5 Kasım 2010 Cuma

Peki....

Seni seviyordum ve korkuyordum bu sevgiden...
Bir gün bitecekti şüphesiz... Hep biterdi ama ben başlangıç noktasına saplanıyordum. hangi zaman dilimiydi sel olup akmaya başlaması gönlümün sana doğru...


sanki


sanki illa ki anımsamalıydım...
İlk gördüğüm andı muhtemelen seni... Sesinin tınısının büyüsüne ilk kapıldığım an...Mantığım inatla reddetme eğilimi gösterdiğinden, bunu gerçek ilan edemiyorum iç dünyamda galiba.. Mantık: "Olmaz, ilk görüşte olmuş olamaz" diye bağırsa da çığlık çığlığa... Dinlemiyordu ki maneviyat, "bağır dur" diyordu mantığa "yırt kendini istediğin kadar... Konu aşksa, kim takar seni..."


Hani ne olacaktı ne vakit ve ne şekilde kapıldığımı aşkına anımsasam ki?


Ama işte... Söz dinletemiyordum iç dünyama... Reddediyordu dış dünyadan müdahalelerimi...


Kendime kendimle işkence ediyordum sanki.. Kendimle hırpalıyor, kendimle yıpratıyordum kendimi...
Kendi kendimleydi dalaşım... Sana yansıyordu..
Sana yansımasına engel olamadığım her iç kavga içimi bir parça daha kanatıyordu...


Benliğimin en kuytusuna sakladığım en mahrem parçasını paylaşmaya zorlamıştım seni...
Sonrası utanç denizi....
En küflü, en gizli, en gizemli, en savunmasız halimle... apaçık, çırılçıplak bıraktım karşında beni...
Bu utanç denizinde çırpınmamın sonucu pişmanlık olmalıydı evet, belki...
Ama
Ama ben hiç pişman olmadım ki...
Sevdim diye
Sevdiğime yüreğimin haritasını serdim diye pişmanlık duymak yazmıyordu kitabımda, konulmamıştı yoğurulurken hamuruma...
Bırakabilseydin sen de...
izin verebilseydin sevgime; sıcacık bir battaniye gibi yayılıverseydi üzerine... Sarıp sarmalayıp kuşatsaydı dört yanından seni gönlümüzün kış mevsiminde.. Elbette eninde sonunda geleceğinden ilkbahar.. Vakti geldiğinde naftalinlenip kaldırılacaktı nasılsa battaniye de havaların ısınmasıyla...
Önce yıkardık tertemiz birlikte...Sonra naftalinler sarar sarmalar kaldırırdık yüklüğe... Kimbilir hangi kışta, hangi bedenleri sarmalayıversin diye...
Ama sen
örtmeyi reddettin işte sevgi battaniyemi, sarmalandığın başka battaniyelerin vardı.. Biliyorum benimki fazla geldi...
Yıpranmıştı, tertemiz yıkanıp, naftalinlenip kaldırılmıştı evet yüklüğe,
ama kullanılmışlığı vardı işte yine de....


yanlış zamandı
yanlış adamdın
yanlış kadındım
olmadı...


En çok
ama en çok neyi isterdim bilir miydin?


sana seni bir an için bile olsa benim gözümden gösterebilmeyi...
olmayacak düştü evet, ütopyaydı evet
hani olabilseydi...
hak verirdin hatalarıma en azından bir anlığına belki...


hani bir de
görebilseydim neydi, nedendi, ne zamandı başlangıcı...
kimbilir belki de bir faydası olmayacaktı...
ve aslında belki de bu noktaya odaklanmamın tek sebebi zihnimin bu sorunun net bir yanıtı olmayacağını adım gibi bilmesiydi...
böyle sağlıyordum belki bu sevdanın sularında ha battım ha çıktım ikileminde sürüklenmeyi...
istemiyordum galiba esasen ben senden gitmeyi
elbette biliyordum senin bana hiç gelmediğini
ve asla gelmeyeceğini






ama
ben inatla arzu ediyordum en azından sevgimi alıp kabul etmeni...
etmedin...
avuçlarımda kalakaldı


umuyordum yakıp yüreğimin köşesine  koyduğum mumların kendi kendine eriyip bitmesine müsade etmeni..
etmedin...
söndürdün bir nefeste...





gönderdin senden beni....
söylenecek söz kalmamıştı bu durumda bana..
başımı alıp iki elimin arasına sarfededildiğim tek kelimeydi...
peki...

2 yorum:

Elif Gizem dedi ki...

yıllar sonra hatırımda en net kalacak olan aşk, yaşayıp tüketmediğim bir aşk mdırı acaba? yaşadıklarım hep eskiyor çünkü zamanla...

Yazgüneşi dedi ki...

aşk
kavuşulamadığınca aşk galiba....