"Fotoğraflar, ayrıcalıklı kesimlerin ve hayatlarını emniyet altına almış olanların görmezlikten gelmeyi tercih edeceği konuları'gerçek' (ya da 'daha gerçek') kılmanın bir vasıtasıdır." (s. 5-6)
"...savaşın neye benzediğini fotoğrafların kendileri söylüyor. ... Savaş yırtar, savaş parçalar. Savaş iç deşer, savaş bağırsakları söküp boşaltır. Savaş teni yakıp kavurur. Savaş organları bedenden koparır. Savaş yıkıp yok eder." (s. 6)
"... belirli bir durumda silahlı mğcadelenin alternatifi bulunmadığını savunanlara bakarsanız, şiddet ona bel bağlayan herkesi bir şehit ya da kahraman katına yükseltebilir.
Aslında, modern hayatın (belirli bir mesafeden, fotoğraflar aracılığıyla) başkalarının acısına bakmak açısından sunduğu sayısız fırsatın çok çeşitli yararları vardır. Bir vahşeti resimleyen görüntüler kolaylıkla birbirine zıt tepkiler uyandurabilir. bu bir barış çağrısı olabilir. ya da sadece, fotoğrafik bilgilerin sürekli belleğe atılıp üst üste yığılması sonucunda, yaşanan korkunç şeylere dair kafa karışıklığı yaratabilir." (s. 11-12)
“Bazı insanlar uzun süre, korku yeterince canlı biçimde hissettirilebilirse, çoğu insanın bir öfke barutu haline gelerek en sonunda savaşın ne kadar çılgınca bir macera olduğunu kavrayacağına inandılar.” (s.13)
“Başka bir ülkede meydana gelen felaketlerin seyircisi olmak, gazeteciler diye bilinen profesyonel, uzman turistlerin bir buçuk asrı aşkın sürelik maceralarında gittikçe katlanan birikimleriyle doğrudan ilintili olan, esaslı bir modern deneyimdir. Öyle ki, artık savaşlar hepimizin oturma odalarında sükûnet içinde seyredilip dinlenen görüntü ve seslere dönüşmüş durumdadır. Bunu beraberinde getirdiği olgulardan biri, başka bir yerde gelişen olaylar hakkındaki enformasyonun (ki bu enformasyonun adına ‘haberler’ denmektedir) aslan payının her zaman çatışma ve şiddet görüntülerine ait olduğudur. Tabloid gazetelerin ve yirmi dört saat manşet patlatan haber programlarının baş tacı ettikleri düstur şudur: ‘Kan varsa, iş yapar.’ İlginçtir, her türlü sefaletin görüş alanımıza girmesinden itibaren, bu manzaralara vereceğimiz tepkiler de şefkat duyma, hiddete kapılma, için için sevinme ya da onaylama arasında gidip gelmektedir.” (s. 17-18)
“Başka yerlerde yaşayan ve haber olarak dikkatle seçilen, savaşlarda biriken acıların farkında olmak, bu anlamıyla kurgusal bir farkındalıktır. Acı görüntüleri önce kameraların kaydettiği biçimiyle bize aktarılır, çok sayıda insan tarafından izlenir ve hiç de uzun olmayan bir zaman dilimi sonunda gözlerimizin önünden çekilir. Yazılı bir metnin aksine fotoğraf, yalnızca tek bir dile sahiptir ve potansiyeli itibariyle gelecekte de başka bir dili olmayacaktır.” (s. 19)
"Bütün yaşantıların ortasında sözcüklerin, düşüncelerin ağırlığını taşıyacağını düşünmek son derece zorlaşmış bulunuyor. Savaş, sözcükleri tüketip bitirdi; sözcükler iyice zayıfladı, sözcüklerin ileri tutar bir tarafı kalmadı. (Henry James)
Fotoğrafların bugün hayal gücünü aşan bir ağırlığı vardır; tıpkı dün basılı sözcüklerin, daha önce de konuşma dilinin olduğu gibi. Çünkü baştan sona gerçek görünüyorlar. (Walter Lippmann)
Fotoğrafın üstünlüğü, birbiriyle çelişkili iki ayrı özelliği birleştirebilmesiydi. Onların objektifliğine kimse bir şey diyemezdi. Yine de fotoğraflarda hep bir bakış açısı olurdu. Ortaya kayıt yapan bir makine olduğundan, gerçek olan bir şeyi kaydediyor, böylece ortada onları çeken bir kişi olduğu için de, gerçek olan bir şeye tanıklık ediyorlardı." (s.25)
"Fotoğraf sanatı, meslekî eğitimin ve deneyimle geçen yılların, eğitimsiz ve deneyimsiz kişiler karşısında aşılmaz bir üstünlük sağlamadığı tek büyük sanat dalıdır." (s. 28)
