine salt konuşmaktan ve bilgisiz görüş bildirmekten ayıran en önemli niteliktir. Sanat üzerine yazılmış her şey eleştiri değildir. Bazı sanat yazıları eleştiriden çok gazeteciliğe yakındır. Eleştirel analizden çok, sanatçılar ve sanat dünyasının olayları hakkında bilgi veren haberlerdir. “(s.18-19)



“Peter Schjeldahl: Eleştirmenlerle sanatçılar arası samimi arkadaşlıklar trajikomiktir. Eleştirmen sanatçıdan ifşaat, sanatçı eleştirmenden onay beklentisi içine girebilecektir. İkisi de biraz olsun iyiyse birbirine bu mükafatları sunmayacaktır. Sanatçılara ilişkin bir ısdırap duygusu taşımayan her eleştirmen bir fahişedir. Sanatçılarla hiç ilişki kurmayan, onlara bulaşmaktan korkan bir eleştirmen ise bakire. İkisi de aşktan anlamaz.” (s. 29)



“İyi eleştiri okumanın getirisi, sanata dair artmış bilgi ve takdirdir. Pek iyi bilmediğimiz bir sanat hakkında okumak bilgimizi artırır. Eğer bir sanat eserini biliyor ve takdir edebiliyorsak, onun hakkında bir başkasının görüşlerini okumak –eğer hemfikirsek- bakış açımızı genişletir. Eğer hemfikir değilsek, kendi görüşümüzü derinleştirebilir ve karşı savlar geliştirebiliriz.” (s. 33)



“Bir sanat eserine düşünceli bir biçimde bakmanın ilk avantajı, gözlemcinin gözlem süresinin uzaması ve yavaşlaması olacaktır. Bu basit ama önemli bir noktadır.” (s.33)


“Eleştirmenler, bir sanat nesnesini okurlar ve izleyiciler için eleştirirken sanat hakkındaki karmaşık düşünce ve duygu yığınlarını sözcüklere dökmek için uğraşırlar ki, önce kendileri sonra başkaları için anlaşılabilir olsunlar. Her gün sanatla karşılaşanlar, bir resmin veya serginin önünden ona en az tepkiyi vererek yürüyüp gidebilirler. Sanat eserlerine profesyonel olarak yaklaşan eleştirmenler ise anlamla mücadele etmekten sorumludurlar. Sanat eserinin zorladığı sorulara yanıt aramak veya sormadığı soruları sormak durumundadırlar.



Genellikle eleştirmenler sanat eserine tek bir resim ya da tek bir gösteri anlamında yaklaşmaz, çok daha geniş bir perspektiften bakarlar. Sanatçının diğer işlerini, dönemin diğer sanatçılarını eserlerini, hatta geçmiş sanatını da göz önüne alan çok büyük bir bağlama yerleştirirler yapıtı. Bunu yapabilirler çünkü ortalama bir izleyiciden çok daha fazla sanat eseri görmüşlerdir –geçimlerini bundan sağlarlar.” (s. 34)



“Bir fotoğrafı ya da sergiyi betimlemek, ondaki şeyleri bulgulamak ve bulguladıklarını bir başkasına yüksek sesle veya yazılı olarak aktarmaktır. Betimleme bir veri toplama ve olguları listeleme sürecidir. Betimlemeler şu sorulara yanıt verir: ‘Burada ne var?, Neye bakıyorum?, Bu imge hakkında kesin olarak ne biliyorum?’ Yanıtlar hem apaçık olanın hem de o kadar açık olmayan şeylerin tanımlanmasıdır. Eleştirmenler bazen apaçık olan şeylere de işaret ederler çünkü bilirler ki, bir izleyici için apaçık olan şey bir başkası için görünmez olabilir. Betimsel bilgi fotoğrafın konusu, aracı (medium) ve biçimi hakkında ifadelerde bulunur, sonrasında genellikle fotoğrafçının kimliği fotoğrafın çekildiği dönem ve toplumsal çevre gibi gündelik bilgiler verir. Betimsel bilgi doğru (veya yanlış), tam (veya eksik) ve olgusaldır (veya olguya karşıttır).” (s. 35)



