10 Eylül 2011 Cumartesi

İskender - Elif Şafak


"İnsan belli bir yaşa gelince kendi hudutları ve hatalarıyla barışmaya başlıyor. Ben de kendimi olduğum gibi kabullenmeyi öğrendim." (s.9)

"Anneler ölünce hemen cennete gitmezler. Yeryüzünde biraz daha kalıp çocuklarına göz kulak olabilmek için Tanrı'dan özel izin alırlar. Fani ömürlerinde evlatlarıyla aralarında her ne geçmiş olursa olsun." (s. 11-12)

"İnsana vacip olan bir ağaç ya da kaya gibi sabit ve sağlam durmakmış. Tabii eğer şu üçünden biri değilse: geçmişini yiirmiş bir abdal, aklını yitirmiş bir aptal ya da sevdiğini yitirmiş bir mecnun."(s. 18)

"...uzun hikâye diye bir şey yok.. Bir anlatmak istediğimiz hikâyeler var, bir de anlatmak istemediklerimiz." (s. 32)

"Zamanında hayat dolu olan topraklar gün gelip terk edildiklerinde bir tür hüzün çöker coğrafyaya; havada dolanıp duran, bulduğu her çatlaktan içeri sızan bir keder bulutu asılı kalır. Belki de bu yüzden metruk mahallelerin sakinleri yaşadıkları yerlere benzer; ketum ve kapalı. Ne var ki bu, yüzeyde görünen resimdir ve tıpkı yerküre gibi insanların da dışı nadiren içiyle aynı olur. O ihtiyatlı katmanın altında sıcak, sevecendir yöre insanı. Güvendiğine açar içini." (s. 40-41)

"Dediklerine göre kahve aşk gibiydi, ne kadar sabır ve özen gçsterirsen tadı o kadar güzel olurdu."(s. 42-43)

"Bir oğlan çocuğundan erkek çıkaracak iki şey vardır bu dünyada. ... Birincisi bir kadının aşkıdır. İkincisi ise bir başka adamın nefreti.
...
Babası bunlardan yalnızca ilkini bilenlerin yumuşayıp hanım evladı olduklarını, yalnızca ikincisini bilenlerinse katılaşıp taş kesildiklerini, adam gibi adam olabilmek içinse her ikisini de öğrenmek gerektiğini anlatmış. Sonra soruvermiş: 'Kılıç nasıl yapılır biliyor musun?'
Âdem bu soruya verecek yanıt ararken babası devam etmiş sözüne: 'Çeliğe su vererek tabi ki!'
Bir kılıca dikkatlice bakarsan üzerindeki menevişleri görebilirdin. Suyun bu kadar sert ve sağlam bir malzemede iz bırakabilmiş olması şaşırtıcı gelebilirdi. Oysa hünerli ustalar bilirdi ki metali sertleştirmenin yolu onu önce ateşte ısıtmak sonra suya daldırmaktı.
'Erkekler için de aynı. Aşkla ısıtmak gerekir onları, nefretle sertleştirmek' diye toparlamıştı babası lafını" (s. 53)

"Takvim yetersiz bir icat. Dedikleri gibi zaman uçup gidiyorsa eğer, uçuş hızı hep aynı değil ki. keşke haftanın her gününü ayrı değerlendirmenin bir yolu olsaydı. Mesela o-kadr-berbat-olmayan bir günü beyaza boyar, bir puan verirdik. Üstünden-tren-geçmiş-günler kırmızı ve iki puan olurdu. Berbat bir gün de siyah ve üç puan.
Bu hesaba göre peşpeşe otuz berbat gün geçiren bir adam, o-kadar-berbat-olmayan günlerle dolu bir ay geçiren birine nazaran üç kat ağır yaşar. Böyleleri bir senede üç sene yaşlanır." (s.125)

"Feci baba insanın boğazına takılı kılçık gibidir. Ne tükürüp atabilirsin, ne yutup sindirebilirsin. Bir şekilde kurtulsan bile geride bir iz kalır mutlaka, dışardan bakanların göremediği ama seni hep hissettiğin bir çentik etinde. Feci baban olacağına hiç olmasın daha iyi." (s. 126)

"İnsan doğası böyle işte, en çok nefret ettiklerimiz en fazla sevdiklerimiz oluyor hep." (s. 128)