"...acı çeken bedenleri gösteren resimlere karşı duyulan iştahlı merak, neredeyse çıplak bedenlere gösterilen arzulu merak kadar şiddetlidir." (s. 40)
"Biz her zaman fotoğrafçının aşk ve ölüm evinde bir casus olmasını, fotoğrafı çekilenlerin de kameranın farkında olmamalarını, kendilerini bırakmış, en doğal halleriyle kalmalarını arzu ederiz. Fotoğraf sanatının ne olduğu ve ne olabileceği konusundaki hiçbir derinlikli yaklaşım, uyanık bir fotoğrafçının bir hareketin/eylemin ortasında yakaladığı beklenmedik bir anın resminin verdiği tatmin duygusunu zayıflatamaz." (s.55)
"Düşmanı bir anlığına donduran ölümcül bir silah ile büyük bir tarihsel olayı en ince ayrıntılarına kadar korumaya çalışan fotoğraf makinası, aynı aklın ürünüdür. (Ernst Jünger)" (s.67)
"Fotoğraflar, nesneleri ne olursa olsun, hep dönüştürücü bir etki yaparlar; herhangi bir şey, bir görüntü halini aldığında, gerçek hayatta olmadığı şekilde güzel -korkutucu, dayanılmaz- olabilir pekala." (s.76)
"Fotoğraflar, yansıttıkları görüntüleri objektif kılarlar. Fotoğraflar görüntüledikleri herhangi bir olayı ya da kişiyi, sahip olunabilecek bir şey haline getirirler. Ayrıca gerçekliğin saydam bir dökümü olarak çok kıymetli sayılmalarına rağmen, fotoğrafların bir tüe simya rolü oynadıkları söylenebilir.
Bir şey bir fotoğrafta genellikle daha iyi görünür ya da daha iyi göründüğü düşünülür. Doğrusunu isterseniz, şeylerin normal görünüşlerini iyileştirmek fotoğraf sanatının temel işlevlerinden birisidir." (s. 81)
"... insan her zaman uyumlu olmaya meyilli bir yaratıktır. Gerçek hayatta korkuya ve dehşete nasıl alışılabiliyorsa, bazı görüntülerin uyandıracağı korkulara da rahatlıkla alışılabilir." (s. 82-83)
"Problem, insanların fotoğraflar vasıtasıyla geçmişlerini hatırlamalarında değil, sadece fotoğrafları hatırlamalarındadır. Fotoğraflarla hatırlama, diğer anlama ve hatırlama biçimlerini gölgede bırakır." (s.89)
"Bizim, savaşın neye benzediğini gerçekten tasavvur etmemiz mümkün değildir. Biz savaşın ne kadar korkunç, ne kadar dehşetengiz bir şey olduğunu ve ne kadar normal hala geldiğini tahayyül edemeyiz. Fakat, bir süre ateş altında kalmış ve yanı başında başkaları vurulup düşerken ölümün pençesinden kurtulmuş her talihli askerin değişmez duygularla hissettiği budur. Ve haklı olan onlardır." (s.126)
"Edebiyat özgürlüğün ta kendisidir." (s. 129)
"İçsel hayat yeni olana güvenmemeye meyilldir. Dolayısıyla, güçlü biçimde beslenmiş bir içsel hayat yeniye karşı özellikle direnç gösterecektir. Bize hep eski ile yeni arasında bir seçim yapmamız gerektiği söylenir. Aslında biz, ikisini birden seçmeliyiz. Hayat, eski ile yeni arasındaki bir dizi anlaşmadan ibaret değilse başka nedir ki?" (s.144)
"Bir yazar, kanımca, dünyada neler olup bittiğiyle ilgilenen birisidir; yani, insanoğlunun ne kadar sefil olabileceğini anlamaya, bunu içselleştirmeye ve bu gerçekle bağ kurmaya çalışan, ama bu anlama çabasıyla da yozlaşmaya, sinik ve yüzeysel biri olarak kalmamaya gayret gösteren birisidir.
Edebiyat, bize dünyanın neye benzediğini anlatabilir." (s.146)
"Bizim ya da bizden olmayanlara karşı bir sempati besleyemezsek nasıl insanlar oluruz? En azından bazı anlarda kendimizi unutmayı başaramazsak nasıl insanlar oluruz? Yaşadıklarımızdan ders çıkarmayı bilemezsek nasıl insanlar oluruz? Ya affetmeyi bilmezsek? O zaman olduğumuzdan başka bir şey haline gelmez miyiz?" (s.146)
"Edebiyat, daha büyük bir hayata, yani özgürlük alanına giriş pasaportuydu.
Edebiyat özgürlüktür. Özellikle de birer değer olarak okumanın ve içedönüklüğün ayaklar altına alındığı bir çağda edebiyat, özgürlüğün ta kendisidir!" (s.151)
24 yorum:
Okuyup da sevdiğim kitaplardan. Edebiyatla ilgili çok az cümle kurmuş ama hepsi öz. Onları da daha bir ayrı sevdim. Kitap tanıtım fotoğrafı da her zamanki gibi çok güzel.