“Eleştirmenler betimsel bilgiyi iç ve dış olmak üzere iki kaynaktan edinirler. En çok betimsel bilgiyi, fotoğrafın içinde görülebilecekleri yakından gözleyerek toplarlar. Betimsel bilgi edindikleri dış kaynaklar ise, kütüphaneler, fotoğrafları çeken sanatçı ve basın içerikleridir.



Betimleme, bir sergiyi ya da tekil bir fotoğrafı izlemenin mantıksal başlangıç mekanıdır, çünkü anlayışın üzerine kurulacağı temel bilginin toplanmasının bir aracıdır. Fakat, psikolojik olarak genellikle ilkin yargıya varmak isteriz ve ilk ifadelerimiz çoğu zaman bir onaylamayı ya da reddi belirtir. İlkin yargıya varmanın kendisi yanlış değildir, yalnız yargı bilgi içerdiği ve bu bilgi betimsel olarak eksiksiz olduğu sürece. Önce yargıda bulunup sonra bu yargıyı betimleme temelinde açıklamak veya önce betimleyip ve yorumlayıp ardından bir hükme varmak, bir tercih meselesidir. Başlangıç noktası çok önemli değildir, fakat eksiksiz betimleme, savunulabilir eeştirel konumlar almanın ayrılmaz bir parçasıdır. Olguları yansıtmayan veya olguları çarpıtan yorum ve yargılar fena halde kusurludur.” (s. 36)



“Betimsel nitelemelerin başlıca amacı şimdide ne olduğunu anlamaksa, ikincisi gelecek nesillere bırakmak üzere sağlam veri kaydetmek. Yeni eserleri konu alan bugünkü eleştirilerin bir kısmı, sergiler kapandıktan uzun zaman sonra gelecek kuşaklar için sanat tarihsel anlam taşıyacak.”(s.38)



“Fotoğrafçı bize imgeleri verir, eleştirmen ise bu imgelere dair sözcükleri” (s. 43)

"Bir fotoğrafın biçimi hakkındaki betimsel ifadeler, görsel olarak nasıl oluşturulduğu, nasıl düzenlendiği ve nasıl inşaa edildiği ile ilgilenir. "Biçimsel unsurlar" denen şeyleri nasıl kullandığına bakarak bir fotoğrafın biçimi hakkında fikir ediniriz. Fotoğraf, remim ve çizim gibi daha eski sanat biçimlerinden şu unsurları devralmıştır: nokta, çizgi, şekil, ışık ve değer, renk, doku, kitle, mekan ve hacim. Fotoğraf için anılan diğer unsurlar şunlardır: siyah-beyaz ton skalası, konu karşıtlığı (contrast), film karşıtlığı; negatif karşıtlık; kağıt karşıtlığı;  film formatı, fotoğrafın hangi uzaklıktan çekildiğini ve hangi lensin kullanıldığını da içeren bakış açısı, Eleştirmenler, fotoğrafçıların bu biçimsel unsurları kullanma yollarını "tasarım ilkeleri" olarak adlandırırlar ki, bu kavram şunları kapsar: ölçek,  oran, çeşitlilik içinde birlik, tekrar ve ritim, denge, yönetimsel güçler, vurgu ve itaat.
Edward Weston: "fotoğrafçı, fotoğraf makinasının konumunu, açısını veya lensin odaksal uzunluğunu değiştirerek sabit bir tek bir özneyle sonsuz sayıda farklı kompozisyon elde edebilir. John Szarkowski weston'ın gözlemlediği şeyi  50 yıldan uzun bir zaman önce görmüş, bir de şu önemli içgörüyü eklemişti: 'Fotoğrafın basitliği, resim çekmenin bu denli kolay olması gerçeğine dayanıyor. Gitgide artan karmaşılığı ise aynı konuyu içeren binlerce başka fotoğrafı çekmenin de o denli kolay olmasından ileri geliyor." (s. 51)    