"Bir mesafe olmalı. Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında. bu hayatta yaptığın ya da hissettiğin her şeyde bir mesafe olmalıç Mesafe seni korur. sıkı bir yumruk yemenin püf noktası, mesafeyi nasıl yaratacağını bilmektir." (s. 129)

"Bütün erkeklerin arzuladığı tam da bu değil midir_... Karmaşık olmayan bir kadın - onları sorgulamayacak, dırdır etmeyecek, zıtlaşmayacak, eleştirmeyecek biri. Yine de... boş bir fantezi bu, çünkü aslında karmaşık olmayan kadın yoktur. Kadınlar ikiye ayrılır. Bariz biçimde karmaşık olanlar ile karmaşık olduğu ilk bakışta anlaşılmayanlar." (s 175)

"Yok, altın değilmiş İstanbul'un taşı toprağı. Hiçbir yerin değilmiş ya. Peşinden gidilecek rüyalar yokmuş hayatta. Öyle şeyler yalnızca peri masallarında olurmuş. Gerçek dünya, içindeki gerçek insanlarla, toprağa bulanmış şekere benzermiş. Tadı güzel de olsa, yenmeyecek türden." (s. 192)

"... bir adamın aşkı mizacının devamıdır evlat. Yani erkek kavgacı ise sevdası da kavgalarla dolu olur. Kendine hep düşmanlar bulur. Sakin ve nazik ise sevdası merhem gibi, bal gibidir. Eğer kend,s,ne acırsa ve zayıfsa, aşkı da un ufak olup dağılır. Yok, eğer neşeli bir herifse sevdası da şenlikli olur" (s. 196)

Kelimeler de insanlar gibi gezermiş meğer. Uzaklara, hem de çok uzaklara ulaşırlarmış." (s. 197)

"İnsanı kendi ruhundaki habislikten koruyamaz hiçbir şey" (s. 233)

"İnsan ömr kısaydı, bir kutçuğunkinden farksız. ya da, ipeböceğininkinden. âdemoğulları, Havvakızları tuhaf mahluklardı. Kurtçuğa benzetsen alınır, ipekböceğine benzetilmekten keyif duyarlardı. Böceklerden iğrenir ama parmaklarına uğurböceği konsa hayra alamet sayarlardı. Sıçanlardan tiksinir, sincaplara bayılırlardı. Akbabaları itici kartalları heybetli bulurlardı. Sinekleri hor görür, atşeböceklerine bayılırlardı. Bakır ve demire ehemmiyet vermez, altına taparlardı. Ayaklarının altındaki taşlara dönüp bakmazken mücevherler için delirirlerdi. (s.248)

"Bir otomobilin benzine nasıl ihtiyacı varsa, insan zihni de fikirlere gerek duyar. Fikirlerde kitaplarda bulunur." (s. 293)

"Eğer içinde denge yoksa o kişi hep gergin olur. Patlamaya hazır bomba.
...
Öfke bir kaplana benzer. Kaplanı görünce dersin ki, ah ne soylu hayvan, benim olsa keşke. Ama ehlileştiremezsin onu, kimse yapamaz. kaplan seni kontrol eder.

Bırak hiddeti, çirkefi, nefreti. Kaplanlardan sana zarar gelir. İnsanlardan öğreniriz. başkalarından. Farklı olandan öğreniriz, aynıdan değil.

Nefs akbaba gibi. Vahşi kuş. Etinden et çeker, Senden çalar o yer. Nefsin güçlüyse, sen zayıfsın. Nefsin zayıfsa sen güçlü." (s. 301)

"Kalp ehli insana bakar, surete değil. Özü görür, kabuğu değil. Ayrım yapmaz, kem bakmaz, gıybet etmez. İnsan eşref-i mahlukat. Farklılıklar sadece dışarda: giysiler, pasaportlar. Ama yürek hep aynı. Her yerde." (s. 304)

"belki de bir illetti aşk; insana hayat verse, ruhunu şenlendirse de bir marazdı yine de." (s. 341)

"İnsan bir kez baba olduğunda evladını kendi uzantısı gibi görmek istiyordu. Bir iyimserlik, hatta saklı kibir geliyorsu üstüne, ta ki çocuğun senden ayrı bir varlık olduğunu idrak edene dek. Her ne kadar onun senin ayak izlerini takip etmesini istesen, bunu için uğraşsan hatta zorlasan da o kendi yolunu çiziyordu nihayetinde. Bu hakikati keşfettiğin an hayal kırıklığına kapılıyordun elinde olmadan." (s. 351)