CANIMIN İÇİ FOTOĞRAFI BEĞENMENE SEVİNDİM.. İMAJ OLARAK SİLAH KULLANMAK O KADAR DA HOŞ DEĞİLDİ AMA SAVAŞLARDAN SÖZ EDEN BİR KİTAP İÇİN AKLIMA DAHASI GELMEDİ..
VE SUSAN SONTAG CÜMLELERİ
ÇOK SEVİYORUM...
yaz düneşi günaydın,tanıtım fotoğrafı ve yazılar çok etkileyiciydi...tşkler...
Ekrem günaydın :)
çok teşekkürler beğenmene sevindim gerçekten..
yalnız fotoğraf beni benden aldııı .. Ben fotoğraf çektirmek istiyorum ya üff üfff :)
:)
ateşböceğicim..
teşekkür ederim
ben zevkle çekerim
bir aynı şehre denk gelmemize bakar :)
yani kısaca oku ve okut diyorsun :))
dedim gitti Mayam :)
Hangi alıntıyı en çok sevdim dedim döndüm durdum da telefona kayıt yaptım alacağım en kısa zamanda yalnız çok var sırada unutmamam lazım okuyalım önerdinse güzeldir.
Ah Ebrucum sorma bende de var uçsuz bucaksız bir liste nasıl yetişsem diye kara kara düşündüren cinsinden
özgürlük ve edebiyat üzerine altı çizilenler, benzer pencerelerden baktığımıza işaret..
sevdim bu dünyayı..
ve fotoğraf: hangisinin namlusu daha nemlidir? "başkalarının acısına bakmak" mı, silah mı?
""Fotoğraflar, ayrıcalıklı kesimlerin ve hayatlarını emniyet altına almış olanların görmezlikten gelmeyi tercih edeceği konuları'gerçek' (ya da 'daha gerçek') kılmanın bir vasıtasıdır." (s. 5-6)"
bu benim blogumda sürekli durur, bu kadar güzel ifade edilebilir mi, saygıyla...
ellerine sağlık canım.
evet masmavim biliyorum blogundan bu cümleyi :)
ve ifade gerçekten büyüleyici
zaten kendisi fotoğrafçı olmayıp da fotoğrafı bunca anlayıp zümseyebilmiş oluşuyla Sontag'a apayrı bir hayranlığım var ya benim :)
kuzgunibeyaz hoşgeldiniz dünyama.. çok memnun ettiniz..
ve
inanın bilmiyorum
hangisinin namlusu daha nemli?
"bakmak"tan görmeye geçebildiyse insan, yüzleşebildiyse şayet o zaman bakmalar namlusu daha nemlidir elbet.
ve silahlar, gözyaşları üretmek için, gözyaşlarından üretilen, teni soğuk, sesi boğuk canlılardır.
sonuç olarak yine en nemlisi yağmurdur derim..
-ne olur ıslak ıslak bakma öyle-
hele ki mevsimlerden sonbahar aylardan eylül...
haklısın en nemlisi yağmur..
oysa ki ben yazgüneşiyim
"güneşte demlerim senin çayını yüreğimden süzer öyle veririm"
sana dönüyoruz öyleyse, yorgun günebakanlar gibi..
ki çay, en sevdiğim meyvesidir kırgın bir yüreğin..
peki ya güneş, ısınmak için kime gider önce?
-kendinden bile önce-
güneş ısınmak için rüzgara sığınır belki de kendi ateşini savurup kendine yansıtsın diye...
ve
günebakanlar
en sevdikleridir yazgüneşinin..
en sadık onlardır kendine diye...
rüzgar lodos doğurur, sen sevinirsin..
lodos seni öper, sen serilirsin..
ve hatta öpüşlerce serpilirsin
öpmek dediğim, güneşi ısıtan rüzgarın lodoslarca sarmasıdır saçlarını..
-ve günebakanlar asla sevmez ayçiçeklerini-
ve en kötüsü de bu belki
sevememek kendi kendini....
kendimize "en çok"uz biz..
sevmek dahil,
nefret "hariç değil"
en iyisi de bu
zira sevgisiz nefretin
nefretsiz sevginin
hep eksik kalmaz mı bir ucu
yin-yang değil mi hayat
her iyilikte biraz kötülük
her kötülükte biraz iyilik
akta bir kara
karada bir ak noktacık...
değil mi ya...
Özürler olsun...tüm kitap neredeyse aktarılmaya değer, güzel bir özet olmuş...ellerinize sağlık
nck
özüre gerek yok asla..
ve kitap evet
neresini alıntılayacağımı şaşırdıklarımdan
tamamını yazmak geliyor insanın içinden :)
sevgiyle:)
Yorum Gönder