"Bir fotoğrafçının kullandığı aracı tam olarak betimlemek  sanatçının tercih ettiği süreç hakkındaki olguları, fotoğraf makinasının tipini, baskı çeşidini sıralamaktan ibaret değildir. Aynı zamanda bu kullanımlarım anlatım üzerindeki etkilerini tartışmaktır. Eleştirmenler bu etkileri yorum yaparken veya eseri yargılarken tümüyle kesfedebilirler fakat aracın özelliklerine ayrıntılı olarak değinmeleri gereken yer öncelikle eleştirinin betimsel aşamasıdır. (s. 56)

"Stil (tarz) bir sanatçının, bir hareketin, bir dönemin ya da bir organik mekanın ürettiği çeşitli sanat objeleri arasındaki benzerliğe işaret eder ve konu ile biçimsel unsurların karakteristik bir biçimde ele alınışından tanınır.Neo ekspresyonizm (yeni dışavurumculuk) resimde artık yaygın olarak kabul gören yeni bir tarzdır.  Pictorialism (resimselcilik) rejisel fotoğraf ve 'enstantane estetiği' ise fotoğrafın tarzlarıdır.

Bir fotoğrafçının tarzı, fotoğraflamak için  hangi konuları seçtiğine, hangi aracı kullandığına ve fotoğrafın biçimsel düzenlenişine bakarak anlaşılır. tarzla meşgul olmak betimsel olmaktan çok yorumsal olmayı gerektirebilir. Fotoğrafları "çağdaş amerikan" ya da "yüzyıl dönümü" diye etiketlemek, "gerçekçi" ya da "düz" veya "manipule edilmiş" veya "belgesel" diye etiketlemekten daha az tartışma yaratır." (s.56-57)

"Bir fotoğrafçının eserini eleştirel olarak çözümlemenin en yaygın yöntemlerinden biri de onun sanatçının diğer fotoğraflarıyla veya başka bir fotoğrafçının veya başka sanatçıların eserleriyle karşılaştırmak ve karşıtlaştırmaktır. Karşılaştırma ve karşıtlaştırma, iki yapıt arasındaki ortak yönleri ve farklılıkları bulup çıkartmaktır." (s.58)

"Geçmişte eleştirmenler sanatçı hakkındaki yaşamöyküsel ve psikolojik bilgileri yersiz diye niteleyerek reddeder, eleştirinin kaynağı olarak yalnız sanat eserini görür ve geriye kalan her şeyi oyalanmadan ibaret sayarlardr. Oysa çoğu çağdaş eleştirmen sanat ve eleştiriye dait daha bağlamsal bir görüşe sahip ve fotoğrafın hangibağlamda üretildiği gibi gündelik çevresel koşulları dikkate alıyor.

Dışsal betimleyici bilgiyikullanıp kullanmamk bir ilinti sotunudur. neyi betimleyip neyi görmezden geleceğine karar verirken eleştirmenin göreviilintili bilgiyi ilintisizden, anlamlı ve önemliyi gereksiz ve abesten ayırmaktır. bunula birlikte eleştiri yaparken yaşamöyküsünün dozu kaçırılmamalı, sanatçı hakkındaki ilginç ayrıntılar sanat eserine bakışı bulandırmamalıdır." (s. 60-61)

