30 Eylül 2014 Salı

Kitap Meydan Okuması: Gün Onaltı

16. gün: en sevdiğin kadın karakter

Biraz çıkıntı bir kadın benim sevdiğim, genelde pek de sevilmeyen, ahlaksız bulunan falan bir kadın...
Levi Tolstoy'un Anna Karenina'sı
Hoppalaaa.. sen gibi eşini seven çocuğuna tapan bir kadın, kocasını aldatan aşkı uğruna oğlundan ayrı kalmayı bile göze alabilen bu kadını niye sever?
diyecek misiniz?
diyebilirsiniz..
Seviyorum çünkü özümde ben bir aşk kadınıyım :) aşkı severim... aşık olduğum adamla evlendiğim için şanslıyım, aşık olmadığım biri ile sanırım evlenmezdim ama evlenmiş olsaydım da Anna gibi karşıma çıkıp beni zorlayan bir aşka kapılıp gidebilme riskim vardı..

Anna'yı seviyorum çünkü çok cesur.. Mesela kocasının karşısına geçip çatır çatır aşkını itiraf edebilecek denli.. Yasak aşk yaşayan kadına çıkıyor adı ama dedikodulardan mevcut statüsünü kaybetmekten tırsıp boşanmaya yanaşmayan da pısırık kocası.. Anna dürüstçe açıklıyor gizli saklı iş çevirmiyor..
Ha Vronski paşa bu aşkı hak ediyor mu? Bana kalırsa etmiyor.. dandik bir adam bence
ve beni Anna'ya esas en hayran bırakan sahne ise tren altına atlama sahnesi.. Vronski'nin hiç bir şeye değmediğini anladığında o kararı veriyor Anna bana kalırsa... Hep olduğu gibi yine çok cesur...

kitabın en vurucu bölümü bence şu:

"Vronsy: -Sana özen gösteriyorum buna saygı duyamaz mısın?
Anna: - Saygı mı? sevginin bıraktığı boşluğu dolduran uydurulmuş bir şey...."

Ben oldum olası intiharı başarabilen insanlara hayranlık duyarım...
Bir canı almak, cinayet işlemek yanına bile yaklaşamayacağım denli zor bir eylemken bir insanın kendi cinayetini işleyebilecek denli cesur olabilmesine çok saygı duyuyorum ben...
Bu yüzden,  Sylvia Plath. Virginia Woolf, Cesare Pavase, Nilgün Marmara, Ernest Hemingway, Sadık Hidayet...ve daha aklıma gelmeyen bir kaç isim ne yazmış olurlarsa olsunlar hayranlıkla okurum...

Manyak mıyım neyim?



Hiç yorum yok: