12 Eylül 2011 Pazartesi

Aylak Adam / Yusuf Atılgan


"-Ben başkayım

-Ben de başkayım

-Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor." (s. 15)

"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. ... Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Birgün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler, sokağa hep birlikte çıksınlar." (s. 18)

"Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. 'İş avutur' derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak!" (s. 41)

"Her zaman önünde yürüyen kadının yüzünü görmeden, güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden anlardı. Güzelse onu geçtkten sonra dönüp bir daha bakarlardı." (s. 48)

"'Siz' anlanamaz, 'sen' anlanır. Bazı kitaplarda 'sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki 'siz' sevilirmiş! 'sen' sevilir, değil mi?" (s. 61)

"kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?" (s. 72)

"İnsanlar girdikleri yerden bir iz bırakmadan çıkamazlardı." (s. 92)

"İnsanların yaşamasından önemli olan ayrıntılar değil mi? Ayrıntısız yaşayan yalnız bitkiler. Azotlu, sulu, klorofilli, güneş ışıklı bir yaşama. Biraz da hayvanlar. At, aşacağı kısrak topalmış, kemikliymiş aldırmaz. Gene de yem yediği ahırın, çifte koşulduğu tarlanın yolunu ayırır. Köpekler, görmeye alışmadıkları bir çeşit giysi giymiş insana havlarlar. Ya insanlar? Onların yaşamasında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile. belli günlerde belli yaşamaları vardır. Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık.! Hep ayrıntılar!" (s. 101)

"Fotoğrafları sevmem. ... İnsanın hayalini sınırlarlar; hep kendilerini düşünmeye zorlarlar bizi. Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı." (s. 105)


"Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra; ‘Kumda yatma rahatlığı’. A-da-ko: ‘Ağaç dalı kompleksi.’ Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben ‘ağaç dalı kompleksi’ diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunlukla Kuyara dişidir. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako’yu da budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona." (s. 127)

"Gerçek olan içimdeki bu boşluk mu? Değil! Bir şey var, ama eksile eksile var." (s. 128)

"İki çeşit i.en vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağrmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burda gülerler. Böylesi az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum? Belki yalnız baş ağrısından.
...
İnsanın bir tutamağı olmalı.
...
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.
...
Ben, toplumdaki değerlein ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!" (s. 148-149)







dipteki not: "aylak"lıkla uzaktan yakından zerre alakası olmayacak kişiliğine rağmen bana modellik eden sevgili Büücüğüme teşekkürlerimle

8 yorum:

ekrem dedi ki...

yaz güneşi günaydınnnn,en sevdiğim kiğtaplardan biri bu belki Küçük prens kitabından sonra ikincisi,çok güzel bir paylaşımdı...tşkler...güzel bir gün diliyorum...

Avram dedi ki...

Dün, kitaplığı alt üst edip tozunu alır ve yeniden yerleştirirken elime geliverdi. Bir sevindim.. Ödüm kopmuştu başkasına verdim diye ki verme olasığım yüksekti. 'YEniden okuyacağım seni' dedim, kulağına. Yeniden okuyacağım. Geçen sefer (nedense) yapmadığım şeyi yapıp, satırlarının altını da çizeceğim elime kalemi alıp. Ben diyorum ama o kadar değil diyorlar. Oğuz Atay'ı etkileyen 'aylak' O.

kuzguni dedi ki...

sevdiğim kadının sırasıyla elinden geçen kitaplara dokunuyorsun bu ara..

önce iskender, sonra bu..

o büyütüyor çiçekleri, sen suluyorsun..

ben,
hep gülümseyen taraftayım..

Yazgüneşi dedi ki...

@ekrem, büyük ekliğinin hissettiğim kitaplardandı, nasıl da okumadım hala diye beni üzenlerden... artık iyiyim ;)
tatilde erittiğim stoktan bu da, iyi hissettiren cinsinden

@avram; okunasıymış evet, üzüntü duyuyordum bunca zaman okumadığımdan.. neden okumadım? bilmem sebebi de yok aslında
zararın neresinden dönersek kar demek en iyisi bu durumda :)

@kuzguni; gülümsetebilmek nasıl da iyi hissettiri insana..
gülümsetebildik madem sevdiğin kadınla bilmem nerdeki hiç görüp tanımadığın bir başka kadın elele tutuşup seni
biz de gülümseyelim o halde...

beenmaya dedi ki...

en son kendi elimdekini paketlerken geçmişti elimden bir ay kadar önce. bana ait olan en değerlilerimden birini, değerli birine göndermek üzere...

yeri hala boş. doldurmalı!

nil dedi ki...

50 yıl için özel baskısı çıktı ciltli falan çok şık, olmayanlara haber vereyim. bir de "su-ya-ra" demek isterim :)

Yazgüneşi dedi ki...

evet nilim gördüm ciltli kapaklı baskısını..
50 yıl dile kolay
ve hala güncel
bunun adı işte başarı.. gerisi teferrat bence..

Yazgüneşi dedi ki...

mayam ne güzeldir değil mi insanın değer kattıklarını değerlilerine sunması..
boşluklar yeri doldurulacak cinsten oldukça varsın boşalsınlar ne gam...