"Muhtemelen yorumlamadan betimlemek, betimlemeden yorumlamak kadar imkansızdır. Elştirmen, işe bir fotoğraftaki unsurları zihinsel olarak sıralayarak başlayabilir., ama aynı zamanda bu unsurları sürekli bütün fotoğraf bağlamında da görüyor olmak zorundadır; şayet bu unsurların bir anlamı olacaksa. Fakat bütün, ancak parçaları bağlamında anlam taşıyacaktor. böylece betimleme ve yorumlama arasındaki ilişki daireseldir, bütünden parçaya; parçadan bütüne gder."
Bir eleştirmen mümkün olduğunca çok sayıda betimsel unsuru zihinsel olarak sıralama isteğinde de olsa, eleştiri yazarken bu isteğini sınırlamak, sadece resim hakkındaki görüş anlayış ve değelendirmemize katkıda bulunacak ilintili bilgileri aktarmak zorundadır. Eleştirmenler ilintililik hakkındaki tespitlerini, fotoğrafın ne ifade ettiğine dair yorumlarında yaparlar. Bitmiş bir eleştiri yazısında arka arkaya betimsel bilgi, olgu üstüne olgu okumak ve bu olguların nasıl bir anlayışa bağlandığını bilmemek herhalde çok can sıkıcı olurdu. Bu anlayış ise eleştirmenin resmi nasıl yorumladığı ve değerlendirdiğine bağlıdır. Buna karşılık bir resimde ne olduğu tam olarak aktarılmadan yorum yapmak da hata olacaktır. Bir eserdeki tüm betimsel unsurları aktarmayan (daha da kötüsü aktaramayan) bir yorum kusurludur. Benzer biçimde neyi yargıladığımızı tam olarak anlatmadan yargılamak da sorumsuz bir tutum olur." (s. 61)

"Düz bir anlayış ve gerçekçi bir tarzla çekilmiş fotoğraflar, yoruma daha çok ihtiyaç duyarlar. O kadar doğal görünürler ki, sanki kendi kendilerine çekilmişlerdir, sanki ortada bir fotoğrafçı yoktur. Bu fotoğrafların nasıl yapıldığına bakarsak, onları nesnel, bütüncül bir kayıt makinası tarafından üretilmiş gibi görebiliriz. National Geographic fotoğraflarından oluşan bir sergiye yazdığı eleştiride Andy Grundberg, bu çeşit fotoğraflar için şunları söylüyor: 'Doğallıklarının ve görünüşte zahmetsizce çekilmiş olmalarının bir sonucu olarak bizi bütüncül, bozulmamış türden bir kanıt olduklarına inandırma yeteneğine sahiptirler. Oysa hiç bir şey gerçekten daha ieri olamaz.'" (s. 66)

"Eleştiri yaparken bir fotoğrafı yorumlamak, bir başkasına yazılı ya da sözlü olarak o fotoğraftan ne anladığını, özellikle o fotoğrafın ne hakkında olduğunu söylemektir. yorumlamak fotoğrafın meselesi, anlamı, hissi, tonu ve ruh hali hakkında konuşmaktır. Eleştirmenler bir sanat eserini yorumladıklarında, bir imgede en önemli buldukları şeyi, parçaların nasıl birbirini tamamladığını, ve biçimin konuyu nasıl etkilediğini bulup anlatmaya çalışırlar." (s. 67)

Fotoğrafları yorumlamak veya onlara başka yollarla yanıt vermek, yalnızca zihinsel bir çabanın sonucu

olmamalıdır. Eleştiri üzerine çalışan bir sanat eğitimcisinin gözlediği gibi; aslında sanat eleştirisinde olay
ağırlıklı olarak, derin duygular, yalam deneyimleri ve algısal bilginin bir araya geldiği yerde bir iç görünün
çakıp sönmesine dayanıyor (S.85-86).


“Mana (meaning) ve anlam (significance) arasında bir ayrım yapılabilir. Anlam manadan daha kişiseldir.
Anlam bir fotoğrafın bizi nasıl etkilediğine veya bizim için ne demek olduğuna gönderir. Mana ise
anlamdan daha nesneldir, fotoğrafın kendinde ne olduğuna, bir çok insanın işaret edebileceği veya
herhangi bir bilgili izleyicinin açıkça anlayabileceği şeye gönderir” (S.86).