"İnsanlar hoş bir kadın gördüklerinde zamanla saçlarının ağaracağını ya da cildinin sarkacağını düşünmüyorlardı, bunların olacağınıbildikleri halde. Onun yerine seçili bir anın cazibesini alıp zihinlerinde ebedileştiriyorlardı. Kimse görmek istemiyordu güzelliğin, zamanın siyah kadifesinde erimeye mahkum bir kar tanesi olduğunu." (s. 399)

"Başkalarını sitemle, kinle düşündüğünde içindeki bütün enerji onlara gider. sana hiçbir şey kalmaz." (s. 400)

"İnsan yüreği soba gibi. Sıcaklık üretiyor, enerji yayıyoruz. Ama başkalarını suçlayınca, onları karalayınca, dedikodu yapıp kem konuşunca enerji kaybolur. Yüreğimiz soğur.
Her zaman kendi içine bakmak en emin yol. Başkalarıyla uğraşmayı bırak. Her gazap, her kahır ağır bir çanta. Niye taşıyasın? At onları. Sıcak hava balonu gibi hayat. Yukarı mı gitmek istersin aşağı mı? Hiddeti, intikamı, rekabeti bırak. Torbalardan kurtul.
Evren yuvarlak; çemberde iki yay var. Biri yükselen, biri alçalan. Her insan durmadan hareket halinde. Bazısı iner, bazısı çıkar. Yükselmek istiyorsan en çok kendini eleştir. kendi hatalarını görmeyen asla iyileşemez." (s. 402)

"Geçmiş tavan arasında duran sedefli bir sandık; içindekilerin kimi kıymetli, kimiyse ıvır zıvır. Bana kalsa hep kapalı tutarım ama en cılız rüzgarla açılıveriyor kapağı, içindekiler etrafa saçılıyor. Tek tek geri koyuyorum. Teker teker, iyisiyle kötüsüyle bütün hatıraları topluyorum, ta ki sandık beklemediğim bir anda bir kez daha açılana kadar" (s. 431)

8 yorum:

ekrem dedi ki...

yazgüneşi,çok güzel bir derleem olmuş,kitabı okumuştum,keyifli bir hatırtlatma oldu...tşkler...iyiki varsın

http://kuzgunibeyaz.blogspot.com/ dedi ki...

ad'aşım..

-suskunluk en güzel konuşma biçimidir her dilde-

modafobik dedi ki...

Alıntılar çok güzel. Ben henüz okumadım ama baya meraklandım valla :)

Yazgüneşi dedi ki...

@ekrem; teşekkürler gurur verdi böyle düşünmen.. :)

@kuzgunibeyaz...
-susmak çığlıkların en şiddetlisidir bazen-

@modafobik, aslında çok özelliği olmayan bir göçmen romanı diyebilirim, ben bodrumda şezlong üstünde iki günde bitirdim. Daha önceki Elif Şafak romanları ile kıyaslandığında sanki son değil de ilk romanı gibi.. çok özel değil yani. Ama dili son derece akıcı.. okunası değil diyemem :)

duygu dedi ki...

yahu yaruvucum sen ne ara okuyorsun bu kadar kitabı, hayranım enerjine.
ben bu iskender kitabı için bir sürü olumsuz yorum okudum istemeden ve vazgeçtim okumaktan. ama şimdi fikrim ve isteğim değişti.
aynı yoldan yürümeliyim ya seninle illede :)
alanzi okuyanzi :)

Yazgüneşi dedi ki...

duygucanım tatilde okudum bunları
tam 7 kitap bitirdim kıtlıktan çıkmış gibi okudum...
ben iskenderi eleştirilerin hiçbirisini okuyup işitmeden alıp okudum
pişman olmadım..
çok edebi değeri var mı dersen
anladığım kadarıyla sanırım yok
ama sürükleyici mi?
hem de nasıl
öptüm mis mis

nil dedi ki...

kim ne derse desin...ben çok sevdim kitabı, bir anne-oğul kitabı gibi okudum..

Yazgüneşi dedi ki...

bende sevdim,, kolay okunuyordu.. akıcı iki günde okudum :)