“Bir yorum ancak duyumsanabilir olup bilgiye katkıda bulunduğu sürece kabul görecektir.” (S.87)


“-Fotografik betimlemeler-le fotografik açıklamalar arasındaki fark küçüktür, yine de sürücü belgesi
üzerindeki bir kimlik fotoğrafıyla Edward Muybridge’in insan ile hayvanın nasıl farklı kategorilere
girdiğini gösteren fotoğrafları arasında yeterli derecede fark vardır.” (S.95)

“Açıklayıcı fotoğrafların çoğu, fotoğrafta görülen görsel kanıtlardan çıkartılabilecek belli bir zamana
uzama özgül konularla uğraşır. Bilimsel olarak bu fotoğralar genellikle konuyu toplumsal bir bağlama
oturtan bir bakılş açısı kullanır; genellikle öyle basılırlarki, ayrıntılar koyu tonlar arasında kaybolmaz
ve ofset baskının mürekkebiyle net bir şekilde çoğaltılabilmesi için ona göre bir kontrast aralığı tercih
ederler. Açıklayıcı fotoğralar çoğunlukla kitap, dergi ve gazetelerde yeniden üretilir.” (S.97-99)

“Tam olarak açıklayıcı kategoride yer alabilmek için bir fotoğrafın ilkesel olarak bilimsel anlamda
doğrulanabilir görsel açıklamalar sunması gerekir.” (S.104)


“Yorumsal fotoğraflarda açıklayıcı fotoğraflar gibi şeylerin nasıl olduğunu açıklamaya çalışır, ancak
bilimsel kesinlik iddiasında değildirler, ne de bilimsel sınama prosedüründen geçirilebilirler. Bilimsel
bir rapordan çok şiiri andıran kişisel ve özel yorumlardır. Genellikle kurgusaldırlar ve fotoğrafçılıkta
directorial (yönetimsel) mod denen tarza dahildir. A.D. Coleman bu modu, fotoğrafçının müdahelesi
olmadan gerçekleşmeyecek bir şeyin fotoğrafçı eliyle gerçekleştirilmesi olarak açıklar. Yönetimsel olarak
çalışan fotoğrafçılar insanları ve nesneleri merceğin önüne yerleştirir veya katılımcıları yöneterek gerçek
hayat durumlarına müdahalede bulunur ya da her ikisini bir arada yaparlar. (S.105)



“Etik açıdan değerlendirici fotoğraflar da betimleme yapar – bazıları bilimsel açıklamaya, bazıları kişisel
yorumlara yer verir – ancak en belirgin biçimde yaptıkları etik bir yargıda bulunmaktır. Toplumun belli
özelliklerini kınar ya da överler. Şeylerin nasıl olması veya olmaması gerektiğini gösterirler (S.110).


“Çıplaklar (nü) genellikle isimsizdir ve yüzleri görünmez, bazen kadın ve erkek insan bedeninin
araştırılmasından ibaret sadece gövdeler görünür. Azami estetik etki yaratmak için dikkatli bir ışıkla
aydınlatılır, pozlanır ve kompoze edilirler.” (S.114)

“Sanat ve fotoğrafın bir başka kadim konusu natürmortda ise, nesneler oldukları gibi çekilir veya daha
yaygın olarak fotoğrafçı tarafından azami estetik etkiyi yaratmak amacıyla özenle seçilir ve birlikte
düzenlenirler.” (S.119)

“Kurumsal fotoğralar kategorisi fotoğrafçılık üzerine fotoğrafları içeriyor. Bu fotoğraflar sanat ve sanat
yapmak üzerine söz söylerler; sanatın politikası, temsil biçimleri, fotoğraf ve fotoğrafçılık hakkında, başka
kurumsal meseleler hakkında yorumda bulunurlar.” (S.122)

“Bir fotoğrafı bir veya birçok kategoriye sokmak onu yorumlamaktır. Yorumlar, her zaman karşı savlara
açıktır.” (S.128-129)

“Fotoğrafı kim, ne zaman, nerede, nasıl, hangi amaçla çekti? Bu bilgiler bağlamsal bilgilerdir ve içsel
orijinal veya dışsal olabilirler. (S.131)

“Eleştirmenler fotoğrafları eleştirirken bazen – ama her zaman değil – yargıda bulunurlar. Yargıda
bulunduklarında genellikle fotoğrafı över, bazen de yererler. Değerlendirme ve yargı sözcükleri burada eş anlamlıdır. Eleştirmenler bir sanat eserini değerlendirirken ölçüp biçen ifadeler kullanır, eserin ne kadar
iyi veya kötü olduğunu belirlerler.” (s.159)

“Bir yargı bir nedene ihtiyaç duyar. Yorumlar gibi yargılarında bir mantığı vardır. Nedensiz yargılar
pek fayda sağlamazlar. Nedenlerini vermeden bir şeyin iyi veya kötü, orijinal ya da göz alıcı olduğunu
söylemek sadece bir sonuç sunmaktır ve bu sonuç ne kadar iyi düşünülmüş ve iyi kurulmuş olsa da,
ardındaki sebepler açıklanmadan pek bir anlam taşımayacaktır.” (S.161)

“Eleştirmenler fotoğrafları çok değişik ölçütlere göre yargılarlar bunlardan çoğu, yaygın sanat
kuramlarından türetilmiş akımlar içinde gruplandırılabilir: gerçekçilik, dışavurumculuk, biçimcilik ve
enstrümantalizm.”(S.166)

“Eleştirmenlerin aynı eser hakkındaki değerlendirmelerinde nasıl farklılaştıklarını görmek, eleştiriyi ilginç
ve aydınlatıcı kılan özelliklerinden biridir.” (S.177)

“Yargı öncelikle yorumu gerektirir ve yorumda betimlemeyi. Bir fotoğrafı yargılamadan önce onun
hakkında – umulurki ikan edici, sağlam bir anlayışımız – olması gerekir. Fakat bu yargılama süreci
başlangıç noktasını oluşturamaz demek değildir.” (S.191)

“Max Kozloff şöyle diyor: fotoğraf, iki boyutlu yüzeyiyle, bir zaman gerçekleşmiş belli bazı dışsal
manevraların hareketsiz düzeltilmiş ışık izidir.”   (S.197)                                                                                                                                                                                            

5 yorum:

derindenizbaligi dedi ki...

Fotoğrafa bayıldım da, yazıyı okumakta zorlandım Nes'im. Yazı karakterini değiştirmişsin, görünüşü güzel de okuması zor. Ya da ben zorlandım, miyopum ya =D

Yazgüneşi dedi ki...

bitanesi ben de fark ettim düzelteceğim şimdi
okunmuyor
hele ki böyle ders kıvamlı yazılar hiiiç okunmuyor :)

aslında bunları ben kendime kalsın diye yazıyorum
pek okuyan çıktığını sanmıyorum ;)
seni kocaman öpüyorum

derindenizbaligi dedi ki...

ben okurum Nes'im, gözüme göre karakterle yaz yeter ki. Bende öptüm kocaman =D

nil dedi ki...

ben de okuyoruuuum :)

ama aynı mantık, şahsen ben de alıntılarımı daha ziyade kişisel bir arşiv oluşturmak için yapıyorum. hazır yazmışken de eş-dost yararlansın diyorum, fena mı yani :D

Yazgüneşi dedi ki...

biliyorum kinizin de okuduğunuz :)
ona şüphem yk
bi de elif okur
başka okuyan davarsa hş olurelbette

öpenzi sizi